Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
K “İdil Biret ve Şefik Büyükyüksel İçin” 12.07.09! Pazar sabahı 1951kahvaltısı için Nur’la Yeşil Konak’a gidiyoruz. Ayasofya Camii’nin kıyısından geçerken gözlerim Topkapı Sarayı’na akan turist gruplarına; aklımsa önceki gece mekânın 1. Avlusu’nda, İdil Biret’in konserine tekbir eşliğinde saldıranlara takıldı. Kışkırtıldığında, bazılarının turistlerin mini etekle müzeye girmesine de tepkide bulunabileceği olasılığından ürktüm. Yeşil Konak’ın avlusunda İdil Biret ile eşi Şefik Büyükyüksel’i görünce, okyanusta can simidi bulmuşçasına sevindik. Masalarına koşturduk. İdil Hanım bulmaca çözüyordu, kalkıp Nur’un oturması için komşu masadan sandalye getirdi. KİTAP İÇİN’de küresel piyanistimizin bir bibliyofil, estet ve zarif hanımefendi olduğu vurgulanmıştı. Olaylar abartmadan irdelenirken onun keskin gözlem gücü ve filozof duruşuna da tanık oldum. Topkapı Sarayı’nda yaşanan talihsiz geceyle ilgili sayısız saptama yapıldı. Peki, gezegenin kareasvirtüözü İdil Biret’in adının bir konser salonuna verilmesi şeklinde bir öneri üretildi mi? 1952 Şefik Büyükyüksel donanımlı bir beyefendidir. Diplomat gibi zarif bir duruşu vardır. Kendisini eşinin kariyerine adamıştır. İdil Biret’i her alkışlayışımda, Şefik Abi aklımda ve alkışlarımdadır. 1953 (22.07.09 – 25.07.09!) Yeni roman projem için ilk kez Stockholm’e gittim. Kadim dost Arman Elioğlu bana eşlik etti. İnsan, doğa ve kentin mükemmel uyumu şaşırtıcıydı. Bu olgu giderek sanki yaşamı yeknesaklaştırmıştı. Ülkede bu yüzden mi sürekli gizem kitapları yazılmakta ve okunmaktaydı? Otelden Vasa Müzesi’ne gitmek üzere bindiğimiz taksinin şoförü Boşnak göçmen Nedim’di. Türk olduğumuzu anlayınca Masumiyet Müzesi’nin İsveçcesini çıkarıp gösterdi. Tüm Orhan Pamuk yapıtlarını okumuştu. Aracına binen kelli felli Türk turistlerden dert yandı. Orhan Pamuk’u okumamışlardı veya ona tepkileri vardı. “Onun fikirlerini paylaşmayabilirsiniz ama bu yüzden onu okumamazlık edemezsiniz. Orhan Pamuk önemli bir yazar ve Türkiye’nin tanıtımına katkıda bulunuyor” demişti. Orhan’ın arkadaşım olduğunu ve düşüncelerine katıldığımı belirttim. Arman, Bedri Rahmi Eyüboğlu’ndan bir dizeyle konuyu veciz bir şekilde toparladı; SAYFA 10 itap İçin... SELÇUK ALTUN LXXIX kılmıştı. II.Bayezid yatak odasından bir saat önce ayrılmasaydı, göçük altında kalacaktı. 500. yılını idrak ediyor muyuz? 1961 Ne kadar çok şişelenmiş su markası var! İçlerinde ne komik markalar var. Bir kaynak su marka önerisi: Us Su. 1962 Godot’yu Beklerken 20. Yüzyılın en önemli oyunu bellenir. (İzlediklerim arasında daha vurucusuna rastlamadım.) Yapıtıyla ilgili yanlış saptama ve beklentiler, oyunun yazarı Samuel Beckett’i ölümüne dek eğlendirmiş; “Godot neden gelmedi, gelse ne yapacaktı, bir sonraki oyunda mı gelecek, gelmeli miydi” gibi sorularla menzil dışına çıkılmıştır. Sorulması gereken “Godot kimdir?” olmalıydı. Beckett bu bağlamda tiyatro arenasına jestini yapıp, tüm oyunun bir symbiosis olduğu ipucunu vermişti. Biyolojik bir terim olan symbiosis, “değişik iki türün bir arada yaşarken birbirini etkilemesi demektir. Bu tanım değerlendirilse GODOT’nun, God (Tanrı) ve Idiot (Budala) sözcüklerinden harmanlandığı anlaşılırdı. Başrol oyuncuları Vladimir ve Estragon’un tanrı ve budala adına rol kestikleri ve ruhsal zikzaklarına göre rol takası yaparak bir harmoni yakaladıkları anlaşılırdı. Onların aslında birbirlerini bekledikleri, buluştuklarında şakalaşırken izleyiciye gizemli bir bulmaca sundukları anlaşılırdı. 1963 Godot’yu Beklerken’in bir absurd (sürrealist komedi) oyun bellenmesini pek absürd (anlamsız) bulurum. 1964 Phillip Lopate’in Notes on Sontag’ından (Princeton Univ. Pres, 2009) – Phillip Lopate (doğ.1943) ile karizmatik akademisyen ve yazar Susan Sontag (19332004) Columbia’dan dostturlar. Lopate, Houston Üniversitesi’nde hocayken Sontag’ı Yaratıcı Yazarlık dersi öğrencilerine konuşma yapmak üzere kente davet eder. Konuşmasında, Sontag öğrencilere hangi kitapları okuduklarını sorar. Aldığı yanıtlar üzerine, “Siz daha okumasını bilmiyorsunuz nasıl yazar olacaksınız” diye sinirlenir. Akşam yemeğinde Lopate’den kendisine o gecelik bir erkek bulmasını ister. Lopate şaşırır, “Ben senin lezbiyen olduğunu sanıyordum” der. Sontag, “Dişime göre erkek bulamadığım için öyle takılmaktayım” buyuracaktır. 1965 Onur Behramoğlu’nun Varlık’ta (Temmuz, 2009) Tozan Alkan’la yaptığı söyleşinin başlığıdır: “İyi Şiir Çeviren Herkes Şairdir.” (Böyle aforizmatik başlıklar, kışkırtıcı saptamalar, kinayeli yanıtlar okumak istiyorum!) 1966 (07.07.09 – 09.07.09!) Yeni romanımdaki bir bölüm için Trabzon’daki Sümela Manastırı’na yeniden tırmanmalıydım. İki günlük safarime Nur da katıldı. Kentte Ayasofya Müzesi ve Atatürk Köşkü’snü de gezdik. (Ertesi gün, aydın insanlar kenti Artvin’ime dek gidip döndük.) Müze’deki bilgi levhaları ile Köşk’teki resim altı yazılarında azımsanmayacak çeviri ve dizgi yanlışları vardı. Belediye Meydan Parkı’nda kentin yetiştirdiği bazı ünlülerin büstünün bulunmasından etkilendim. Yazar, eleştirmen, çevirmen ve sanat tarihçisi Sabahattin Eyuboğlu’nun büstündeki yetersiz bilgi ve ¥ cümle düşüklüğüne ancak hayret ‘Ey benim dev memesinde cüceler emziren acayip memleketim’ “Ey benim dev memesinde cüceler emziren acayip memleketim.” 1954 Charles E.Norton (18271908), Harvard Üniversitesi’nin sembol hocalarındandı. 1925 yılında, akademik programa onun adına özel bir ders eklendi. Özel komite tarafından seçilen bir yazar, şair, müzisyen veya küresel sanatçı, diledikleri konuda güz döneminde Harvard’da ders verirler. Yer bulabilirse dileyen herkes dersleri izleyebilir. Ders notları, bilâhare kitaplaştırılır. Bu bağlamda T.S. Eliot, Robert Frost, Igor Stravinsky, E.E. Cummings, Herbert Read, Cecil Day Lewis, Jorge L.Borges, Octavio Paz, Leonard Bernstein, Czeslaw Milosz, Italo Calvino, Harold Bloom, John Cage, John Ashbery, Nadine Gordimer ve Daniel Barenboim; Norton programına seçilen küresel yazar ve sanatçılardan bazılarıdır. 2009 Norton derslerini kim mi verecek? 2006 Nobelisti ve yapıtları 56 dile çevrilen ORHAN PAMUK! 1955 Albert Camus (19131969) Paris’te gözde restoranında öğle yemeğini yerken, garson kuşkuyla masasına yaklaşır. Sanki üzücü bir haber verecektir. Kulağına 1957 Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazandığını fısıldar. 1956 Conrad Oteli ile cadde arasında sanki bir barikat gibi uzayan Yahya Kemal Parkı’ndaki gelişmeyi ben yaz başında fark ettim. Beşiktaş’taki stratejik mekânın caddeye en yakın bir kısmına Fatih Sultan Mehmet heykeli kondurulmuş. Kentimizin heykellerle varsıllaştırılmasından yanayım ama bu özel durumla ilgili iki itirazım var; öncelikle, heykeldeki suret Hişşşt! Tracey (Kerime) Emin stüdyosunda çalışıyor... bildiğimiz Fatih Sultan Mehmet’e benzememekte ve altındaki at, lunaparktaki dönme dolap oyuncaklarını çağrıştırmaktadır. Heykelin, konuşlandığı bölgeyle orantısal sorunları da vardır. İkincisi, adını Yahya Kemal’den alan, orta yerinde Yahya Kemal heykeli bulunan bir parkın kenarına zoraki bir heykel sıkıştırmak Fatih Sultan Mehmet’in anısına saygısızlıktır. O heykel, güzel sanatlara ve kentin estetiğine istemeden de olsa saygıda kusur etmektedir. Gerekleri için arz olunur… 1957 “Onaylamak takdir etmekten daha zordur.” Hugo von Hofmannstahl (18601920) 1958 Tracey Emin (doğ.1963) gezegenin öncü enstalasyon sanatçılarındandır. Yatağının dağınık evresini, bedenini ve günlüklerini sergisinin bir unsuru konumuna getirebilir. Güney Anadolu’dan Kıbrıs’a göçmüş bir vatandaşımızın kızıdır. Göbek adı Kerime’dir. (İnşallah Topkapı Sarayı’nın avlusunda bir klasik müzik konserinin başına gelenleri duymamıştır.) 1959 KİTAP İÇİN okurlarından yazı projelerine destek isteyenler çıkıyor. Arkadaşlar, neredeyse bana benden hayır yok! Zor yazıyorum, ne zaman yazmaya otursam okuyasım geliyor. Üstelik ben KİTAP İÇİN’in ilk 1000 maddesi içinde, küresel yazar ve şairlerden yazar adaylarına düzinelerce tüyo aktardım. Ben ilk romanımı yazdığımda 4000 dolayında kitap okumuş ve düzinelerce deneme yazmıştım. Siz hiç olmazsa 400 nitelikli kitap okuyun ve acele etmeyin. Yazdıklarınızı her şeye rağmen yayınevlerine ulaştırmaya çalışın. Projelerinizde ışık varsa, ilk üç sayfa içinde o fark edilecek ve aranacaksınız. Çünkü edebiyatistan o denli çorak. 1960 1509’da İstanbul’un yaşadığı depreme “Küçük Kıyamet” denmişti. Sarsıntı Bolu ve Edirne’de de duyulmuş kent halkının yüzde onu ölmüş veya yaralanmıştı. Her afete dayanan surlar zarar görmüş, Ayasofya Camii’nin bir minaresi yı Harvard’ınOrhan Pamuk’un vereceği “Norton Dersleri” için hazırlattığı afiş CUMHURİYET KİTAP SAYI 1020