Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
David le Breton’dan ‘Yürümeye Övgü’ ‘Yürüyüş dünyaya açılmadır’ Ë Münevver SOYLU arihte anlatıldığına göre Roma İmparatoru Sigismond, halka nutuk çekerken bir dilbilgisi hatası yapmış. Biri kendisini uyarınca şu cevabı vermiş: “Ben Roma imparatoruyum, dilbilgisine de hükmederim.” David le Breton’un Yürümeye Övgü adlı kitabı bana bu deyimi anımsattı. Kitabının konusunu taştan çıkarabilen her insan kendi çapında Roma imparatorudur. Araştırmalarını gövde, ağrı, riziko, sessizlik temaları üstünde yoğunlaştıran Fransız Antropolog Breton’un bir önceki kitabı ise Acının Antropolojisi. Yürümeye Övgü bir kullanma kılavuzu ya da rehber kitap değil. Başı boş dolaşan aylaklar, evsiz barksızlar, kentte yaşayanlar ve yürüyüş geleneğinin temsilcilerinin deneyimleri eşliğinde her birinin dünyanın farklı bir boyutunu arşınlamalarının kitabı. Aceleci dünyamızda, tekdüze yaşam ritimlerimiz içinde insan, oturan veya taşıtlarla hareket eden bir varlık olmaya başlamıştır. Zaten ne kadar seyrek gideriz kırlara, bütün bir gün hele üst üste günler geçirdiğimiz daha da nadirdir. Kı Breton’un, “(Yürüyüş) İnsanı mutlu yaşam duyguları içinde yeniden oluşturur. Tam bir duygusallık isteyen derin düşünmenin etkin bir biçimine sokar insanı. İnsan bazen yürüyüşten değişmiş olarak döner ve çağdaş yaşamlarımızda ağır basan ivediliğe boyun eğmekten çok zamanın keyfini çıkarmaya eğilimli hisseder” sözleriyle başlayan yapıtı, yürümenin bütün yönlerine adım atıyor. Kentin bedeni, hayvanlar, adlar, yolculuğu yazmak, yürüyüşün tinsellikleri konu başlıklarından bazıları; Rousseau, Nietzsche ve Heidegger ise yürümek fiilinin felsefesi üzerinde duruyorlar. T naları arasında uzanan sokaklarındaki, ışığın altında gölgelerle lekelerle örülen farklı biçimlerdeki katman katman görüntülerini okurken kendimi, bir vapurun denizde bir başkasıyla karşılaşıp ardında bilinmedik üzüntüler bırakırken kenarından sarkan bir yolcu gibi hissettim. Sokaklarına aşina olduğumuz, kişisel öykülerimizin bulunduğu, tanıdıklarımıza rastlayabileceğimiz için ayrılamadığımız, sakinlerinin adımlarıyla, buluşmalarıyla, David le Breton dükkânlarına, resmi dairelerine, istasyonlarına girip çıkmalarıyla sa bir gezinti biçiminde de olsa bir manvarolabilen kent için W. Benjamin polisizaranın güzelliğiyle birleşen sessizliği tatye türünün kentte doğduğunu hatırlatımanın, kentin gürültüsünden ve gündeyorsa da kent âşıkları, bir kenti diğerinlik yaşamın kaygılarından uzaklaşmanın den ilk bakışta ayıran belirgin özellikletam bir dinlenme olduğunu yürüyenler rin giderek kaybolmasına üzülürler. Her bilir. Kitap yürümenin bütün yönlerine yerde aynı mağazalar, hemen hemen aynı açılırken, kitap boyunca yol alan yazarlar restoranlar ve trafiğin zorlayıcılığıyla da söze katılmış. kentin eziciliğinden şikâyetçidirler. Genç Kazancakis, İtalya yollarında yürümekten aldığı keyifle öylesine alt üst TOPLUMSAL SAPMA olmuştur ki, çok fazla rahatlık ve hafifliBreton’un “yürüyüş, adlar ve yön işağin kendisini boğabileceğini düşünerek retleriyle coğrafya, meteoroloji, fizyolojiçok dar bir çift ayakkabı satın alır. Rimdir” dediği yürümenin serüvenleri, bir baudon neredeyse bütün Avrupa ülkeleşehrin sokak tabelaları gibi bölüm başrini yaya dolaşır. Bu öldürücü yürüyüşler lıklarında toplanmış. Toplumsal Sapma sonucu bir bacağını kaybeder. Rousseau bölümünde yolculukta yaşadığımız yalyalnız gezer, sabahın ilk adımlarına eşlik nızlaşma ve melankoliyle tanımadığımız eden umudun ve düşüncenin, akşamın insanlarla konuşma ihtiyacımız ele alındinginliğinde huzurun ve doyumun kemış: “Paradoksal bir biçimde yolculuk yifli anlarını, tükenmez bir gözlem ve dilleri çözer ve anında ilişki kurmayı kodüş kaynağı olan yürüyüşlerine borçlu laylaştırır. Tanınmamak ve birkaç saat olduğunu anlatır. Uzun bir inziva yaşaiçinde herkesin uzaklarda olacağını bilmından sonra, geçip giden mevsimleri ve mek, konuşma isteği konusunda cesaretgünleri seyreden Bashô, içini kemiren lendirir insanı.” Bu ihtiyaç çoğu kez yagitme arzusunu yenemez, yine yollara zarak giderilmeye çalışılır. Rousseau itidüşer. Stevenson ise işin başka bir keyifli raflarını kaleme alırken, yürüyüşün kenboyutunu dile getirir, “...birçok tanınmış disi için sonsuz bir mutluluk olduğu halisim yürürken çok kötü şarkı söylediklede, izlenimlerini kâğıda geçirmediği için rini ve bir dönemeçte birine rastladıklabüyük bir pişmanlık duyduğundan söz rında kıpkırmızı kesildiklerini itiraf eteder. P. Leigh Fermor Rotterdam’a gidemişlerdir bana.” cek gemiye biner binmez salona yerleşir KENT YÜRÜYÜŞLERİ... ve özenle defterini çıkararak ilk satırlarını yazmaya koyulur. Ne yazık ki daha Kimbilir kaç insan sahilde yürürken, sonra, Münih’te çantasıyla birlikte güngürültüyle gelen, kumsala narin köpüklüğünü de çaldıracaktır. Yaşlanan Toler saçan dalgaların sesini ruhunun deeppfer ise yürüyüşlerinden vazgeçer ama rinliklerinde duymuştur. Onların boğuk bastonunun yerine nöbeti kâğıt üstünde yankılarıyla, gökyüzünden gelen mırıltıyürüyen kalemi devralır, deneyimlerini lar bu kitabın sayfalarında birbirine karıAlp gezilerinde izlerini bulmak isteyenleşır. Hiçbir duyuyu ihmal etmeyen bu ekrin yararına sunar. siksiz duyumsallıkta, işin içine dünya Yürümeye Övgü, başka yerler, başka karşısında alçakgönüllülük, teknolojiye, duyumsallıklar, başka keşifler katarak modern yolculuk araçlarına karşı bir kadünyaya bakışımızı derinleştiriyor. Sayfayıtsızlık ya da en azından nesnelerin gödan sayfaya bir yol haritası gibi ilerlerreliliği duygusu girer. ken, şırıl şenlik kuşlar, ağaçların hışırtısı, David le Breton, çevresine bakıp içine yaprakların delik deşik gölgeleri, denizin dolanları açık seçik bir berraklıkla çizerürperen serin pırıltıları ve gelincik dolu ken, kelime kelime kusursuz cümleler yeşilliklerin uyandırdığı renkli görüntüyontuyor. Uzak tepelerden bir tutam güler yürümeyi sevdiriyor. İçimizden kaç neş ışığı, parıldayan bakır rengi buğday kişi, insan kaynayan ıssız bir yolu lâyıkıytarlaları, ıssız yollarda yaprakları havala seyretmiştir, bilmem. Issız bir sokak landıran bir esintiyle duyulası cümlelerin kimsenin uğramadığı bir yer değil, yayasesi güçlü çıkıyor. Ayrıca gözleri görmeların sanki ıssızmış gibi gelip geçtiği bir yen birinin tehlikesiz olduğunu bildiği sokaktır. Adımladığımız sokaklara gözubir yolu katetmesini, mahkumların ince cuyla değil gözümüzü dikip baksak, kitahesaplara dalarak hücrelerini arşınlamabın sonunda içimize oturan pişmanlıktan larını, hastaları, parasızları, yaşamın tembiraz olsun sıyrılabilir miyiz?.. ? posuna yenilip yürümeyenleri hatta tembelleri de unutmamış. Yürümeye Övgü/ David le Breton/ Yazarın “asfaltta bitki topladığımız” Çeviren: İsmail Yerguz/ Sel Yayıncılık/ dediği Kent Yürüyüşleri bölümünde, 144 s. kentin yalçın kanatlarıyla genişleyen biCUMHURİYET KİTAP SAYI 967 SAYFA 6