19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Sartre, insanın varoluşundaki dış belirleyicileri ve özellikle de tanrıyı insanın dünyasının dışına çıkarır ve bu yüzden “tanrıtanımaz varoluşçu” olarak bilinir. Tanrı yoksa, hiç olmazsa “varoluşu özden önce gelen” bir varlık vardır. Bu varlık da insandır. dir.” İnsanın kendi bilincinin yardımıyla kendisini varetmesi hep bir “tasarıma” dayanır. “Tasarım”, insanın şu veya bu biçimde ortaya koyduğu eylem biçimini, tutumunu, tavrını ve davranışlarını yöneten çeşitli motiflerin bütünlüğünü imlediği gibi, aynı zamanda, bir bakıma kişinin kendi değerler dünyasına da göndermede bulunur. “Tasarım” ve bilincin tutarlı bir bütün oluşturmasına Sartre “tam bileşimlenme (synthétisation complète)” ya da “total varlık” der. “Total varlık” insanın bir öz olmaksızın kendini, kendi kendine varedişini, başka bir deyişle, insanın insanlaşmasını imler. Ancak burada bir ikilemle karşılaşılır: İnsanı insanın dışında belirleyebilecek bir “öz”ün bulunmaması bu kez insanın bu dünyada bir “öz” olarak düşünülebilmesini olanaklı kılar. Ama unutmamak gerekir ki “Tanrı” kendisine yüklenen bütün sıfatlarıyla eksiksiz tam bir bütün olmaya devam etmektedir: İnsan ve Tanrı karşı karşıya gelmiştir. Sartre, insanın varoluşundaki dış belirleyicileri ve özellikle de tanrıyı insanın dünyasının dışına çıkarır ve bu yüzden “tanrıtanımaz varoluşçu” olarak bilinir. Tanrı yoksa, hiç olmazsa “varoluşu özden önce gelen” bir varlık vardır. Bu varlık da insandır. İnsan bir kavrama göre belirlenip tanımlanmadan önce de vardır. Varlık, fenomenal olarak, insan tarafından tanrıya atfedilen özelliklerle oluşan kurgusal bütünlük bozulduğunda (desintégration), ancak o zaman kavranıp anlaşılabilir. Çünkü tanrıyı betimleyen, onun özelliklerine ilişkin kavramlar fenomenal nitelikte olmadıklarından bunların bilgisi de olanaklı değildir. İNSAN: VAROLUŞAN BİR VARLIK ¥ san kendisini nasıl yaparsa öyle varoluş yolunda, olmak istediği ve henüz olamadığı şey olacak, yani şu anda olduğu şeyi geçerek olmadığı şey olacaktır. Böyle bakıldığında insan varlığı (Nietzsche’nin “üst insan”ını hatırlatırcasına) var değildir. İnsan, Sartre’ın “kendinde varlık” dediği nesnelerin somut ve mutlak gerçekliğinin ortasında hiçliği taşıyandır. Aslına bakılırsa doğa da, insan eliyle değişikliğe uğratıldığından, artık “kendinde varlık” olmaktan çıkmış ve yadsınmıştır. Bizim “bilgi” dediğimiz şey, doğanın bir yadsınmasıdır (négation). Sartre bu yadsınmadan, mutlak anlamda bir özgürlük düşüncesine varır ve insanın yapıcı gücünün böyle bir yadsımada ve özgürlükte olduğunu düşünür. Sartre’ın varoluşçuluğu, insanı, kendini var edebilmesi için bu dünyada tek başına bırakan, böyle yapmakla da onun omuzlarına bir sorumluluk yükleyen bir insan görüşünü barındırmasının yanında ve aynı zamanda, kendi ifadesiyle bir “ideoloji”(“Varoluş ideolojisi”) dir. Böylece Sartre’ın insan görüşü insanın yaşadığı toplumsal ilişkileri ve tarihi sorunsallaştırır. Çünkü insanın bu dünyada “atılmış” olduğu yer, hep bir belirlenmişlikler düzenidir. İnsan kendisini sürekli olarak böyle belirlenmişlikler içinde bulur. Bu durum onun “Bunaltı”sının başlangıcıdır. Kendisini var edebilmesi için onun bu düzenin dışına çıkması, zincirlerini kırması, böylelikle de bir bakıma “Bunaltı”sını bastırması gerekir. Böylece karşımızda, varoluşçuluğun kimi zaman “aykırı”, kimi zaman “toplumdışı”, kimi zaman da “âsi” ve benzeri sıfatlarla nitelenmiş olan ve toplumla sürekli çatışma durumunda bulunan insanını buluruz. İTİCİ GÜÇ... İnsana kendi kendisini bağımsız bir şekilde var edebileceği bir toplumsal ilişkiler düzeni gereklidir. Sartre’ın insanı kendisini içinde bulduğu toplumsal ilişkiler düzenini değiştirebilecek bir itici güçtür. Bu insan aynı zamanda “diyalektik aklın” da itici gücünü oluşturur. İnsan bakımından daha önce sözü edilen “total varlık” bu kez yeni bir toplumsal ilişkiler düzenini imler olur. Burada insanın eylemlerini sanki bir misyon olarak algılaması ve anlaması gerekliliği vurgulanıyor gibidir. Bu da Sartre’ın Varoluşçuluğunu bir yandan ideolojiyle özdeşleştirirken, öte yandan “sorumluluk” kavramını belirginleştirerek söylemin etik yönünü oluşturur. Geç de olsa Türkçeye çevrilen “Varlık ve Hiçlik”in arkasına eklenen kavram sözlüğü, Fransızca sözcüklerin Türkçe karşılıkları üzerinde düşünmek bakımından oldukça yol gösterici. Ancak, kişi adları dizininde olduğu gibi, yapıtta geçen kavramlar için bir sayfa dizini yapılabilseydi yapıtın daha rahat okunabilirliği yanında, didaktik değeri de oldukça artabilirdi. ? Varlık ve Hiçlik /JeanPaul Sartre/ Çeviren: Turhan Ilgaz, Gaye Çankaya Eksen/İthaki Yayınları/ 784 s. SAYFA 11 Sartre’a göre insan, kensisiyle birlikte dünyaya hiçliği sokmuştur. Yani insan henüz varolmadığı için, diyalektik mantıkla bakıldığında onun ne ise o olmayan olduğu söylenebilir. İnsan CUMHURİYET KİTAP SAYI 1014
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle