09 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Şiir Atlası CEVAT ÇAPAN ilkel gençlikten ve yaratılıştan söz eden gizemli ritimleri görüyorum saldırıya hazırlanıyor panter, sıçradı sıçrayacak, hırlıyor leopar, zehirli mızraklarıyla çömeliyorlar avcılar; Çağıldıyor kanım, sele dönüşüyor, deviriyor yılları geriye ve işte kucağındayım annemin, sütünü emiyorum; işte yürüyorum hiç değişmemiş sıradan patikalarda, engebeli, şekil verilmiş telaşlı ayakların, okşayan yüreklerin yalın sevgisiyle, yemyeşil yapraklar ve titreşen vahşi çiçekler arasında. İnleyen bir piyano solosu duyuyorum sonra gözyaşı izleri kalmış bir konçerto içindeki karmaşık yollardan söz eden; uzak ülkelerden, ve yeni ufuklardan dil döken diminuendoyla, kontrpuanla, kreşendoyla birlikte. Ama çetrefil labirentinde kaybolmuş solo, sona eriyor tehlike noktasındaki bir parçanın orta yerinde. Nehir kıyısında bir günün sabah sisinde kayboldum ben de gezinirken orman davullarının, konçertonun gizemli ritimlerinde. Gabriel OKARA/ Şiirler/ Çeviren: İlyas Tunç ‘Bir dönem vardı gerçekten insanlar el sıkışırdı yürekten’ ağdaş Afrika şiirinin kurucularından biri olarak kabul edilen Gabriel Imomotimi Gbaingbain Okara, 24 Nisan 1921’de İngiliz işgali altındaki Nijerya’nın Bumoundi yerleşim yerinde doğdu. II. Dünya Savaşı’nın başlaması nedeniyle ünlü heykeltıraş Ben Enwonwu ile birlikte eğitim gördüğü Yaba Higher College’a geçti. Edebiyat dersinde okuduğu romantik şair William Wordsworth’un “Lines Written in Early Spring” adlı şiiri, şair olmasında önemli rol oynadı. Mezun olunca İngiltere Kraliyet Hava Kuvvetleri’ne yazıldı. Pilot eğitimini tamamlayamadan bıraktı. Kısa bir süre eski adı British Overseas Airway Corporation olan İngiliz Havayolları’nda çalıştı. Öğretmenlik yaptı. 1945’te sömürge Nijeryası’a ait bir basım şirketinde görev aldı. Yazmaya, dokuz yıl sürdürdüğü bu görevi sırasında başladı. Önce, kendi anadilinden, Ijaw’dan İngilizceye şiirler çevirdi ve devlet radyosu için senaryolar yazdı. 1953’te ilk şiiri “Call of the River Nun” yayımlandı. Bu şiiriyle, Nijerya Sanat Festivali’nde edebiyat ödülü aldı. Kariyerini devlet dairelerinde çalışarak yapsa da Okara, sömürge sonrası yeni Nijerya’nın kültürel görüntülerinden oldukça rahatsız oldu. İktidar politikaları dünyasına yabancılaşmış bir aydın kimliği taşıdı. Onu uluslararası üne kavuşturan “The Voice” (1964) romanında bu yabancılaşmanın yansımalarını dile getirdi. İç savaş sırasında Biafra tarafını tuttu. 1969’da Biafra davasını savunmak, haklı göstermek için ikinci kez Amerika’ya gitti. Ne ki savaş sırasında basılmamış elyazmalarının birçoğu yok edilmişti. 197175 yılları arasında Nijerya Gazete ve Televizyon Şirketi’nde genel müdürlük görevini yürüttü. Toplu şiirlerinin bulunduğu “The Fisherman’s Invocation” adlı kitabı 1978’de Heinemann Yayınları tarafından basıldı. Bir yıl sonra bu kitabıyla Commonwealth Joint Şiir Ödülü’nü aldı. Okara, konularını genellikle çiftkültürlülük, politik çürüme, yabancılaşma ve Afrika toplumunda materyalizm etkisi üzerinde yoğunlaştırır. Onun şiiri, bağımsızlık sonrası Nijerya şiiriyle sömürge dönemi şiiri arasında bir köprüdür. Şimdi ve geçmiş, gelenek ve modernizm ilişkisini eleştirel bir söylemde dizelerine taşımıştır. Ayrıca, dizelerinde 19 yy. romantik panteizmine yakın bir mistisizmin, yetiştiği Ijaw toplumu geleneğinin ve Hristiyanlığın izlerini görmek mümkündür. Son şiirlerinde iç savaş sırasındaki kullandığı alegorik sembolist söylemden daha yalın ve dolaysız bir söyleme kaymıştır. İlk şiirleri Black Orpheus dergisinde yayımlanan ve aynı derginin yazı kurulunda da yer alan Okara, 2005’te Nijerya Edebiyat Ödülü’nü Ezenwa Ohaeto’yla paylaştı. Nijerya’nın yaşayan bu en yaşlı şairi, üç kez evlenip boşandı ve halen Harcourt kenti yakınlarındaki Abuloma’da oturuyor. Ç Bir Zamanlar Bir zamanlar, oğlum, yürekten gülerdi insanlar, gözleriyle gülerdi: oysa şimdi sadece dişleriyle gülüyorlar, üstelik buz kalıpları kadar soğuk bakışları geziniyor arkasında gölgemin. Bir dönem vardı gerçekten insanlar el sıkışırdı yürekten: hepsi tarihe karıştı, oğul, sevgisiz el sıkışıyorlar şimdi: sol elleri yokluyorken bir yandan benim boş ceplerimi. ‘Çekinme!’ diyorlar, ‘Yine bekleriz !’ gidersem yeniden, bir iki kez çekinmeden gerçekleşmeyecek üçüncüsü çünkü biliyorum yüzüme kapanır o zaman kapılar. Böyle böyle öğrendim nice şeyi, oğul, elbiseler gibi giymeyi öğrendim donuk bir portre gülüşü benzeri uyumlu bakışlarıyla bir yığın maskeyi. ev maskesini, iş maskesini, sokak maskesini, ev sahibi maskesini, kokteyl maskesini. Öğrendim hem de dişlerimle gülmeyi sadece, el sıkmayı içtenlik göstermeden. öğrendim ‘iyi günler’ demeyi de, ‘iyi baştan savmalar’, anlamına gelen; ‘tanıştığımıza memnun oldum’, demeyi de öğrendim, memnun olmaksızın; ve ‘sizinle sohbet etmek çok hoştu’, demeyi sıkıldıktan sonra. Fakat, inan bana oğlum, senin yaşındaki gibi olmak istiyorum. Vazgeçmek istiyorum bütün bu dilsiz davranışlardan. En çok da yeniden öğrenmek istiyorum nasıl gülüneceğini, çünkü aynalardaki gülüşüm benim gösteriyor sadece dişlerimi, bir yılanın sırıtan dişleri gibi! İşte bu yüzden, oğlum, göster gülmeyi bana; göster CUMHURİYET KİTAP SAYI 985 nasıl güldüğümü, gülümsediğimi bir zamanlar senin yaşındayken. Kartaneleri Yavaşça Süzülüyor Aşağılara Süzülüyor yavaşça kartaneleri gökyüzünün sisli gözlerinden aşağılara, düşüyor sonra kış yorgunu karaağaçlar üzerine usulca. Kış çıplağı, yapraksız dallar, ağırlıksız karların ağırlığıyla eğiliyorlar hafif hafif büyük üzüntüler içinde yas tutan insanlar gibi öte yandan ölümün beyaz kefeni kaplıyor ölümsüz toprağı. Sobadan sızan ölüm uykusu kalktı ve kapadı gözlerimi benim suya düşen pamuksu dokunuşuyla. Düşünü gördüm o zaman bir düşün ölüm uykumda. Ama can çekişen toprağın, karaağaçların değil, bir son nefes izlencesinin. Düşünü gördüm kuşların, içimde uçan siyah kuşların, meyveleri için güneşlere katlanan palmiyeler üzerinde yuva kuran, yavrulayan kuşların, bahçıvan küreklerini yamultan kökleriyle birlikte. Düşünü gördüm yorgun, gevşemiş kök sökücülerin, benim köklerime yaslanankendi terk edilmiş köklerine ve hurma ağaçları bir güneş verdi onların her birine. Ama palmiyeleri üzerinde dengelediler göz kamaştıran göz kürelerini, ve somurttular, kaşlarını birbirine çatarakçünkü ulaşmamıştı güneş altın rengi parlaklığına! Derken uyandım. Fark ettim usulca yağan karları, kamburu çıkmış karaağaçların eğildiğini ve sallandığını kış rüzgârında akşam namazında selam veren beyaz cüppeli Müslümanlar örneği; fark ettim toprağın gizemli bir şekilde serildiğini tapınaktaki bir tanrı yüzü gibi. Nun Nehrinin Çağrısı Duyuyorum çağrını! duyuyorum uzaklardan; duyuyorum parçalıyor sesin şu eğilen sıra sıra tepeleri. Seyretmek istiyorum yüzünü bir kez daha duyumsamak istiyorum sakin kucaklayışını; ya da yerleşmek istiyorum rahmine soluğunu çekmek için içime ağaçlar gibi görüntümü izlemek istiyorum, çözülüp yansıyan sonra şafağın dudaklarından dökülen şarkılarla geçirmek istiyorum günlerimi. Duyuyorum kıyıları okşayan çağrını! duyuyorum onun gelişini; seni dinleyen bir çocuğun ruhuna yalvara yalvara, nehir kuşlarının yüzeyi gümüş renkli akışını selamladığı yerde. Benim nehrim de çağrılar yapıyor! Dur duraksız akışı sürüklüyor su çeken kanomu aşağılara kaçınılmaz rotasına doğru. Derken can çekişen her bir yıl yaklaştırıyor martı çığlıklarına, alabora olmuş kanomun sessizlik perdesini ikiye bölen ve kabaran dalgaları sakinleştiren son çığlıklara. Ah, akıl almaz Tanrım! Sana yapılan bu son çağrıyı taşıyan kalıtsal yıldızlarım pilotum olsun mu benim. Ah, nehrimin karışık yatağı? Adhiambo* Sesler duyuyorum bir yığın Denilir ki bir delinin duyduğu gibi; duyuyorum ağaçların konuştuğunu Denilir ki duyduğu gibi bir şamanın. Belki deli biriyim ben, bir şamanım belki de. Belki ben bir deliyim, aklım çeliniyor çünkü seslerle, çekiyor sesler beni gece yarısı ay ışığından ve masamın sessizliğinden zorluyor bir denizde dalgalar üzerinde yürümeye. Bir şamanım belki de ben konuşan özsuları duyan, ağaçların arkasını gören; ama kim yitirdi o doktorun kutsal güçlerini. Sesler ve ağaçlar heceleme yapıyorlar şimdi ve ayın görüntüsü karşısında suskunluktan çürümüş bir yüz yürüyor, geziniyor üzerinde kıtaların ve denizlerin. Kaldırdım elimi yukarıtitreyen elimi, yüreğimi bir mendil gibi tutan elimi çağırdım, çağırdım –çağırdım durmadanama benden ötelere çevirdi gözlerini. ? (*) Adhiambo: Afrika kültüründe günbatımından sonra doğan kız çocuklarına verilen bir isim; Kenya ve Tanzanya’da yerli halkın konuştuğu Luo dilinde akşamleyin doğmuş anlamında. Piyano ve Davullar Bir nehir kıyısında gün kırıldığında duyunca telgraf çeken orman davullarını kanlı bir et gibi çiğ, telaşlı SAYFA 23
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle