Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Goethe’nin ‘Yaşamından Şiir ve Hakikat’i yeni çevirisiyle İş Kültür Yayınları’nda İnsan kaderine yön verebilir mi? Yaşamımdan Şiir ve Hakikat Goethe’nin doğumundan kırk yaşına kadarki hayatını, çocukluğunu, çağının büyükleriyle dostluklarını, o zamana kadarki aşklarını, Alman edebiyatının önemli isimleriyle fikir alışverişini 181114 yıllarında altmış yaşın merceğinden yansıtır. Goethe’nin oldukça hareketli geçen o yıllardan süzülüp gelen edebiyat ve edebiyata yansıyan yaşantılara ilişkin görüşlerini buluruz kitapta. Ë Gürsel AYTAÇ sıl başlığı “Aus meinem Leben” (Hayatımdan) olan eser edebiyat çevrelerinde alt başlığı “Dichtung und Wahrheit” (Edebiyat ve Hakikat)la anılır. İş Kültür “Dichtung”un “şiir”le karşılanmasını uygun bulmuş, oysa Dichtung’un tam karşılığı edebiyattır. Daha önce Goethe’nin Eckermann’la konuşmalarını çeviren Mahmure Kahraman, şimdi bu kapsamlı ve kolay okunur (840 sayfalık) Yaşamımdan Şiir ve Hakikat çevirisiyle azımsanmayacak bir hizmet sunmaktadır edebiyat dünyamıza. OTOBİYOGRAFİ Eserin niteliği üzerine hatırlatmak istediklerime gelince: Bir çeşit otobiyografi sayılabilen, ama benzerlerinden mesela Rousseau’nun İtiraflar’ından çok farklı olan Yaşamımdan Şiir ve Hakikat, her biri beş kitaplık dört bölümdür ve 1811 ile 1816 yılları arasında kaleme alınmıştır. Önsüzünde Goethe, bir dostunun haklı uyarısı ve teşvikiyle eserlerinin oluşumu sırasındaki yaşantılarını etraflıca anlatmaya giriştiğini belirtir. 28 Ağustos 1749 günü Başak burcunda doğuşunu anlatmakla başlayışı, kitabın daha çok bir özyaşam öyküsü olacağı izlenimi verir, ama ilerledikçe edebiyatla yaşanmışlar arasındaki ilişkinin göz önünde tutulduğu anlaşılır. 1811’de bunları yazmaya başladığında Goethe altmış iki yaşındadır ve çocukluğunu, ilk gençlik yıllarını ve ilk eserlerinin oluşumunu bir günce şeklinde değil, hatırladığı şekliyle yani anı biçiminde kaleme alır. Yazma serüvenini önsözde şöyle özetliyor: “… On iki ciltlik uzun ya da kısa sayılabilecek edebî yapıtlarımın isimlerini yazıp bunları yıllara göre ortaya koyma işine hemen giriştim. Bunları yazdığım dönemleri ve içinde bulunduğum şartları anımsamaya çalıştım […] İçimdeki heyecanları, dış etkileri, geçirdiğim kuramsal ve uygulamalı eğitim basamaklarını sırasına göre anlatarak […] sınırlı özel yaşamımdan sonsuz dünyaya doğru açıldım, beni az ya da çok etkilemiş yüzlerce önemli insan ön plana çıktı.” Bir biyografiden beklenen, Goethe’ye göre, söz konusu insanı yaşadığı dönemin şartları içinde anlatması, bu şartların neden olduğu dünya görüşünü belirlemesidir. Ama otobiyografinin biyografiden farkı, güçlüğündedir. Hem özneldir otobiyografi hem de nesnel olma çabasındadır. Goethe bu iki özelliği dengede tutar. Anılarını zamanmekân ilişkisi içinde ve ince ayrıntılarına kadar verirken söz konusu yaşantılarını çok boyutlu olarak işler ve okurlarını o dönemlerin ve o yerlerin kültürel, tarihsel, politik manzarasına ortak eder. Mesela yedinci kitapta Alman edebiyatının, Almancanın sorunları, hiciv, eleştiri ve deneme türlerindeki düzeyini, Fransız ve İngiliz kuramSAYFA 8 A cıları karşısındaki durumunu ele alır. Dönemin ünlü yazarlarıyla görüşmelerini, eserleri, karakterleri hakkındaki fikirlerini anlatır. Mesela Wieland hakkında şöyle der: “Hiç şüphesiz Wieland hepsinin içinde en güzel karaktere sahip olandı. Küçük yaşlarda, gençlerin yaşamak istediği fikir yönünden zengin bölgelerde eğitim almıştı; fakat deneyim denilen şeyler nedeniyle, dünyayı tanımak ve kadınlarla tanışmak yüzünden bunlardan uzaklaşınca, kendisini gerçekliğin safında buldu, şaka ve ciddiyet arasındaki hafif gerilim içinde yeteneğini en güzel gösterdiği iki dünyanın çelişkisinden hem kendini, hem başkalarını hoşnut kıldı. Başarılı yapıtlarından bazıları benim üniversite yıllarıma denk geldi. Özellikle ‘Musarion’ üzerimde büyük etki uyandırdı.” (s. 283) HERDER’İN AÇTIĞI DÜŞÜNME YOLU Öğrencisi olup bütün eleştirilerine, huysuzluklarına katlandığı Herder’le dostluğunu, ondan öğrendiklerini anlatan pasajlar da Goethe’nin kendini yetiştirmek konusundaki azmini ortaya koyar. Herder’e karşı kendi fikirlerini nasıl savunduğu, ama yine de onun çekim gücünden sıyrılamadığı ve daha birçok ayrıntı Herder’le olan yakınlığının ilginç yönlerini göstermesi açısından edebiyat tarihçilerini yakından ilgilendiren bilgiler içerir. Öte yandan bütün fikirlerine hak vermeyip kendi düşüncelerini ortaya koyması, mesela antikiteyi Herder’e karşı savunmasında kendini gösterir. Herder, ona başka türlü düşünmenin yollarını açar, Goethe de belki nesnel anlatımın ilk tohumlarını böylece kazanır. Goethe’nin özel hayatı, aşkları da yer alır kitapta. Mesela rahip kızı Friederike’ye duyguları yanında ona yaptığı şakalar, oyunlar, okuyanın gözünde eksiksiz canlanacak sıcaklıkta dile gelir. Yaşantılarını anılarını anlattığı pasajları, bu olayları değerlendirdiği satırlar izler; Friederike yaşantısının ardından, bu yaşantıyı yazarkenki uzak açıdan değerlendirişinde olduğu gibi: “Yazmak dili kötüye kullanmaktır, sessizce içinden okumak da konuşmanın hüzünlü bir yedeğidir. İnsan insanı kişiliğiyle, gençleri de en çok gençler etkiler, en saf etkiler de bu durumlarda görülür. […] Ama genellikle olduğu gibi, grup içinde bu tür hikâyeler anlatmayı kısa bir süre sonra kestim, bu yüzden yaşama zevkimden ve hayalimi özgürce geliştirme işinden çok şey yitirdim. Yine de annemden ve babamdan aldığım o iki yetenek, bir üçüncüsüyle birlikte, bu da kendimi teşbih ve metafor yoluyla ifade etme gereksinimiydi, bana hayat boyu eşlik etti.” (s. 466) Gretchen, Anette ve Friederike gençlik yıllarının aşk objesi olmuşlar, ilişkilerin bitiminde ise Goethe’ye yaratıcılığını ortaya koyduğu eserlerinde edebiyat katında malzeme sunmuşlardır. Konularını yaşantılarından alan Goethe, Friederi ke’nin ölümü üzerine duygularını ve bu olayın nasıl üstesinden geldiğini şöyle anlatır: “Friederike’nin durumundan dolayı duyduğum acının beni korkuttuğu dönemde ise, eskiden yaptığım gibi, kurtuluşu yine şiir sanatında aradım. Kendimi üzmek pahasına yaptığım tövbe sayesinde içsel anlamda günahlarımın bağışlanmasına layık olmak için, başlamış olduğum şiir formundaki itiraflarımı sürdürdüm. Götz von Berlichingen ve Clavigo’daki Maria figürü ve onların âşıkları rolündeki kötü ruhlu iki figür böyle pişmanlık dolu değerlendirmelerimin sonucu olsa gerek.” (s. 544) Goethe, çağdaşı Zürihli vaiz ve “Fizyonomik Fragmanları”nın yazarı Lavater’le (17411801) Frankfurt yıllarında sıkça mektuplaşır. Dünya görüşleri uymasa da, belki de bu nedenle tartıştıkları, fikir alışverişinde bulundukları konular var gusudur, bu emniyet duygusu çok büyük, çok güçlü, bilinmeyen bir varlığa güvenmekten doğar. […] İnanç, her bireyin kendi duygusunu, zekâsını, hayal gücünü yetenekleri ölçüsünde içine atmaya hazır olduğu kutsal bir kaptır. Bilmekte söz konusu olan bunun tam tersidir, önemli olan bilmeniz değil, neyi bildiğiniz, ne derecede iyi bildiğiniz ve ne kadar çok bildiğinizdir. Doğrulanabilir, genişletilebilir, azaltılabilir olduğu için bilmek üzerine tartışmak mümkündür. Bilmek ayrıntıyla başlar, sonsuza uzanır, biçimden yoksundur, yani deyim yerindeyse inancın tam zıddıdır.” (s. 643644) PROMETHEUS GİBİ TANRILARDAN UZAK... Yaşamımdan Şiir ve Hakikat Goethe’nin doğumundan aşağı yukarı kırk yaşına kadarki hayatını, çocukluğunu, çağının büyükleriyle dostluklarını, o zamana kadarki aşklarını, Alman edebiyatının önemli isimleriyle fikir alışverişini 18111814 yıllarında altmış yaşın merceğinden yansıtır. Oldukça hareketli geçen o yıllardan süzülüp gelen edebiyat ve edebiyata yansıyan yaşantılara ilişkin görüşlerini esas alarak tanıtmaya çalıştığım bu eserden Goethe’nin hayat felsefesi ve çalışma tarzıyla ilgili bir iki örnek daha vermek istiyorum. Biri, hayatla iç içe olduğu izlenimini veren Goethe’nin yazmak konusunda toplumdan soyutlanma ihtiyacı duymasıyla ilgili: “Önemli bir eser ortaya koymanın yolunun dış dünya ile bağları koparmaktan geçtiğini çok iyi anladım. En beğenilen yapıtlarım yalnızlığın çocuğudur, dünyaya açılıp, geniş çevrelere girdikten sonra, buluş yapmak konusunda yeteneğim ve isteğim olduğu halde, yazma konusunda tıkanıp kaldım, aslında ne düz yazıda ne şiirde bir üslubum olduğundan, her yeni çalışmamda, yazdığım konuya göre, her seferinde el yordamıyla ilerlemek ve denemek zorunda kalıyordum. Bu konuda insanların yardımını reddettiğim, hatta olanaksız kıldığım için Prometeus gibi, tanrılardan uzak durdum.” (s. 670) Kitaptan bir çeşit “tadımlık” niyetine alıntıladığım pasajlara, eserin son satırları olan ve Egmont’den alınma satırları ekleyerek bu tanıtma yazımı bitirmek istiyorum. Bunlar, Goethe’nin hayatta kadere yön verme işinde insanın ne dereceye kadar yeterli olduğunun şiirsel ifadesi: “Çocuk, ey çocuk! Dur! Sanki görünmez hayaletler kamçılamış gibi, zamanın güneş atları yazgımızın hafif arabasıyla geçip gider, bize düşen, cesur bir azimle dizginleri sıkı sıkı tutmaktan, oradaki taş, şuradaki uçurumdan tekerlekleri geri çekmek için bazen sağa bazen sola yöneltmekten başka bir şey değil. Onun nereye gittiğini bilen var mı? Nereden geldiğini kendisi hatırlar mı?” (s. 823) ? Yaşamımdan Şiir ve Hakikat/ Johann Wolfgang Von Goethe/ Çeviren: Mahmure Kahraman/ Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları/ 840 s. Goethe dır. Lavater, halkın tuttuğu bir kişiliktir. Goethe onun etkisini kendisininkiyle karşılaştırarak şöyle der: “Şimdi uyandırdığım etkiyle Lavater’inki arasındaki farkı çok net olarak anladım: Onunki o varken, benimki ise yokluğumda mevcuttu; uzaktan onu beğenmeyen biri, yakınına geldiğinde onunla yakınlık kuruyordu, beni yapıtlarımla tanıyıp sempatik bulanlar ise, inatçı ve reddedici bir tutum içinde biriyle karşılaşınca, hayal kırıklığına uğruyorlardı.” (s. 642) Lavater gibi Frau Klettenberg de (17231774) koyu Hıristiyandırlar, ama inancı farklı yaşayan insanlardır. Goethe bunlarla sohbetten hoşlanır ve onların dünyasında inancın yeri konusunda fikir sahibi olur. İnanmakla bilmek arasındaki farkı şöyle tanımlar: “İnanç konusunda, diyordum, her şey inanmakla ilgilidir; inandığımız şeyin ne olduğunun önemi yoktur. İnanç, bugün ve gelecek adına önemli bir güven duy CUMHURİYET KİTAP SAYI 1020