22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

¥ duğu çerçeve bağlamında belirli bir muhafazakârlık yansıttığı söylenebilir. A.Smith, sadece “dünya pazarı düşünürü” ve betimleyicisi değil, Marx’ın da vurguladığı gibi öteki birçok önemli sorunun yanı sıra artı değer’in gizi hakkında da (“artıdeğeri yaratan genel toplumsal emektir. Artıdeğer, kâr ya da rant biçiminde olsun ya da ikincil faiz biçiminde olsun, bu emeğin bir parçasından başka bir şey değildir. A. Smith’e göre toprak rantı, kâr ve faiz, artıdeğerin yalnızca farklı biçimleridir” (K.Marx: Artı Değer Teorileri, C.1, s.78, Çev: Y. Fincancıoğlu, Sol Yay, 1998) konuşmuş biridir. (Sloterdijk, kitabında ne yazık ki, postmodernist kavramlaştırmalarının gösterişçi, hatta biraz teşhirci biçemi dolayısıyla temel bir noktayı gözden kaçırıyor : Metin ekonomi politik sözlüğe pek az baş vuruyor ve sınıfsal çözümlemeye hemen hiç itibar etmiyor). Aynı şekilde R.M.Rilke de sadece iç evren düzleminde konuşmamış ya da iç zenginlik konusunda sadece yoksullukçuluk çerçevesinde alımlanmaması gereken gözlemler geliştirmiş biridir (“Sessizce, yavaşça artan miktarda mal mülk edinme yerine gelip geçici tüm değerleri sürekli israf etme... Bu varlık tarzı bir parça naif ve içgüdüseldir ve en iyi neşeli bir güven ile nitelebilen döneme, yani çocukluk dönemine benzer”. Alıntılayan N.O. Brown: Ölüme Karşı Hayat Tarihin Psikanalitik Anlamı s.255, Çev: A.Yılmaz, Ayrıntı Yay. 1996). PARADAN YAKINMAK... SloterdijkRilke, 11. Ağıt’ın son dizelerinde şöyle yazar: “Her şeyin bir bedeli var artık, bu aydınlık salonlarda duran her bir eşyanın”(...) “Satın alınabilir demek: Canlı varlığa ait olmayı unutmaktır/ satın almak ise, nesneleri öylece kendine davet etmek / tıpkı selamlaştığımız insanları bir kereye mahsus olmak / üzere konuk etmek gibi kullanmak/ sonra da yüzüne bir daha bakmamak demektir” (Sloterdijk: A.g.e. s.324) Görüldüğü gibi, Sloterdijk’in poetik olamayan biçemiyle yansıtmaya çalıştığı, arkaik döneme özgü bir anlayıştır. “Satın alınabilir demek canlı varlığa ait olmayı unutmak demektir” dizesi, felsefî açıdan temel bir doğruyu dillendiriyor gibi görünebilir, ama satın almak ya da zengin olmak, son kertede günümüz toplumunu anlamak, modus vivendisini kavramak açısından zorunludur. “Eski insanların” bir çok kez paradan yakındıklarını belirten, Shakespeare ve Sofokles’in metinlerine gönderme yapan Marx (Bk: Shakespeare: Atinalı Timon ve Sophokles: Antigone ), Grundrisse’de şunları yazar: “Para hırsı ya da zenginleşme tutkusu, eski toplulukların sona ermesi için gereklidir” (K. Marx: Grundrisse, C.1, s. 145, Çev: A. Gelen, Sol Yay, 1999. Vurgulama benim). SloterdijkRilke, 11. Ağıt’ı “ilerde gerçekten aç biriyle” karşılaşabilecek olan “Yüce Kontes”in vicdanına havale ve emanet ederken, son kertede, ister istemez para ekonomisinin olmadığı arkaik döneme ve o döneme özgü ahlakî ve estetik değer yargılarına fazla güveniyor. Bizim bildiğimiz ve ömrünün büyük bölümü varlıklı insanların arasında geçmiş Rilke’nin, paranın getirisi ve götürüsü hakkında bu şiirin çerçevesini aşacak biçimde çok şey bildiği söylenebilir. Belirtmek gerekir: R.M. Rilke, örneğin E. Pound gibi bir para kuramına sahip değildir. Bankalar, kredi olayı ve günümüzün bir olgusuyla belirtmem gerekirse elektronik para konusunda hemen hiçbir şey söylemez. Zaten şiirsever okur da böyle bir şey beklemez kendisinden. Ama Pound, daha farklı bir yerden konuşur, bu konuda hayli ideolojik ve politiktir: “Bir fabrikanın/ bir başka yönü de vardır, biz buna mali yönü deriz/ İnsanlara satınalma gücü verir (ücret, tahvil/ ki bunlar satınalma gücüdür) ama aynı zamanda fiyatların nedenidir” (E. Pound: Seçilmiş Cantolar, s. 81, Haz: İ.Berk, Adam Yay, 1995). “Mallara, bilgilere ve kişilere” (Sloterdijk: A.g.e., s.325) para karşılığında sahip olmak, R.M. Rilke’nin şiirlerinde yinelediği ve iyi bildiği insanal olmayan ve H. Marcuse’nin kullandığı sözcükle Prometheusçu bir kavramdır. (H.Marcuse : Aşk ve Uygarlık, s.185, Çev: S.Çağan, May Yay, 1968, Başka bir çeviri: A.Yardımlı: Eros ve Uygarlık, s.115, İdea Yay, 1985) . Bu oldukça tanıdık ve bilinen çerçeve dolayısıyla SloterdijkRilke’nin burada farklı sözcüklere ve imgelere gereksinim duyması gerekirdi. Kapitalist küresel ekonomiyi çağrıştıran bir sözlük değil, daha Orpheusçu bir sözlük gerekirdi. Örneğin R. M. Rilke’nin Orpheus’a Sonnet şiirininin hem kuramsal hem de betimsel olabilen biçemini yankılayan bir biçem gerekirdi ( R.M.Rilke: Gece mi Tek Gerçeğimiz?, Çev: A.Cemal, ss.119134, Dünya Kitapları, genişletilmiş 2. basım, 2003) Rilke’nin şiirini metni fazla uzatmamak için alıntılamıyorum ama ekonomik baskıya, daha genelinde konuşmak gerekirse, her türlü tahakküme karşı çıkabilen bir sese, bir biçeme gereksinim duymalıydı SloterdijkRilke. Duino Ağıtları’nın matemsi, kırılgan sesini aşan bir tonlama, neşeli bir isyan zorunlu gibi görünüyor bana. 11. Ağıt’taki biçem ve dil, SloterdijkRilke’nin kötümser yorumunun da yansıttığı gibi, emek dünyasının, zorunlu iş uygarlığının baskıcı ve uyumlanmayı peşinen kabul etmiş biçemi ve dilidir. Orpheus’un çalışma karşıtı, oyun ilkesini ön alan özgürlükçü dili değil. Son kertede eleştirdiği içeriği zımnen onaylamaktadır. Freud’un Orpheus ve Narkissos tarafından temsil edilen kültür kahramalarından değildir, tam tersine; Orpheus’a Sone, anımsama ve tarih ilgilerini çok daha eleştirel bir ufuk içinde dillendirir. Oyun alanı, Prometheus’un ilgisi dışındadır. Orpheus’a Sone şu dizelerle açılır: “ve sustu her şey. Ama suskunlukta bile/bir başlangıç, işaret ve değişim vardı sanki” (R.M. Rilke; A.g.e., s.119). II.Sone’de şunları okuruz: “Dünyayı uyudu. Ey şarkı söyleyen Tanrı, nasıl bunca/ mükemmel kıldın ki, tutkusuna kapılmamakta/ Önce uyanık olmanın? Bak, yaratıldı ve uyudu” (A.g.e., s.120). Sormakta tereddüt etmez Rilke: “Ya ölümü nerede ki? Ölümün ezgisini de/ yataratabilecek misin kendi şarkınla tükenmeden ?” (A.g.y.) Ölümün ezgisinin bile peşindedir şair. Sanki kendi yaratıcı yetileriyle oynamaktadır ölümle. Sone’nin 10’ncu parçasındaki şu dizeler, “bir tehdittir makine, elde edilmiş ne varsa, hepsi için/ boyun eğmek yerine, ruhlarda yer etmeye kalkıştığı sürece” ( A.g.e., s.131), Sloterdijk’in “bir makinede yaşıyoruz hepimiz” “(P. Sloterdijk: A.g.e., s.323) türünden dizelerinin çok daha ötesinde konumlanıldığını, baskıcı bir dünyanın kabullenilmesinin çok ötesine geçildiğini gösterir. Son sesleniş şöyledir Orpheus’a: “Ve unutulursan bu dünyadan olanlarca / şöyle de sessiz toprağa: Akıp gidiyorum/ Seslen hızlı akan suya: Gelen, benim” ( A.g.e. s.134). Ölümü yenen ya da öyle sanan şairin utkusudur bu. ? Kapitalist Dünyanın İç Evreni ‘Küreselleşmenin Felsefi Bir Kuramı’/ Peter Sloterdijk/ Çeviren: İlknur Aka/ Kırmızı Yayınları/410 s. SAYFA 15 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1002
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle