27 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

“Jardin’lerin Romanı” Herkes kendi bahçesinde Alexandre Jardin, Fransa’nın büyük ilgi gören yeni kuşak yazarlarından biri. Kırk yaşındaki bu tuhaf adam, Jardin’lerin Romanı adlı kitabında, içinde büyüdüğü “kaçıklar dünyası”nı tüm dobralığıyla ama aynı zamanda incelikli bir üslupla anlatıyor. Ë Thierry GANDİLLOOT* lexandre Jardin’in kaleme aldığı Jardin’lerin Romanı adlı kitabın en can alıcı sorusu, bu çarpıcı romanın 219. sayfasında bir kırbaç gibi şaklıyor: “Nasıl oldu da bunca zamandır delirmedim ben?” İşin aslı, bu gerçekten de bir mucize. Alexandre Jardin bugüne kadar kitap dünyasında sayısız başarı kazanmış, düzgün ve neşeli bir genç adam görüntüsü çiziyordu: 21 yaşında ‘Bille en tête’ adlı kitabı yayınlandı, 23 yaşında Le Zèbre ile Femina ödülünü kazandı. Ardından Fanfan, Zebrail ve 23 dile çevrilerek tüm dünyada milyonlarca satan L’Ile des gauchers geldi. Bu başarılara, yaşlı ve emeklilerin okullara giderek çocuklara kitap okutmalarını sağlayan Okumak ve Okutmak ile cezaevlerindeki genç suçluların sözcük dağarcığını genişletmeyi hedefleyen 1000 Sözcük adlı iki derneğin başında verdiği mücadeleyi de eklemek gerek. Kısacası, örnek bir insan! Alexandre işte tam da 40 yaşında yazdığı, yakıcı itiraflarla dolu bu romanıyla “örnek insan” klişesini altüst ediyor ve ailesini, yani Jardin’leri dobra dobra ama incelikli bir üslupla didik didik ederken, içinde büyüdüğü o dünyayı gözler önüne seriyor. Hem de ne dünya! Öykünün iki ana karakterini biliyoruz ya da bildiğimizi sanıyorduk: İlki, Vichy Fransa’sında, Laval kabinesinin başında bulunan, “kısacık boyuna rağmen her durumda bir şans yaratmayı başarması” nedeniyle “Sarı Cüce” olarak bilinen büyükbaba. Diğeri ise, “Zebrail” takma adıyla tanınan, Angelique, Marquise des Anges, Le Chat, Le Tatoué, Le Vieux Fusil gibi filmlere imza atmış olan, dönemin vazgeçilmez senaryo ve roman yazarı Paul, yani 46 yaşında başarısının doruğundayken kanserden ölen baba. EVDE DÖNEN OYUNLAR Alexandre ailesini anlatırken öğreniyoruz ki, Zebrail ve Sarı Cüce buzdağının sadece görünen kısmı. Evde dönen oyunların asıl yöneticisi Sarı Cüce’nin eşi, yani takma adı “Arkebüz” olan büyükanne. Gizli bir kulübenin tepesine tırmanarak çatıdaki pencere sayesinde çevredeki âşıkların oynaşmalarını görebildiğini söyleyen Alexandre’a göre “1970’lerde siyaset hayatında yer alan kişilerin büyük bir bölümü saklanma gereği bile duymadan buraya zina amacıyla geliyordu” ve bunların arasından kimilerinin bariz sadomazo eğilimleri vardı. Prezervatiflerin, domuz bağırsağının mutfak arkasında kurutulması yöntemiyle üretildiği bu evde, kırklı yaşlarında olmasına rağmen hayatında hiçbir şeyi orgazma değişmeyen Arkebüz, azmış bir hırsızın zorla kapıyı açarak onunla olması umuduyla daima, bütün pencereler açık uyurdu! Ne bir kimliği ne de pasaportu olmasa da bir anda kafasına eser ve eski âşıklarından Paul Morand’ın ona bıraktığı antika Alfa Romeo’ya atlar, genç bir âşık bulmak için Reims’e kadar kelle koltukta giderdi. Çünkü direksiyonda her zaman Alexandre olurdu. Uslanmaz bir kaçık olan amca ise bambaşka bir hikâye. Ödüllü bir sihirbaz olan bu adam, insan benzeri robotların mucidi ve aynı zamanda, hangi amaçla bilinmezLeman Gölü’nü “bir küvet gibi” boşaltma projesinin sahibiydi. Söz konusu karakter, fondaki Gregoryen müziği eşliğinde, üstünde kadın giysileriyle kendini asarak intihar ettiği için, projenin amacını öğrenmek yazık ki mümkün değil artık. İntihar etmeden önce yazdığı tam 4 bin sayfalık notu okumaya yazarın becerikli ve azimli editörü Françoise Verny’nin bile gücü yetmez. Bu çılgın ailenin gerçek hayatla kurduğu ilişkiler de asla sıradan veya normal değildi. Daima gerçeküstü sahnelerin yaşandığı evde örneğin kahvaltıda, yanlarında tıka basa para dolu bavullarıyla gelen büyük işverenlerin adamları olurdu. Bu paralar, hem sağ hem de sol görüşlü siyasetçilere yasa dışı finans sağlamak için kullanılıyordu. Neredeyse daima bu kahvaltılara katılan bir aile dostu ise iflah olmaz derecede A Alexandre Jardin şehvet düşkünüydü. Hayvanlara karşı dahi cinsel ilgi duyan ve haddinden fazla uyuşturucu kullanan bu aile dostunun yanındaysa Zaza adında maymun kılıklı, çirkin ve eroin bağımlısı bir kadın olurdu. Zaza öldüğünde kilise defin için yapılan dinsel tören talebini geri çevirince beyaz tabutun içindeki naaşı, Serge Gainsbourg’un şaşkın bakışları altında baie de Trépassé’nin (Ölüler Körfezi) dalgaları arasına yollandı. Alexandre ise o sırada orada, küçük bir köprü üstünde bu sıradışı olaya tanıklık ediyordu. Arkebüz’ün çılgınlıklarını anlata¥ rak saatlerce konuşmak mümkün Yaşam olaylarına felsefece bakabilmek üzerine: Dünya Felsefe Günü Dünya Felsefe Günü, ilk kez, 2002 yılında Harran’da UNESCO’nun da desteğinde, gereksinimler dikkate alınarak, amaçlar saptanarak kutlandı. Bugünün neliğini anlatan 2007 Dünya Felsefe Günü başlıklı kitap, zengin içeriğiyle, her zaman yararlanılabilecek, ayrıca barış kültürünün yolunu açan, ipuçlarını veren bir başucu kitabı olma özelliği taşıyor. Ë Betül ÇOTUKSÖKEN er düşünsel ve bilgisel etkinlik kişinin ve/veya kişilerin etkinliği olarak ortaya çıkar. Ancak bu etkinlikler toplum, özellikle de kamu yaşamında algılanır olabilmek için kurumsal örgütlenmeleri gereksinir. Söz konusu kurumsal örgütlenmeler, başlangıçta daha yerel ölçekte varolurken, zaman içinde bu yerellik aşılır; adına bölgesel, ulusal, uluslararası denilen yeni ölçeklere ulaşılır. Elbette bu sonuca varmanın arkasında da yine kişiler vardır. Tam da bu anda kişikurum ilişkisi başlamıştır ve kişikurum ilişkisini de yönetenler, yaptıkları işin hangi gereksinim ya da gereksinimlerden doğduğu bilgisiyle yola çıkan; amaç ya da amaçları belirlemede ussallığı hiç elden bırakmayan kişilerdir. ran’da UNESCO’nun da desteğinde, gereksinimler dikkate alınarak, amaçlar saptanarak kutlandı. Bu etkinliği düzenleyenler, geleceği hep göz önünde bulundurmanın kararlılığı içinde, lise öğretmenleriyle, lise öğrencilerini de söz konusu etkinliğe kattı. Yerel konukseverliğin, evrensel insanseverlikle, yine evrensel nitelikli felsefi bilgiyle ve bilgeİoanna Kuçuradi likle kucaklaştığı bu toplantılara büyük bir istekle katılan ve şimdi aramızda olmayan Arslan Kaynardağ’ı da saygıyla anarak, bu çalışmanın bir başlangıç noktası olduğunu, arkasının geldiğini ve Türkiye’nin bu bağlamda, Dünya Felsefe Günü’nü kutlama bağlamında, öncü rolünü oynadığını biliyoruz. Türkiye; Türkiye Felsefe Kurumu’nun ve Başkanı İoanna Kuçuradi’nin önerisiyle, her yılın kasım ayının üçüncü perşembesinin Dünya Felsefe Günü olarak kutlanması konusundaki öncülüğüyle, yaşamfelsefe bağının dünya ölçeğinde kurumsallaşmasını da sağladı; bu bağı, hiç olmazsa ya da en azından özel bir günün sınırları içinde görmemizi sağlayacak bir adım attı. 2002’den beri Dünya Felsefe Günü, her yıl dünyanın başka bir yöresinde kutlanıyor. Bu kutlamayı, o ülkenin felsefeyle ilgili sivil toplum kuruluşu üstleniyor; bu etkinliğe ek olarak ya da bu etkinlik kapsamında bir araya gelinip, dünyaya, dünya sorunlarına, insandünyabilgi ilişkisine felsefeyle, felsefe açısından bakmanın önemi üzerinde duruluyor. Bu yolla, tüm bilimsel bilgilerin, elbette bu bağlamda, özellikle insan ve toplum bilimlerinin ortak tabanının nasıl da felsefi bilgiyle yoğurulduğu, tüm somutluğu içinde ortaya çıkıyor. 2007 yılında 2223 Kasım günlerinde, Türkiye, Türkiye Felsefe Kurumu’nun önderliğinde, Dünya Felsefe Günü’nün dünya kutlamasını İstanbul’da gerçekleştirdi. 2003 yılında da 21. Dünya Felsefe Kongresi’ne ev sahipliği yapan Türkiye, bu kez, ikinci bir ev sahipliğini Dünya Felsefe Günü vesilesiyle yine İstanbul’da yaptı ve bu çalışmanın ardından, elimizdeki 444 sayfalık kitap yayımlandı. OLUP BİTENE FELSEFEYLE YAKLAŞMAK 2007 Dünya Felsefe Günü’ne, dolayısıyla, 2007 Dünya Felsefe Günü başlıklı kitaba katkıda bulunanların metinleri/ bildirileri, özgün dilleriyle yayımlandı. Kitapta, altmışa yakın metin yer alıyor. Açılış konuşmaları (Arsın Aydınuraz, Ali Tınaz Tuygan, Moufida Goucha), açılış konferansları (Otfried Höffe, İoanna Kuçuradi), sayısı on üçü bulan yuvarlak masa toplantıları (Bhuvan Chandel, Samuel Lee, Maija K le, Mónica Gómez Salazar, Myrto DragonaMonachou, Carlin Romano, Léon Olivé, Ayşe Buğra, Abdusalam Gusseinov, çok yakın bir tarihte kaybettiğimiz Sémou Pathé Gueye, Doğan Özlem, Abdullah Kaygı, Moufida Goucha, Hourya Benis Sinaceur, Geneviève Fraisse, Zeynep Davran, Anat Biletzki, Jacques Poulain, Uluğ Nutku, Bensalem Himmich, Yersu Kim, Gürol Irzık, Nkolo Foé, Ivan Kaltchev, Alessandro Ferrara, Giancarlo Bosetti, Ramin Jahanbegloo, İoanna Kuçuradi, Numan Hazar, Anaisabel Prera, Almerindo Jaka Jamba, Maria Pilar Armanet, Petr Janyška, Betül Çotuksöken, David Evans, Luca Maria Scarantino, Marcelo Dascal, Nuran Direk, Nimet Küçük, Oscar Brenifier, Begüm Naz Bayırbaş, Daria Cybulska, Martin Hergouth, Alexander Johann, Elo¥ di Eda Moreau); Alan Gewirth, H GÜNÜN ANLAMI Dünya Felsefe Günü, ilk kez, 2002 yılında bunaltıcı bir haziran sıcağında, HarSAYFA 16 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1014
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle