03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Deniz Banoğlu’ndan ‘Bir Şnitzel Lütfen’ İnge’nin öyküsü ve bir lokanta Deniz Banoğlu “Bir Şnitzel Lütfen” adlı romanında, insan doğasının derinlerinde var olan ruh ve cismani varlık’ı görebilme; bunu İnge de ayrıntılı bir biçimde zemine oturtabilme çabasında. Romanın baş kişisi İnge’nin toplum içindeki rolünü: Hisseden, düşünen, çalışan bir varlık olarak ortaya koyuyor. Onun olayları, insanları süzüşü, sezişi, değerlendirmesinin ipuçlarını veriyor. Ë Şener ÖZTOP rajik bir olay sonucu vatanı Almanya’dan ayrılmak zorunda kalan İstanbul’a ailesiyle göç eden Franz Nunmacher’in hikâyesi... “1931 yılında, Caddei Kebir ya da Grande Rue de Pera –İstiklâl Caddesi eşsiz şnitzeli ve benzersiz birasıyla ünlenecek bir lokantayla ve bu aileyle tanışır.” Bir Şnitzel Lütfen’in omurgasını oluşturan Alman Lokantası çevresinde geçen insanların durumları üzerine bir olay örgüsü çizilir. “Romanda yer alan kişiler ve olaylar hayalimin ürünüdür ama elbette ki düşlediklerimden yola çıktım…Bana anlatılanları bir romana dönüştürdüm” diyor Deniz Banoğlu. Okuyucu bu kurgu ile hakikat arasında gelip gider. Bir bakıma toplum içindeki insanın tragedyası kurgusal akışı içinde verilir. Doğan Hızlan’ın da belirttiği gibi, “hayatın yinelenen yanı, insanlarla ilişkidir.” “Bir Şnitzel Lütfen” adlı romanında yazar, insan doğasının derinlerinde var olan ruh ve cismani varlık’ı görebilme; bunu İnge de ayrıntılı bir biçimde zemine oturtabilme çabası içerisindedir. Romanın baş kişisi İnge’nin toplum içindeki rolünü: Hisseden, düşünen, çalışan bir varlık olarak ortaya koyar. Onun olayları, insanları süzüşü, sezişi, değerlendirmesinin ipuçlarını verir. Toplumsal ilişkilerde dışavurumları, yönelimleri detaylandırır. Ama tüm bunların yanı sıra, İnge’nin olanlar karşısında sabırlı, iradeli, kararlı tutum ve davranışta olduğunu gösterir. Diğer bir deyişle, İnge karakterinin niteliklerini, doğal yapısını ve onun iç dünyasında yer eden tedirginliğini, kararlılığını, hayata bakış felsefesini, isteklerini, beklentilerini, hayat mücadelesini anlatır. Başka bir deyişle, insanın iç dünyasının anlamlandırılması açısından, veya “istemenin bedeli”ni çözmenin zorluğundan Benjamin Constant da söz açar: “İnsanoğlunun duyguları karışık ve çapraşıktır. Bu durumlar gözlemden kaçıp kurtulan birtakım değişik izlenimler topluluğundan meydana gelirler” der. Ekonomik bunalımın hüküm sürdüğü, savaş rüzgârlarının eseceği bir “büyük dün T ya olayının” sahneleneceği yılların İstanbul’un da Beyoğlu, dış mekân olarak seçilir. Düşle gerçek arasında gidip gelen olaylar zincirinde yazar; olayı, olayları; insanı, insanları, nesneyi, nesneleri; dengeli bir biçimde gözlemler ve anlatır. Diğer bir deyişle, dışarıdan bir bakış açısını yeğler, nesneldir, “öznelliği dışlar, sadece betimler”düşündüğünü söylemez, gördüğünü anlatı(yo)r. Söz gelimi, “İnge duraladı, kocasının yüzündeki ifade hiç hoşuna gitmemişti. Yeşil gözleri alev alev bakıyordu.” (s.105). İnge baş kadın kahraman olarak olaylar kendi çevresinde odaklaştırılır. Başka bir deyişle okuyucu, İnge’nin yaşam serüvenini kendi dünyasında yaşar. Onunla sevinir, onunla hayıflanır, üzülür. Anlatıcı yazarda düş gücü, betimleme, özgünlük, kurgu kıvraklığı, kendine özgü üslubuyla anlatabilmekte, anlattığını okuyucuya sevdirebilmekte, Hilmi Uçan’ın söylediği gibi, bir “okuma paktı”nı yakalayabilmekte, insanın içinden bir şeyleri kıpırtadabilmekte, veya sevdirebilmektedir. Vefik isminde bir genç ona ilgi duyar. Vefik’e karşı duygularını çözümlemeye çalışır. Dönülmeyen bir hedefe doğru İnge kendi yazgısını kendi tayin eder. Bundan böyle yedi yıl Vefik’le hiçbir zaman kendisini mutlu hissedemeyeceği evlilik günleri başlar. Cinselliği etiyle, kemiği ile, ruhsallığı ile yaşamamıştır İnge. Yazar, İnge karakterinin detayları üzerinde dururken, yer yer de “durumu” okuyucuya bırakır. Onun imgesel dünyasına gönderir. Yazar burada kendine özgü çözümleme yöntemini iyi kurmuştur: “Çalışmayı, lokantasını, müşterilerini hep sevmişti. ‘Hep çalıştım, hep çalıştım’, demesinin ardında gizlenen, açıkça söylemekten çekindiği gerçek, belki de kendisine itiraf edemediği doyasıya gençliği, doyasıya kadınlığı yaşayamamış olmanın özlemiydi.”(s.167) der anlatıcı. Ana anlatı izlencesinde anlatı düzeyi okuyucunun ilk elde izlediği Alman asıllı Baba Nunmacher’in ilgi çekici yaşam perspektiflerinden kesitler yazaranlatıcı tarafından verilir. Romanın baş eyleyen(i) İnge’nin iç monologları ve İnge’nin yaşam perspektifleri sahnenin içinde etkili bir biçimde verilir. İlgi çekici tespitler yapılır. Anlatıcı tarafından geri dönüşlerle, İstanbul’un özellikle Beyoğlu’nun Türk, Levanten yaşantılarından enteresan kesitler sunulur. Anlatıdaki bir diğer nesne figür: “lokanta”dır. Dış mekân Beyoğlu’dur. Orada geçen yaşanmışlıklar başarıyla verilir. İNGE’NİN SERÜVENLİ HAYATININ SON PERDESİ... İnge, çalışmayı, lokantasını, müşterilerini hep sevmişti. Lokanta tekrar 1953 Şubat ayında İstanbulluların hizmetine açılır. Selçuk isminde çalışkan bir kişiyle tekrar iş hayatına girer. 1956’da ikinci kez Nuri Coşkun’la evlenir. Nikâh şahidi arkadaşı Marie olur. Bu evlilik de yedi yıl sürecektir. Girişimcilik ruhu onu rahat vermez; bu kez üçüncü Alman Lokanta’sını “İstiklâl Caddesi’nden Meşrutiyet Caddesi’ne kıvrılan yolun başında İngiliz Konsolosluğu’nun karşısında uygun bir yer bulurlar. 1968 Temmuz ayında 3. Alman Lokantası İnge’nin üst düzey müşterilerinin katıldığı bir kokteyle açılır.” İnge daha önce aldığı Aysel ismini kullanır. Yine lokantada tanıştığı emekli albay Nejat’la evlenir. Ve onun soyadını alır: Fıratoğlu. İnge, yeni adıyla Aysel, Nejat’la üç yıl birlikte olduktan sonra “İnge” adını büsbütün bırakır, herkesten kendisini Aysel olarak çağırmalarını ister. Yazaranlatıcı burada araya girerek Aysel’in yaşamöyküsünden “kesitler” sunar. Yedinci yılında Alman Lokantası’nın tabelasını söküp kapıya kilit vururken, İnge Nunmacher = Aysel Fıratoğlu’yla birlikte, İstanbul’a, Pera’ya Beyoğlu’na damgasını vuran bir tarih yok oluyordu. . “KADINLIĞI YAŞAYAMAMIŞ OLMANIN ÖZLEMİ” Hakikaten bu yedi yıl içinde İnge bütünüyle ümitsizliğe, Vefik’e karşı güvensizliğe düşüyordu. Hatta onunla ilgisini kesmek istiyor, ona karşı beslediği sevgiye esef ediyor, pişmanlık duyuyordu. Meselenin asıl acı tarafı: aldatılma bu durumu lokantanın bir müdaviminden öğrenecektir. duygusunun yanı sıra, lokantadan elde edilen hasılatın çarçur edilmesi de onun kadınlık gururunu incitiyordu. Geleceği onunla paylaşmak ne güzel şeydi! Ama kendisiyle ilgilenmeyen, yüzündeki lakayt anlam İnge’yi ruhsal bunalıma itiyordu. Dahası, kadındaki duyguların bedenselleşmesini, fizyonomisinde tatlı, gizemli ürperişleri gerçek anlamda duyumsamıyordu. İşte yazaranlatıcı bu önemli libido sorunsalını sorguluyor. İnge, yıllar sonra yaşlılığında bir söyleşide şunu itiraf edecekti: “ Öyle bir kâbus ki, otuz yaşında menopoza girdim” diyecektir. Heyhat!.. Özveri, meşakkat, yabancılık, yalnızlık, umutlar, beklentiler, evlilik; evlilikten memnun olmama, devamlı İnge’nin hayatında yer eden “7” rakamının önemi, çevre ile uyum sorunu onun ruhsal dünyasının gelgitlerini şekillendiriyordu. SAYFA 10 SONUÇ YERİNE Uzun bir ömür çizgisinde Aysel Fıratoğlu, namı diğer İnge de özgüvenin verdiği bir dayanma gücü vardır. Hislerine mağlup olmamaya çalışır. Bütün sıkıntılarını, üzüntülerini, ‘metanetle’ karşılar. Kimi sevinçli, kimi mutsuz anılarla dolu ömrünü kendisine karşı yanlış tavır alanlara karşı bile, soğukkanlılıkla cevap verir. Duruşu, tavrı, görüntüsü bunu sezdirir. Çünkü, biliyordu ki; “gönlünden geçenleri savunmak işini başkasına bırakmıyordu. “Nerede hata yaptım?”, “Kendi yaşam mücadelemizde ancak yine kendimiz savunabiliriz.” sözünü sürekli diri tutar. İçsel konuşmalarında şunları dillendirir: “Ben ki soğukkanlı ve ölçülü bir kadınım!” der. ? Bir Şnitzel Lütfen/ Deniz Banoğlu/ Turkuvaz Kitap, İstanbul 2008/ 194 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1002
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle