24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

yerli yerine oturdu. Sonrası sabırla yazmak. Boza düze yazmak… Bunca zorluktan söz ettiğinize göre neden göze aldınız? Hani kimi kurumların “yangında ilk kurtarılacaklar”ı vardır. Geride kalan ömrümüzün de böyle birtakım değerleri olduğuna inanıyorum. Bizi biz eden değerlerdir onlar. Onları yok saymak kendimizi de yok saymaktır bir bakıma. Sonra hayat bir bugünle sınırlı değil ki! Dünde bugün yoktu ama bugünde dün olabilmeli. Derinlemesine bir hayat ancak o zaman mümkün. Bir de sizi var eden yerlere de süreğen bir gönül borcunuz oluyor. En büyük hazlarımızdan biri de zamanı geldiğinde o gönül borcumuzu dile getirmek diyeceğim. Büyük bir borcu azıcık da olsa ödemeyi denemek gibi. Sonra yazmanın hazzı da var elbette. Yazmanın ve o sürede sözcüklerin sonsuzca gücünü yeniden görmenin hazzı… “Sözcüklerin sonsuzca gücünü yeniden görmenin hazzı”yla ne demek istiyorsunuz? Acaba doğru mu kavradım amacınızı? Giden gitti. Dünyayı alt üst etseniz de somut olarak ne kadarını geri yerli yerine koyabilirsiniz? Neyse ki sözcüklerimiz var. Zamanla yok olanların en azından kimilerinin onlar sayesinde geri canlılık kazanması demek istediğim. Somut olarak kimilerinin zerresi bile yok bugün ama yaza yaza yeniden var ettim hayalimde onları ben. Gözlerimi yumar yummaz ardı ardına görmeye koyulabilirim. Kitapta yer yer yakınmalar da var. Örneğin Niğde’nin özgün dokusunu hızla yitirdiği, onca yeni yapı ve apartmanlarla öbür Anadolu şehirlerinden pek de fazla ayrımı kalmadığı gibi… Kitaptaki hüzün biraz da bundan ileri geliyor ya! Sadece Niğde’nin değil bütün bir Türkiye’nin en temel sorunlarından birisi bu. Güya daha modern daha rahat bir hayat uğruna tarih de doğa da belki bile isteye belki fazlaca ayrımında olmadan yağmalanıyor uzun bir zamandan beri. Bütün bir Anadolu’yu sabırlı gözlerle bir gezinseniz; o yeni yerlerin, mahalle ya da sitelerin birbirinin pek benzeri hatta neredeyse aynısı olduğunu göreceksiniz. Nerede kaldı Niğde’yi Niğde yapan ayırt edici özellikler? Sözün kısası kitabı, belirgin bir derdim de eski Niğde’yi biraz biraz az önce de dediğim gibi elbette kendi hayal âlemimde geri, yerine koymaktı. “DOĞA GÖRGÜSÜ OLMAYAN HANGİ HAYAT HAYATA BENZER?” Mümkün mü bu? Yoksa kendinize bir avuntu mu buluyorsunuz böylece? Kitap artık ortada olduğuna göre yani hayal âlemimde demek ki mümkün. Bu da öncelikle bir avuntu sayılabilir. En azından eski Niğde’nin kabataslak bir görünümü daha elimizde diyebiliriz. Neye yarar bugün bu? Doğrusu tam olarak kestiremem. Belki uygarlık kavramını daha serinkanlı olmak üzere Adil İzci yeniden yeniden irdelememize. Belki giden gitti ama bari elimizde kalanları yokluktan esirgeyelim dememize. Belki daha da ayrıntılı kitaplar yazılmasına, incelemeler yapılmasına. Umutsuz olmayalım: Eski Niğde’nin ruhunu bütün bütüne yok olmaktan kurtarabiliriz. “Bir anlamda zamana belge bırakmak” diyebilir miyiz? İddialı sözlerden uzak durmalı ama en azından bir derdimiz de o olmalı. Sanki bana uzun bir zaman önce denetlenemez bir hummaya yakalandık da hâlâ ondan dolayı tarihi de doğayı da böyle acımasızca yağmalıyoruz gibi geliyor. Sanki bir gün ayaklarımız yere basacak ve bu kez eskinin aslında yitirilmesi gereken değerlerinden esinlenmeyi akıl edebileceğiz gibi geliyor. Bir örnek vereyim: Doğa görgüsü olmadan hangi hayat hayata benzer? Yine kısaca diyeyim ki derdim birtakım öneriler getirmek. Elbette kendi halimce. Bunların ideal olduğu savında da değilim ama olabilseler daha iyi gibi… “Birtakım öneriler getirmek. Elbette kendi halimce. Bunların ideal olduğu sa vında da değilim ama olabilseler daha iyi gibi.” Bunu da biraz irdeleyelim mi? Kitabı yenileyin okuduğunuza göre herhalde henüz aklınızdadır: Önerilerim arasında örneğin bir şehir müzesi var; bir şehir kitaplığı var; Niğde bağları üzerine kapsamlı inceleme vb. var. Giden gitti ne yazık ki ama henüz elde olan o kesme taştan evleri korumaya almak var. Doğa dokusunu olabilirse yeniden kazandırmak var. Kısacası tez elden kolları sıvamayı bekleyen sayısız görevden söz edebiliriz. Halen hayatta olan eski Niğdelilerin tanıklığını birer kitapta derlemek bile son derece önemli görevlerdendir bence. Belki de bunların hepsinden önce en eski zamanlardan bugüne Niğde’nin kapsamlı bir dokusunu belirlemek gerekli. Her önemli alanda hem de. Ne var ki pek de umutlu değilim bu konuda. Bütün Türkiye’nin bana kalırsa en önemli sorunu olan nüfus yoğunluğu, elbette Niğde’nin de en önemli sorunu… “En önemli sorun nüfus yoğunluğu” dediniz. Neden? Yakındığım bütün sorunların kökeninde öncelikle nüfus yoğunluğu yatıyor da ondan. O güzelim gür yeşertili evlerin yerine neden onca apartman dikiliyor ardı ardına? Ya da tarihi değeri büyük Niğde Lisesi’nin bahçesine bir lise daha neden konduruldu? Hem de ta uzaktan ayırt edilen o görkemli görünümü zedelenerek? Hangi birini örnek verelim ki? Belki de dünya üzerinde şehirleri bu kadar hızla değişime uğrayan, daha doğrusu harap edilen başka bir ülke yoktur. ? Eski Bir Niğde/ Adil İzci/ Heyamola Yayınları/ 280 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1020 SAYFA 19
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle