29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Zeynep Sönmez’le ‘Kalbin Evi’ üzerine Hiçbir şey gerekmedikçe çoğaltılmamalı Ülkemiz edebiyatında kısa öykünün tarihi çok eskilere dayanmıyor. 20. yüzyılın başlarında verilen örnekler yaygınlık kazanmamış. Günümüzde ise bu alanda ciddi uğraşlar ve ürünler var. Zeynep Sönmez bu alanda ürün verenlerden biri. Sönmez’le öykülerini ve kısa öyküyü konuştuk. Ë Aydın ŞİMŞEK Ahmet TELLİ eynep Sönmez’in öykülerinin biçimsel olarak kısa olması dikkat çekici. Kendisiyle Kanguru Yayınları’ndan çıkan ilk kitabı Kalbin Evi üzerine söyleşimize geçmeden önce, kısa öykünün tarihçesine genel olarak bir bakalım. Kısa öykü, Batıda 19.yüzyılda, modernist süreçle hesaplaşmanın sonucunda, yeni bir tür olarak ortaya çıktı. Avrupa’daki geçmişi, 14.yüzyıl ortalarında Boccacio’nun yazdığı Decameron hikâyelerine dek uzanmaktadır. 19.yüzyıla gelindiğinde ise sanayi toplumunda yaşam biçimi değişen insanın, tüketim biçiminin de değiştiğine tanık oluyoruz. Kısa öykü, işte bu, hızı artık gündelik yaşamına buyur etmiş insanın alışkanlıklarının egemenlik alanına sızmayı başaran bir tür haline geliyor ve 20.yüzyıl başında, yeni bir edebi tür olarak meşruiyet kazanıyor. Mauppassant, Balzac, Flaubert, Daudet, Anatole France, Çehov, Turgenyev, Tolstoy, Gogol, Dostoyevski, Gorki, E.A.Poe, O.Henry, H.G.Wells, Kipling gibi yazarlar 19.yüzyılda eserler verirken, Katherine Mansfield, A.E.Coppard, Conrad, Maugham, Woolf, Joyce, Sharwood Anderson, Hemingway, Faulkner, Erskine Caldwell, D.H.Lawrence gibi yazarlar da, 20. yüzyılda kısa öyküyü yapan yazarlar olarak isimlerini yazdırıyor. Bizde ise ilk yazılı örneklerini Tanzimat’tan sonra görüyoruz. İlk küçük hikâye denemelerine, Ahmet Mithat’ta rastlanır ancak kısa yazmaktan çekinmeyen tavrıyla Memduh Şevket Esendal, bu türün ilk uygulayıcılarından olmuştur. 20.yüzyıl başında oluşan Milli Edebiyat hareketi içinde Ömer Seyfettin, Mauppassant etkisiyle yazdığı kısa öykülerle, bu türün yerleşmesinde etkili olan isimdir. Cumhuriyet Dönemi edebiyatımızda ise üç isim öne çıkar: Sabahattin Ali, Orhan Kemal ve Sait Faik. Öykücülüğümüzün altın çağını yaşadığı 1950’li yıllarda ise, öyküler kısa ama yoğun biçimde yazılır. Kısa öyküde, bu bağlamda durum öyküsünde, eserler vermiş yazarlarımız arasında Sait Faik, Oktay Akbal, Samet Ağaoğlu, Necati Cumalı, Nezihe Meriç, Bilge Karasu, Füruzan, Leyla Erbil, Vüs’at O.Bener, Sevim Burak, Tahsin Yücel, Demir Özlü, Orhan Duru, Tomris Uyar, Ferit Edgü, Nedim Gürsel, Ayla Kutlu, Tezer Özlü, Necati Tosuner, Hulki Aktunç, Mehmet Zaman Saçlıoğlu, Yusuf Eradam, Tarık Günersel, Ali Cengizkan, Hürriyet Yaşar, Cemil Kavukçu, Murat Yalçın gibi, günümüze dek uzanan bir çizgiyi görmek mümkün. (Alıntı: Aydın Şimşek) Z Aydın Şimşek: Sayın Zeynep Ë Sönmez; ilk kitabınız olan “Kalbin Evi” yayımlanır yayımlanmaz belli bir çevrede ilgiyle karşılandı ve bu ilgi giderek büyüyor. Bunun bir yönü, hiç kuşku yok ki, öykü dilini çok katmanlı, çok boyutlu ve çağrışımsal kullanmanız. Diğer yönü ise, bizde çok da alışık olunmayan “kısa öykü” türüne gönül vermiş olmanız. Kısa yazmak, nasıl bir düşünmenin, duyumsamanın ve kurgunun sonucu? Zeynep Sönmez: Kısa öykünün, indirgemeci bir bakış açısını gerektirdiği söylenir; deneyimleme sürecini tek bir sonuca varıncaya değin süzmek, olayların neden ve sonuçları arasında daha baskın öğelerden yana durmak gibi eğilimleri. Doğrudur ama eksiktir bu görüş. Örneğin, kısa öyküde, yaşamdaki aksaklıkların sergilenmesi gibi, öykü türünün üstlendiği çok önemli bir diğer işlevi, daha belirgin olarak görmek mümkün. Muhalif bakış açısını korumanız gerek. Çoğaltabiliriz: Söyleyeceklerinizin yer etmesini sağlamak için keskin bir söylemden yana olmak; kesinliği ve odaklanmayı sevmek; “hiçbir şey, gerekmedikçe çoğaltılmamalıdır”a inanmak… Kısacası, kısa yazmak için elimizde iyi bir yol haritası var artık. Nasıl yazmak istediğinize bağlı. ‘GÖVDE KALBİN EVİDİR’ Aydın Şimşek: İlk kitabınız Kalbin Evi, yazmaya tutunduğunuz kısa öykülerden oluşuyor. İlk bölümde “Gövde kalbin evidir” diyerek son derece diyalektik ve materyalist bir tutum takınıyorsunuz. İkinci bölüme adını veren “Ve aşk gövdede misafir” söylemiyle de bu tutum devam ediyor. Bu bağlamda kitabınız ve içinde birbirine bağlanarak gelişen öykülerde neredeyse kusursuz bir bütünlük sağlanıyor. Her halinden çok çalışılarak, çok özenilerek kotarılmış bir çalışma olduğu duyumsanıZeynep Sönmez, iyimserliğin veya kötümserliğin sanatta değer ölçüsü olup olmadığı konusunda Tahsin Yücel’in “Kötümserlik de, iyimserlik gibi, ne bir erdemdir ne bir kusur” sözlerine katılıyor. yor. İster istemez de, sorumu öykü yazma serüveninizle ve kitabınızdaki öykülerle ilişkilendireceğim. Bize yazma sürecinizden ve öyküleri kurma sürecinizden bahseder misiniz? Zeynep Sönmez: Cesaret veren sözleriniz için teşekkür ederim. Kalbin Evi’nin ilk bölümü on bir kısa öyküden oluşan tek bir öykü: Gövde. Benim için önemli olan çok sayıda izleğin, bütünlük, bir aradalık, çok parçalılık, dil gibi, bir çatı altında birleşmesi. Bu izleklerin sorgulanışı, diğer öykülerde de, kısa öykünün sağladığı kolaylıkla, eksilterek ve boşluk bırakarak gerçekleşti çünkü bilinçli olarak yapılan eksiltme de varlığın somut olandan yana bir parçası. Kısa öykü de yaşam gibi çelişkilerle örülü; bütün, küçük yapı taşlarından, anlatılmak istenen ise söylenmeyenden oluşuyor. Ve dil, tüm bu karşıtmış gibi görünen çelişkilere ev sahipliği yapıyor. Dile varıncaya kadar, suskumuz, sesimiz ve sözümüzden geçen bir yol var. O halde her kitap, yazarı için yolculuğun, yola çıkmış olmanın, yolda olmanın şahitliğini yapıyor. Kalbin Evi de böyle çıktı ortaya. Bu bağlamda, dil gibi, kitabın da bir ev olduğuna ilişkin yapılan her göndermenin, evin bir sığınak olarak ele alınmasından öte, tamamlanma isteğinin somutlaştığı mekân olarak düşünülmesi ile yazma edimiyle gelen yalnızlık ya da bir başınalık duygusuyla bağı üzerine hesaplaşma var Kalbin Evi’nde. “Balkon Evin Sokağa Uzayan Dilidir” derken, “Uzun Cümleler Hayatımızı Kısaltıyor” derken ya da “..bu evden geriye sadece seslerimiz kalacak.” derken düşündüklerim bunlardı. Ahmet Telli: Kısa öykü modern edebiyatın deneysel vb. çıkışlarıyla özgünleşirken, daha çok Batı edebiyatından alınmış gibi gözüküyor. Oysa bizim ede biyatımızda Nasrettin Hoca, İncili Çavuş ve Bektaşi fıkraları kısa öykünün geleneksel damarlarıdır. Bu anonim olgudan edebiyatın bu kısa öykü türüne bir seziş, bir algılayış geçmiş midir; kendi pratiğinize ilişkin neler söylersiniz? ÖZLÜ SÖZE VARMA... Zeynep Sönmez: Rivayete göre Yunus Emre, Mevlânâ’nın Mesnevi’sini çok uzun bulmuş ve şöyle demiş: “Ben olsam hepsini şu söze sığdırırdım: Ete kemiğe büründüm, Yunus diye göründüm.” Elbette 13.yüzyıla dek uzanan bir geçmişten, bu coğrafya üzerinde hüküm sürmüş sözlü edebiyatın yazılı edebiyatımıza yansıyan birikiminden bahsetmek kaçınılmazdır; Dede Korkut Hikâyeleri’nden Bin Bir Gece Masalları’na, destanlardan efsanelere, bu zengin anlatım çeşitliliğinin öykücülüğümüze yansımaları da. Özlü söze varma çabasının, edebiyatın merkezinde durduğuna inanıyorum. Dolayısıyla edebiyatlar arasında bir etkileşimin sınırlarının da çok geniş olduğuna inanmıyorum. Günümüzde metinlerarasılık olarak adlandırılan yazınsal etkileşimi inkâr etmek ne kadar zorsa, edebiyatın en başından beri az sözle çok şey anlatma sanatı olmadığını söylemek de o kadar zordur. Bu bağlamda, her ne kadar modern anlamda kısa öykünün Batı edebiyatından geldiğine ilişkin yaygın bir kanı olsa da bu görünümün başlıca sebebinin, kısa öykü üzerine kuramsal çalışmaların Batıda daha çok yapılması olduğunu söylemek mümkün. Kaldı ki, orada bile kısa öykünün kökeni tartışmalıdır. Amerika’dan Avrupa’ya geldiği sıkça söylenmesine rağmen, kısa öykü yazarlarının hemen hemen aynı zaman diliminde, 19.yüzyılda, apayrı coğrafyalarda ürün verdiklerini biliyoruz; Poe, Balzac, Gogol, Turgenyev gibi. Aydın Şimşek: Kısa öykü dünyada nasıl algılanıyor? Türkiye’de neden azlıkla duruluyor üzerinde? Zeynep Sönmez: Edebiyatımızda kısa öyküye ilişkin, bir önyargı değilse bile, bir çekince var. Kısalığın, öykünün barındırması gereken biçimsel ve içeriksel unsurları dışarıda bırakacağına yönelik inancın işareti olarak görüyorum bu çekinceyi. Kısa yazmaktan anladığımız, metinde işlevsellik taşımayan öğelerin yer almamasını sağlamak ise kısalık, kendini gerektiren bir yapıyı ve dili de beraberinde getirecektir. Bugün kısa öyküyü kısa öykü yapan tek kriter kısalığı da değildir. Batıda örnek ¥ SAYFA 4 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1052
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle