Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
T B 14 NİSAN SALI engi Ötgen’in mektubunu çok beklettim. Birçok konuya değindiği için, günlüklerde fazlaca bir yer ayırmak gerektiği için… Zaten çok ayıp oldu; beklettikçe daha da ayıp oluyor; İzmir’e gitmeden bu ayıbımı gidermeliyim. Diyor ki Bengi Hanım: “Son yıllarda ‘öğle’ sözcüğü yerini ‘öğlen’e bıraktı. Oysa öğlen, ‘öğleyin’ sözcüğünün bozulmuş şekli değil midir? O zaman ‘öğlen tatili’ denirse, ‘öğleyin tatili’ gibi saçma olmuyor mu? Bizde (evimizde) konuşma dilinde çok kullanılan ‘öğleüstü’, ‘öğleüzeri’, ‘öğle vakti’ sözcükleri de sanki tümden unutuldu.” Doğru. “Öğlen”, “öğleyin” sözcüğünün halk dilinde aldığı biçim. “Öğle” yerine “öğlen” denmesi, hem anlatımda çarpıklığa hem de Bengi Hanım’ın işaret ettiği kayıplara yol açar. Yeni moda mısır büfelerinde yazan, ‘’Bardakta tanelenmiş mısır’’ sözü için, “Sanki mısırın tanelenme işlemi bardakta yapılıyormuş anlamı vermiyor mu?” diye sormuş Bengi Ötgen. Sormakla yetinmemiş, ne denmesi gerektiğiyle ilgili önerisini de sunmuş: “Bardakta tane mısır”. Eklenecek bir şey yok. Bundan sonra söylediklerine de ekleyecek bir açıklama bulamadım. Çok güzel bir dikkati ve çok esprili bir dili var Bengi Ötgen’in; notlarını olduğu gibi aktarıyorum: “Geçen gün gazetede ünlü erkek şarkıcılardan birinin tüylerini aldırdığı yazıyordu. İnsan vücudundaki reklamcı deyişiyle ‘istenmeyen tüyler’e ‘kıl’ deriz biz. ‘Tüy’ kuşlarınkine denmez mi? Ha bir de ‘ayva tüyü’ var ki her halde bu sanatçınınki o sınıfa giremez. Türkçenin zenginliği bu. ‘Saç, tüy, kıl’ tek sözcükle tanımlanıyor bazı dillerde. Biz kibarlaşmak için kelimeleri atıveriyoruz Türkçeden. Tıpkı ‘koymak’ fiilini ağza almadan yemek tarifi yapanlar gibi. Hep ‘atıyor’ ve ‘ekliyorlar’; oysa benim bildiğim, eklenen şey ekli kalır karışmaz. Bir türlü tuz koyamıyorlar, yemeğe tecavüz ettiklerini sanıyorlar büyük olasılıkla. Aynı şekilde ‘tuvalete’ değil ‘lavaboya’ gidiyorlar artık. Zamanla o da kaba bulununca ne diyecekler bakalım?” Çeviri metinlerde, filmlerde ‘home’ sözcüğünün hemen her zaman ‘ev’, ‘eve’ diye çevrildiğine de dikkat etmiş Bengi Ötgen. “Oysa kastedilen, memlekete, sılaya, yuvaya, yurda dönüş oluyor ki Türklerde göçebelerin çadırı; yani evleri de yurt. ‘Home’ gibi. Gerçi anlam bozulmuyor; ama bazen ürkçe Günlükleri FEYZA HEPÇİLİNGİRLER ‘yurt, sıla’ vs. kullanılsa daha yakışacak gibi geliyor.” diyor ki bu konuda da sonuna kadar haklı. Bir sözcüğe takılıp kalmak, ötekilerin kullanımdan düşmesine; hatta zamanla unutulmasına yol açabilir. Türkçeyi kısırlaştırmaya değil, zenginleştirmeye çalışmıyor muyuz? Kendisini (Hani sanayiden emekli eczacı vardı ya!) diye anımsatmadan önce, “Bu hengâmede nelerle uğraşıyorsun, demeden ayrıntıları paylaşabilmek mutluluğunu verdiğiniz için size de internet teknolojisine de çok teşekkürler...” demiş Bengi Hanım. Mektubun tarihi, 17 Temmuz 2008. O zaman da bir “hengâme” varmış demek. Asıl hengâmeyi “Ergenekon” adı altında şimdi yaşıyoruz. Türkiye’nin sessiz, sakin, huzur içinde bir ülke olduğunu bizim kuşağın göremeyeceği belli oldu; bizden sonrakiler görebilecek mi acaba? larıyla duyumsatan onlar. idiyos, geliyos, yiyos, içiyos, geziyos…” Oldu mu bu şimdi ey banka, ey Yapı Kredi. Çocuklar, gençler za“G ten böyle yazıyorlardı, şimdi yazdıklarının doğru olduğunu sanacaklar; sanmakla kalmayıp iyice emin olacaklar bundan. Geçenlerde benimle röportaj yapmaya gelen lise öğrencileriyle söyleşirken, “iddaa” adlı bahis oyununu örnek verip, “Sözcüğün aslının iddia olduğunu kimseye öğretemeyeceğiz artık.” dediğimde o gruptan bir genç kızın şaşkınlıkla yüzüme baktığını görünce anladım. Bunun daha sonra olacağını sanmakta yanılmışım. “İddia” sözcüğü çoktan unutulmuş. Birçok kişi şimdiden sözcüğün aslının o yaratığımsı gariplik olduğunu sanıyor. “Adios”a uydurmak için sözcükler bu kadar hırpalanır mı? Hem neden “Adios”? Bankaların Türkçeye bu düşmanlığı nedendir? Kartlarının adlarına bakın hele: Axess, maximum, world… Hani bizde x, w gibi harfler yoktu. Şu “card”ı, “kart” bile yapamadık bir türlü. arın 23 Nisan. Çocuk kitaplarına eğilmek için iyi bir fırsat. Şiir kitapları çok birikti, onların hiç değilse bir bölüY münü anabilirim. Mutlaka sözünü etmek istediğim çok güzel romanlar, öykü kitapları var; ama hiçbiri buraya sığmaz. Ben iyisi mi adını edebiyat dünyasındaki çalışmalarından bildiğimiz Ankara 8. Aile Mahkemesi Hakimi Eray Karınca’nın hazırladığı ve Kadına Yönelik Aile İçi Şiddetle Mücadele Projesi kapsamında, T.C. Başbakanlık Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü tarafından yayımlanmış “Kadına Yönelik Aile İçi Şiddete İlişkin Hukuksal Durum ve Uygulama Örnekleri” adlı kitaptan söz edeyim. Kadınların kendi haklarını öğrenmeleri açısından son derece önemli bir çalışma. Eray Karınca da zaten kitabı gönderirken, “Ülkemin karanlığa sürüklenen kadınlarına, insanlarına ışık olsun diye” demiş. Işık olması umuduyla diyelim biz de. ? www.feyzahepcilingirler.com feyzahep@gmail.com Yıldız Teknik Üniversitesi, Türk Dili Bölümü Çukursaray Binası Kat: 2, Barbaros Bulvarı34349 Yıldız / İst. 20 NİSAN PAZARTESİ zmir’i, orada yaşarken bu kadar sevmiyordum galiba. Şimdi hem çok seviyorum hem de gerçek anlamda çağ atlamanın, Türkiye’nin bütünüyle İzmir’e benzediği zaman gerçekleşeceğine yürekten inanıyorum. Kimini aylardır, kimini yıllardır görmediğim akrabalarımı, yakınlarımı, eski öğrencilerimi, öğretmen arkadaşlarımı görme fırsatının yanında, Cumhuriyet aracılığıyla edindiğim okurlarımla; yani yeni dostlarımla tanışma, yüz yüze görüşme fırsatı da sundu bana İzmir. “Arkadaş” sözcüğünün anlamı üzerinde yeniden düşünmemi sağladı. Çok kullandığımız için anlamına kafa yormadığımız ne kadar güzel bir sözcüktür “arkadaş”. İsmet Zeki Eyüboğlu, Kaşgarlı Mahmut’tan ve Tarama Sözlüğünden yararlanarak aynı kökten gelen sözcüklerin anlamlarını sıralamış. Kısaltarak aktarıyorum: “Arkalanmak: Birine arka vererek yardım etmek, yardımcısı olmak, arkası bulunmak, birine dayanmak. Arkaşmak: Sırtta yük taşımakta karşılıklı yardımcı olmak, yardımlaşmak. Arkamak: Yoklamak, arayıp sormak, yardımına koşmak. Arkacı: Yardımcı. Arkalanıcı: Birine dayanan, güvenen, birinden güç alan.” Daha, “Arka çıkmak, arkası olmak, birine arkasını dayamak” gibi deyimler de var. Bir tanım da benden: Arkadaş, yıllarca görüşmeseniz de sevginin sıcaklığını bıraktığınız gibi bulduğunuz kişidir. Semra ve Mustafa Demircioğlu ile bir gün ve bir gece geçirdim. Arkadaş kavramını bana yeniden ve bütün anlam İ 19 NİSAN PAZAR 22 NİSAN ÇARŞAMBA B U L M A C A 1 Hazırlayan: İLKER MUMCUOĞLU 7 D 8 E 9 H 10 J B 2 3 A 4 E 5 A 6 G B. “Akrep ve örümcek, semender ve şahin ve ... ... taş topluyorlardı.” (Enis Batur). 25 31 6 H. Köprü yol (yalnız ünsüz harflerini yazacaksınız). 11 E 12 E 13 E 14 E 15 B 16 A 17 J 18 I 19 I 20 C 60 37 74 29 65 34 21 K 22 E 23 E 24 E 25 G 26 D 27 K 28 F 29 B 15 67 75 48 2 56 71 30 J 31 G 32 D 33 D 34 B 35 J 36 A 37 B 38 C 39 I 63 40 43 9 I. Hamle. C. Kolyos, uskumru, sardalye gibi balıkların ufağı. 40 H 41 A 42 E 43 H 44 I 45 K 46 J 47 C 48 B 68 38 53 47 20 49 E 50 K 51 A 52 I 53 C 54 52 76 19 39 44 18 I. “Theodule ...” (deneysel ruhbilimin Fransa’daki en önemli öncülerinden olan, Fransız filozof ve ruhbilimci). B 55 F 56 B 57 G E 58 E 59 K 60 B 61 A 62 D 63 H 64 D 65 B 66 F 67 B 68 C D. İzlenecek uygn bir program aramak amacıyla televizyon kanallarını tarama, zaping. 69 K 70 K 71 B 72 K 73 A 74 B 75 B 76 I 77 K 78 7 62 32 64 33 26 E. “Kara gözlüm efkârlanma gül gayri / ... ... ötmez ordayım” (Bekir Sıktı Erdoğan). 17 35 46 30 10 K. “... Dirliği” (Fakir Baykurt’un bir romanı. Önce aşağıda tanımları verilen sözcükleri bulmaya çalışın ve her bir harfi bir yatay çizgi üzerine gelecek biçimde yazın. Sonra çizgilerin altlarındaki sayılara göre bu harfleri bulmacadaki aynı sayılı karelere aktarın. (Kara kareler iki sözcük arasını gösterir. Bir satırın sonunda kara kare yoksa bu, sözcüğün alttaki satırın başına sarktığını gösterir.) Bulmaca tamamlanınca, sorulan tanımların karşılığı olan sözcüklerin ilk harfleri yukarıdan aşağıya doğru Can Yücel’in bir şiirinin adını oluşturacak; bulmaca karelerindeyse, aynı şiirden dizeler ortaya çıkacaktır. Dikkat: “1/B”, “54/B”, “57/G” harfleri ipucu olarak verilmiştir. 77 70 27 45 59 69 50 21 72 23 12 13 22 49 78 42 58 14 1001. sayının çözümü: A. İSMET AY, 8 4 11 24 F. Eğik olmayan. Tanımlar ve sözcükleriniz: A. Türk mimarisinde odanın karşı ön cephesinde yer alan üç yanı pencereli çıkma, cumba. 66 55 28 G. Almanya’da bir kent. B. REGGAE, C. FAKE, D. AĞZI ÇİÇEKLİ ADAM, E. NUR BULUM, F. YURTTAŞ KANE, G. ICIĞI, H. LUCKY LUKE, I. DOĞABİLİMCİ, J. IRMAK, K. ZENC. Şiir: “gideceğim kimse anlamadan bir şey uzun yolculuklara çıkacağım yetecek ufukta bıraktığım çizgiler.” SAYFA 31 01 41 3 73 51 5 36 10 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1002