09 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

‘Yoldaşım Kırk Yıl’ ‘Seramik Ustası’nın yaşamı Yoldaşım Kırk Yıl’da Hulki Aktunç, okurlarını, müptelalarını gerçek bir yaşam yolculuğuna, renkli ve derin anlam çoğaltmalarına çağırıyor. Say Yayınları tarafından çıkan kitapta Aktunç’un yaşam kuyusunun derinliklerine bizi Rıza Kıraç’ın soruları indiriyor. Ë Asuman SUSAM aşantıdan kaynaklanan yazı türleri: söyleşi, anı, günlük.. kurgulanan türler kadar: öykü, roman.. şanslı değildir okur açısından. Geniş kitlelere kolayca yayılamazlar, adları ve varlıkları ile zihinleri hemencecik kuşatamazlar. Onların okurları, ağırbaşlı bir alçakgönüllülüğün içinden, okuryazar olmanın tüm güçlüklerinden bile isteye geçerek gelmiş has okurlardır. Söyleşilerin, anıların, günlüklerin peşine takılmış okurlar, yazarların iliğini kemiğini isteyen, onların beyin hücrelerinin grisini de merak eden cinsten okurlardır. Ancak sanatçının yapıtlarını hatmetmiş, içine sindirmiş, dünyasını keşfetmiş ve hatta ele geçirmiş böyle okurlar sanatçılarının yaşamlarının peşine düşerler. Böyle bir itkiyle bir solukta okuduğum Yoldaşım Kırk Yıl’da Hulki Aktunç, okurlarını, müptelalarını gerçek bir yaşam yolculuğuna, renkli ve derin anlam çoğaltmalarına çağırıyor. Say Yayınları tarafından çıkan kitapta Hulki Aktunç’un yaşam kuyusunun derinliklerine bizi Rıza Kıraç’ın soruları indiriyor. Hemen başında yer alan içindekiler bölümü kitabın kaybolmak istemeyen okurlarına bir yol haritası; ama haritasız da yürünebilir bu yol. Hayata Dair ilk İzlenimler, Öğretmenlerim Hocalarım, Erzincan Askeri Lisesi, Edebiyat Çevresi ve Kemal Tahir’le Tanışma, Politika reklam vd, 68’li Yıllar ve Öğrenci Hareketleri, Edebiyat Dili ve Romanlar, Sinema ve Edebiyat Çevresi, Ölüm İlanından Sonraki Hayat kitabın bölümleri. Giriş metninde Rıza Kıraç’ın yazdıklarına katılmamak mümkün değil: “Öykücü, şair, romancı, denemeci, sözlükçü, günlükçü, ressam… hangisi ağırlık taşıyor? Bu alanların hepsi arasında geçişmeler var ve birbirini bütünlüyor hepsi. Elinizdeki kitap Hulki Aktunç’un kırk yıllık yaratma hayatına bir saygı duruşu olduğu kadar, onun sanatını besleyen, hayatını yönlendiren olay, olgu, insan ve anılara dair uzun bir dökümdür. Bir döküm ki tarihimiz, tarihçemizle ilgili sayısız iz ve ipucu taşıyor…” Kitabın bir solukta okunması, merak ettiğiniz bir öznenin derinliklerine dalma isteğinize sanatçının izin vermesi sayesinde olduğu kadar, yazı dünyasına ait üslup zenginliğinin söyleşisine de sinmiş olmasından kaynaklanıyor. Sohbette zaman zaman görülen zihin sıçramaları kimi bölümlerde tekrarlara neden olmuş olsa da bu okuru sıkan ve yoran bir durum haline gelmiyor; aksine söyleşinin sıcaklığına, samimiyetine, dürüstlüğüne işaret ediyor. SAYFA 6 Y da. Sınıfsal ve ideolojik bakışın eksik bırakıldığı yerde kim olursa olsun cılız bir gölge olarak kalacaktır. Buna izin vermeyecek bir bilincin, ruhun ve duyarlığın yakın tarihimize bir bakışıdır da aynı zaYAKIN TARİHİMİZE BAKIŞ manda bu söyleşiler. Yalnız bakış da değil, soruş, sorgulayış, yorumlayış halidir Kitapta H. Aktunç’un bir bakış, algılade. Kendi oluşunu, egosantirik bir meryış ve yorumlayış sorunsalı olarak ortaya kezden anlatmaya yanaşmaz Aktunç. koyduğu “dikey ve yatay çelişkiler” üzeDönemine dair, çevresine, yaşam yoldaşrinden hayata, topluma, bireye bakma ve lığı etmiş insanlarına dair anılara yürür onları çözümleme, sorgulama, anlama belleğin sisli yollarında. çabası söyleşi metinlerinde de kendini Bu bağlamda Aktunç’un yaşamı ile hissettiriyor. Bütünlüğünü koruyan, tukurmaca dünyasını ayrı ayrı düşünmenin tarlı, onurlu ve kendine özgü bir yaşamı olanaksızlığını ve kurmacasından haberyatay seyrinden takip ederken çağın dar olmadığınız bir yazarın ‘gerçek’ dünolayları, çatışmaları ve tanıklıkları ile de yasına kolaylıkla sızamayacağınızı da antoplumsalın dik surlarına tırmanıyorsulıyorsunuz. Ama bu, kesinlikle yazarın nuz. Dolayısıyla çok katmanlı, çok anyaşamını adım adım yapıtlarında bulmak lamlı bir seyir, burada da kucaklıyor sizi. anlamına gelmiyor. Zaten yazar da şöyle Söyleşisinde de yazar, yatay zemin olan diyor: “ben yaşadıklarını yazan bir yazar kendi öznelliği üzerinden yürürken medeğilim, yani otobiyografik yazarlardan selenin kendi öznelliği kadar arkasındaki değilimdir, hele hele yaşadıklarını dedidönem panoramasının da önemli oldukodu bulamacıyla aktaranlardan nefret ğuna vurgu yapıyor. Bu bir alçakgönüllüederim…” Onun yaşantısından kurmalük meselesi olduğu kadar bir bilinç, casına yansıyanlar; kılık değiştirmiş, yenidünya görüşü meselesidir de aynı zamanden üretilmiş ‘gerçekler’dir. Bu söyleşilerde H. Aktunç okurlarına kim bilir belki birkaçının çoktan bulduğu yapıtları aracılığıyla yaşam tanıklarına dair önemli ipuçları da veriyor: Tanık olduğu 1516 Haziran işçi olaylarının izlenimleri Kurtarılmış Haziran’a; 67 Eylül olayları, Gidenler Dönmeyenler kitabındaki ‘Göz Bağı’ öyküsüne; Üzerlik Sokak 35 numaralı ev, Aktunç’un çocukluk yıllarının evi, Bir Çağ Yangını’na sızmıştır. Kadıköy’ün zengin insan dokusu Islak Tarihçe Şiir kitabındaki Hayalkâr Hüseyin Terzihanesi’yle varlık bulur. Sözlükçülük iptilasına düşüşse çocukluk ve ilk gençlik yıllarının Ermeni’si, Rum’u, Musevi’si ve az sayıdaki Kürt’ü ile sarmaş dolaş yaşanılan çok kültürlü, çok dilli dünyanın zenginliğinin somutlanma istencidir adeta. Bu ipuçlarıyla aynı zamanda aydın sorumluluğu taşıyan bir sanatçının çağına tanıklığının da altını çiziyor. Genel edebiyat ortamına dair eleştirel bakışından da bildiğimiz kaba gerçekçiliğin, toptancı toplumcu bakışın ötesinden bir dile gelişi çok açık bir biçimde görebiliyorsunuz. Bu nehir söyleşi, Hulki Aktunç okurları kadar, yazar çevTüm bunları size gösterirken bir şereleri, özellikle de genç yazarları da ilgilendiriyor. Edebiyatta kırkıncı yılını kutlayan sanatçının yalnızca sanat serüvenine değil 1949 yılında başlayan yaşam yolculuğuna da bütünlüklü olarak bakma olanağı veren bu çalışmada bir okur hem de yazma uğraşına gönül vermiş biri olarak dikkatimi özellikle üç nokta çekti: Gökkuşağı zenginliğinde bir sosyal yapının içine doğmuş olmak, bu yapının şekillendirdiği bir toplumsal bilinçle, dille, zihinle büyümek ve bu bilinci, bu tanıklığı bir yaratıcı deneye, estetik pratiğe dönüştürmek. yin altını defalarca da çizmeyi ihmal etmiyor yazar: Yapıtlarım otobiyografik değildir. Ama ve elbette tanıklığından izler taşır. Bir yazar için de okur için de belki de büyü böyle bir yerde başlar: Kurmaca nerde, yaşam nerde başlar ve biter? Bu geçirgenliğin oluş halleri değil midir üslupları belirleyen? Şöyle der bir yerde Aktunç: “Bütün sanatçıları, ‘yansıtıcılar’ ve ‘yorumcular’ diye kabaca ikiye ayırırım ben. Yansıtıcılar tanıklardır. Onlara gereksinim duyarız. Ama yansıtırken yorum gücünü de katabilenler, bence daha çok önemli.” Aktunç bu ikinci ve daha zor olan yolu seçmiş yazarlardandır. Yoldaşlığına yoldaşlık ettiğimiz 40 yıl bunu net bir biçimde gözler önüne serer. Bu nehir söyleşinin H. Aktunç okurları kadar, yazar çevreleri, özellikle de genç yazarları da ilgilendirdiğini düşünüyorum. Durmadan yeni yazar ve şairlerin türediği; ama belli bir düzeyi tutturarak tutunabilen yazar ve şairin az olduğu bir edebiyat dünyasına tanığız. Edebiyat yapmakla edebiyatın bambaşka şeyler olduğunu, şairanelikle şiirin birbirlerine düşman olduğunu bilerek, dilden ve düşünceden gelişen bir iç görüyle genişleyen bir edebiyat ortamından söz etmek de zor. İşte bu kitaptaki yaşam serüveni, Cemal Süreya’nın ‘Seramik Ustası’ diye nitelediği, Kemal Tahir’in “Nerden getirdin bu dili” dediği Hulki Aktunç’un dünyası, pek de iyimser olamayacağımız edebiyat ortamında umudu kesmemeye, bilenmeye, dair güç veren, bunu anımsatan, fark ettiren önemli bir örnek. HAZIR SÖYLEMİ YIKMAK... Yazar yaratma serüvenine dair şunları söylüyor: “…Öyküde, şiirde, roman ve resimde de geleneksel değerlerden bugüne avangardize ederek, öncü uçlar kazandırarak birçok şey getirilebileceğini kanıtlamaya çalıştım. Bu yüzden varım.” Bir yerde kendini ‘Türkçemanyak’ bir adam olarak tanımlar. “Böyle bir adam şunu tabi ki göz önünde tutacaktır: Sosyalisttir, yazmaktadır ve kendi formunu, dilini, biçemini getirecektir. Hazır söyleme yüz vermeyecek, hatta yıkmaya çalışacaktır hazır söylemi.. her derde deva bir dil yoktur. Otu da boku da aynı dille anlatamazsın gibi.. yahut okulla genelevi aynı dille anlatamazsın gibi… Aynı biçemle anlatamazsın.” Evet, bu kitap Hulki Aktunç’tan yola çıkıp hem onun derinliklerini hem Kemal Tahir’den TİP’e, devletin okullarından fikir kulüplerine, reklamcılıktan yazarlığa, Atatürkçülükten sosyalizme dek ve bunlarla birlikte Türkiye’nin değişen yüzünü bize göstermekte. Bu paylaşım şüphesiz ki okuyanı zenginleştirecektir. Son kelamı da bırakalım Hulki Aktunç etsin: “Kenar kelimelerinden kıyı sözcüklerinden/ Kenar şarkıları kıyı ezgileri derliyorum… Bu kitabı okuyan, sözcüklerimi duyan, seninle çok işimiz var, beri gel// Vakit dar.” ? Yoldaşım 40 YılEdebiyatta 40. Yılında Hulki Aktunç/ Söyleşi: Rıza Kıraç/ Say Kitap/ 224 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI 985
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle