Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
D iyaset çalkantısı içinde geçen 2008 yılı, bir yol tutturmuş, etkisini artırarak gidiyor. Suç toplumunda yaşatılmanın kaygısından nasıl kurtuluruz? İnsanın içinden sövmek bile geçiyor. Ama sövmek neye yarar! İnsan kendini sevgide sınamalı. Bilmeli ki, bumerang, atanı yaralayabilir. İyi ki şiir var. Yerine göre şiir başkaldırının simgesidir. Yerine göre içimizde kabaran öfkeyi yatıştırabilir. Şiirin rüzgârı esince, o siyaset çalkantısı insana gülünç gelir. Zamana yayılınca, tek tek, şiirin gücü belli olmuyor. “Şiir eski gücünü yitiriyor mu?” sorusu öne çıkıyor. Ama Memet Fuat, Mehmet H. Doğan, “şiir yıllıkları” hazırlama alışkanlığı içinde, o emek birikimini bir kitapta toplamayı gelenek haline getirmişlerdi. Mehmet H. Doğan önceleri ADAM SANAT eki olarak başladığı şiir yıllıkları çalışmalarını KİTAPLIK eki olarak sürdürmüştü. Seçki hazırlamak da, yıllık hazırlamak da çileli bir iştir. Dışlandığını gören ozanların tepkisi kırıcı boyutlara uzanıyor. Mehmet H. Doğan da bu işten usanmıştı: “Bu ömür törpüsü etkinliğe yeniden soyunmaya değer miydi?” diye yazıklanıyordu. 2005’teki yıllığa yazdığı “Son Söz”de, artık bu yükü çekecek gücü kalmadığını anımsatıyor, “sadece ve sadece kendi şiir dünyasından bakan şairlerin kaprisinden yoruldum” diyordu. Sonra ondan görevi Baki Asiltürk aldı. Bir bayrak yarışı gibi, bu görevi elden ele geçirerek, yılın şiir birikimini değerlendirmek önemli bir çalışma oldu. ŞİİRİN KARA YILI 2008 yılı şiirimizin “kara yılı” olarak nitelenebilir. Bu niteleme yalnızca; Fazıl Hüsnü Dağlarca, İlhan Berk, Ali Püsküllüoğlu gibi üç önemli ozanın ölümüne bağlanmamalı. Dağlarca ile Berk kuşku yok ki çağdaş edebiyatımızın iki büyük ozanıdır. Şiir, onların bütün zamanını kapsayan, belki yaşamalarının nedeni olan bir etkinlikti. Ali Püsküllüoğlu daha çok dilci, sözlükçü diye tanınır. Oysa o, öncelikle, şiirin gizlerini bilen iyi bir ozandı. Gene de “Şiirin Kara Yılı” sözü, abartılmış bir söz sayılmalı. Yerine göre tek bir iyi şiir bile bir yılı kurtarabilir. “Şiir Defteri”ni düzenleyen Şeref Bilsel ile Cenk Koyuncu’nun yargıları insanı biraz düşündürüyor: “2008 yılının, yayımlanan şiir kitaplarının niteliği göz önüne alındığında, son on yılın en verimsiz yılı olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.” (ŞİİR DEFTERİ, 2008 Yılında Şiir ve Hayat, İkaros Yayınları, Nisan 2009). Şeref Bilsel ile Cenk Koyuncu 2008’de çıkan şiir kitaplarıyla ilgili özgün yorumlarla yetinmemiş, toplumsal olayları da özetlemiş. Olaylarla ozanlar arasındaki çelişkili durumlara da değinmiş. Daha önceki yıllarla ilgili bir olay olsa SAYFA 22 eğinmeler MUSTAFA ŞERİF ONARAN İyi ki şiir var S bile, DEHAP’ın Antalya’dan milletvekili adayı olan Şükrü Erbaş’ın bir ilçede Kürtçe seçim konuşması yapmasıyla suçlandırılması anımsatılıyor. Şükrü Erbaş’ın yanıtı ilginçtir: “Seçimlerde ilçelere hiç gitmedim, hep merkezdeydim. Ayrıca anadilimin Türkçe olduğunu, Kürtçeyi bilmediğimi söyledim. Gitmediğim bir yerde, bilmediğim bir dilden ‘suç’ işlemekle suçlandım.” İçinde gerçek payı olan yalanlara daha kolay inanılır. Gerçek olan Şükrü Erbaş’ın milletvekili adayı olmasıydı. Toplumsal duyarlığın şiire yansıyan özellikleri Şükrü Erbaş’ta kimi zaman incelikli, kimi zaman alaysamalı bir derinlik kazanıyordu: “Yanlış kıyılarda çırpınıyor bu yaşlı deniz Bu ağır suyu bu ince kum kaldıramıyor.” İsmail Uyaroğlu’nun “Kirli Şiirler”inde tarihler var. 4 Haziran da bunlardan biri: “4 haziran, bu tarihi aklında tut Çünkü ölümle konuştun Bir bankta uzun uzun 4 haziran, bu tarihi hemen unut” DERGİLER Şeref Bilsel ile Cenk Koyuncu 98 kültürsanat dergisinin dökümünü de yapmış. Ulaşamadıklarını, önemsemediklerini de gözden geçirme olanağı bulabilselerdi, bu sayı daha çok artabilirdi. “Şiir Defteri”nde 150’nin üzerindeki ozanın şiirine yer verilirken böyle bir yıllık olmasaydı bu şiirlere ulaşmak olanağı bulunamayacaktı, diye düşünmek gerekiyor. Yıllıkta şiirleri yer almayan ozanların sayısı belki de binlere yakındır. Ne ki, bunlar hep 2008’in ozanı değildir. Arif Damar gibi “40 Kuşağı Toplumcuları”ndan bir ozan bile 2008’te yer alabiliyor. Bir şiir yıllığından belli bir kuşağın şiirine yer vermesi beklenemez. Ayrıca belli dönemlerden geçen ozanların kuşak oluşturması da tartışma konusudur. “Şiir Defteri”ne seçilen şiirlere bakılırsa 2008’e özgü ortak değerler saptanamaz. Zaten şiir yıllığını düzenleyenler de böyle bir sav öne sürmüyorlar. Onlar 2008’de yayımlanan şiirler arasından beğendiklerini seçmekle yetiniyorlar. Dergilerin kendilerine özgü bir şiirbilim anlayışı var mı? Yayımlanan şiirlerin böyle bir anlayışla uyumlu olması söz konusu mu? İncelenen dergilerde böyle bir çalışma aranmamış. Çağdaş şiire aykırı düşmeyen özellikleri yeterli görülmüş. ŞİİR ORTAMI “Şiir Defteri”nin önemli bölümlerinden biri “2008 Şiir Ortamı” üzerine bir soruşturma açılmasıdır. Gazetelerin kitap ekleri de içinde olmak üzere 120 dergi taranarak 2008’in ürünü 157 şiir seçilmiş. Bilsel ile Gündoğdu’nun “Şiir Ortamı”ni belirten sorularıyla seçilmiş şiirlerin örtüşen özellikleri nelerdir? Yazarlar “Şairin hayatı şiire dahil” anlayışını şöyle açıklıyor: “Her dönemde tartışılan bir sorun: ‘Şiir, gündelik hayatımızdan gittikçe uzaklaşan bir hale geldi... Şiir bitti!’ Bu günden baktığımızda bu durum, yazılı kültürdeki şiirin sonunun geldiğine dair işaretler taşıyor mu?” Bilsel ile Gündoğdu bu sorunun yanıtını verir gibi, bir başka soruya geçiyor: “Okuduğumuz şiirlerin önemli bir kısmı, ‘şairin hayatı’ ile ‘şiirin hayatı’ arasındaki mesafenin açıldığını gösteriyor bize. Şiirlerin çoğunda kendini kabartan bir ‘yaşantı’ yok! Bu noktada şiir mi hayattan uzaklaşıyor; yoksa hayat mı şiirden?” Alışılmış bir söz var: Ozan dediğin yaşadığı dönemin sorumlusu, hiç olmazsa tanığıdır. Böyle olunca içinde bulunduğu çalkantılı dönemin akışına duyarsız kalmamalıdır. Gizli örgütlerin yönetim erkini ele geçirmek istediği, sınırsız yolsuzlukların yapıldığı savlarıyla çalkalanan bir toplumda; ozanlar sevi ilişkileriyle, anlamsız duyarlıklarla mı uğraşacaklardır? Gün olur bu kargaşa durulabilir. Ama zamana tanıklık eden bir şiir dillerden düşmez. “Şiir Ortamı” üzerine 22 ozaneleştirmen görüş bildiriyor. Bir korku toplumunda ozanın bilgekişi olması kolay mı? Hüseyin Peker önce bu gerçeğin altını çiziyor: “Şairlerin çoğunda kendini kabartan bir yaşantının olmamasını toplumsal koşullar, ekonomik zorlamalar etkiliyor olmasın, bir de yarın korkusu: Güvensizlik. Şair elbet birazıyla hayatın içinden bir kişi. Yani eskisi gibi şairi azam değil. Yarınına güvenmeyen, bir belirsizlik yaşayan şair, hırsının büyük bir bölümünü kaybederek yaşıyor” (Şiirimizin Dalgın ve Durgun Geçen Yılı). Ahmet Özer’in görüşü Hüseyin Peker’in görüşüyle bütünleşiyor: “Günümüz insanını kuşatan etmenler, şiirin duyarlık getiren etkisini yok etmeyi amaçlıyor. Şiirin etki gücü, insanı bulunduğu yerden ayağa kaldıran özelliği, çok kötü şiirlere yer verilerek yok edildi. Hayatla şiir el temasını yitirince, düşünce kirliliği hız kazanınca, şiirin alıcısı görmezden gelindi.” (Günümüz Okuru Yoğun Bir Reklam Bombardımanı Altında). Hüseyin Atabaş da aynı görüşü paylaşıyor: “Şiir, gündelik yaşamdan değil, neredeyse tümüyle yaşamdan uzaklaşıyor.” “Önemli olan insan düşüncesini çarpıtmamak, insanın yaşama sevincini yok etmemek ve insanı yaşamdan koparmamaktır.” (Bu Yeni Düzenin Şiiri Tat Vermiyor). Şiirin yaşamayla ilişkisini kirli bir dönemin tanıklığı olarak düşünürsek, o dönem geçince, şiir eski gücünü koruyacak mı? Salih Mercanoğlu da bu kaygıyı taşıyor: “Günümüzde insana dayatılan görsellik ve bu görselliğin altında yatan hızlı tüketim anlayışından dolayı şiirin hayattan koparıldığını düşünebiliriz. Kaçınılmaz bir süreç olduğu için bunu yadırgamamak lazım. Ne var ki her şeyin sonu olduğu gibi bu sürecin de sonu gelecektir. Bu sürecin ortaya çıkardığı ürünler de silinip gidecektir.” (Hayat Biçimi Değiştikçe Şiir de Biçim Değiştirir). BOŞLUKTA PARLAYAN BİR İKİ YILDIZ Yaşamanın ayrıntılarında her ozan kendine özgü bir gerçeği görür. “Şiir Defteri”nin Seçici Kurulu’nu oluşturan Sennur Sezer, Egemen Berköz, Ramis Dara, küçük İskender’in ilgisine sunulan şiirler, dar bir şiir anlayışıyla seçilmiş değildir. Ramis Dara’nın sözlerinde incelikli bir gülümseme var: “Bizler bu genel çerçeve içinde özelleştirme çalışmalarına oylarımızla katkıda bulunmaya çalıştık” (Şiir Seçme Yöntemi ve Bir Tarz Şiire Dikkat). “Şiire Dikkat” diyen Ramis Dara, AKATALPA’da, nesnel bir yorumla şiir kitaplarını değerlendirmeyi sürdürüyor. küçük İskender’in sıradanlığı bozan bir alaysamayla, ince bir öfkeyle şiir ortamını değerlendirmesi, “hah şöyle!” dedirtiyor insana, içini genişletiyor. Gonca Özmen’le ilgili görüşünü paylaşalım: “Koskoca bir yılda elbette dikkat çekmeyi sürdüren isimlerle de karşılaştık; Gonca Özmen bunların başında geliyor. İyi şiirlerini inatla sürdürdü. Türkçe şiirinin en usta kalemlerinden biri yetişiyor; bunu kimse reddedemez.” (BOŞ YIL: 2008). “Şiir Defteri”, karmaşa içindeki bir yılın şiir boşluğunda, kimi şiirlerin daha görkemli görünmesini sağlıyor. Mehmet Taner’in “Atlar” şiiri de bunlardan biri. Yazıyı Mehmet Taner’in şiiriyle noktalayalım: “Var gücüyle, arabacı kırbacını Sallıyordu atlara doğru Atlar yüz geri şahlanıyor, araba Savrulup duruyor olduğu yerde Fırlayıp çelmiş, ok ağzında çifte kantarmayı Burun burunaydı çünkü arabacı, atlarlaMüzik De böyle. İçerden yükselmeyince Örseler, sarsar Dingil, dişli ne varsa İndiğinde gece kalbin saracak yerde Saç diplerinde fışkırır Bir katlan; Arabacı, sallıyordu kamçısını. Beller dön, dağlar aş Soğuk otlakta, var Atlarla aramızda Kamçıdan bir duvar. ? Cenk Gündoğdu Şeref Bilsel CUMHURİYET KİTAP SAYI 1002