29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Erhan Karaesmen ile yapıtları üzerine edelim, hani düz bir bina izleyicisine nazaran mühendis olmanın getirdiği avantajlar elbette var. Ama bir de mekân duyumsaması diye bir olay var. Yani mühendis olmasam Sinan yapılarını bu kadar iyi anlamazdım doğru ama mekân duyumsamasına sahip oluşum da ki bunda o müzik titreşimi, algısı önemlidir diye düşünürüm bana çok yardımcı oldu. Yapıya baktığım zaman salt mühendislik kaygılarının yanı sıra o yapı içinde bir şeyler titreştiriyor. İç mekânda özellikle o titreşim fevkalade önemli. Müzikle yine bağlantılı kılacağım. Müzik zamana karşı akan bir nesnedir. Oysa mekân oradan bir kesit almış ve zaman içinde taşlaşmış bir durumdur. Ve orada sanki zaman yok sanırsın. Fakat bazı yapılar vardır mekânlarında ki Sinan’ın kubbeli mekânlarının yapıları dahil, gizli bir iç müzik hissedersin. O iç müzikte orada önceden olup bitenler, sonrasında ne olacaklar sezinlenir, tahmin yürütülebilir. Sanat duygusu o açıdan da yakalar/yakalanır. MEKÂN DUYUMSAMASI… Tarihi yapılarda bu oluyor tabi… Hepsinde olmuyor. Tarihi yapıya aydın kişilerin gösterdiği ilgi, işte ‘tarih kültüründen kopmayalım, sahip çıkalım, medeniyet bir zincirdir’den öteye gitmez. Yalınkat kalır. Bu ilginin ardından çoğunlukla bu yatar. Benim anlattığım bu mekân duyumsaması her tarihi yapıda yoktur. Onlar da başyapıttır zaten. Sadece Sinan yapılarında değil, Batı ülkelerindeki örneklerden hareket edersek, yabancı ülkelerdeki kimi yapılarda da işte gotik katedrallerin bir bölümünde de, birtakım bazilikalarda, Latin Amerika ülkelerindeki kimi yapılarda sonra piramitlerde bu duyumsamaya ulaşılır. İslam dininin heykele izin vermemesi Sinan’ın muhteşem yaratısını bir kere hiç kısıtlamamış, bunu anlıyoruz yapıtlarında? Asla, heykel, canlı varlık yasak, yok ama işte o iç seste duyumsatmayı başarıyor. İhtiyacı yok yani. Üstelik renk de yok. Kalkerin rengi ne kadarsa o kadar rengi var yapıların. Kalkeri ayrıca boyuyor falan da değiller. Sinan olağanüstü zevki ve beğenisi ile işte tercihen şu renkte bir kalker bulun getirin diyor işte o kadar ama. Dolayısıyla renk yok, böyle dupduru beyaz değil ama beyaz sarı krem karışımı yüzeyler. Oyma yok, çıkıntı yok, kabartma yok. Soyut süsleme var ki o da Selçukludan gelir ama Sinan olayının küçük bir parçasıdır o. Varsayıyoruz ki Sinan diyor sen bana istediğin kadar heykeli yasaklat, ben binamı heykel yaparım. Süleymaniye mesela. Başlı başına bir abide. Bu noktada binanın dış oylumları heykel sanatının yasaklanmış olduğu bir ülkede o yasağa kafa tutan yapıtlardır diyebiliriz rahatlıkla. Bu Süleymaniye’de başlıyor Selimiye’de tabi doruğuna varıyor. SİNAN’DA SELÇUKLU ETKİSİ Bu anlamda Sinan’ın yakaladığı ruhu biraz daha açarsak, başka nelerden etkilenmiş olabilir? Elbette kitabımın “Önceki Dönemlerden Sinan’ı Etkilemiş Olduğu Düşünülebilecek Yapılar ve Kültür İzleri” adlı bölümünde bunu ayrıntılarıyla ele ¥ CUMHURİYET KİTAP SAYI 967 Pozitif bilimden sanata bir yolculuk Erhan Karaesmen ile sadece son yayımlanan çalışması “Sinan Üzerine Tematik Çeşitlemeler” adlı kitabı üzerine konuşmayı tasarlamıştık. Fakat her biri olağanüstü birer serüven tadındaki diğer yapıtlarından söz etmekten de kendimizi alamadık. O nedenle birazdan okuyacağınız söyleşi de tam bir Erhan Karaesmen külliyatı bekliyor sizi… Ë Gamze AKDEMİR rhan Karaesmen olarak sanatkültür dünyasında tanınan ve bilinen bir kişiliğe sahipsiniz. Ama bir yandan da mühendislikmimarlık çevrelerinde de tasarımcı, planlamacı, çizgi uygulamacı ve hepsinden öte teknik konularda deneyimli ve kıdemli bir üniversite hocası olarak biliniyorsunuz. Tekniklik ile sanat kültür etkinliklerini nasıl bağdaştırdığınız uzaktan bakanlar için hep bir merak konusu olmuştur. Bu konuda bizi biraz bilgilendirebilir misiniz? Türkiye içinde ve dışında uzun yıllar boyunca aldığım eğitimin ürünü olarak ve yaşamımda gösterdiğim etkinliklerin büyük bölümünü oluşturması dolayısıyla ben her şeyden önce bir teknik adamım. Mühendislik konularında uzmanlaşmış bir hocayım. Ancak küçük yaşlardan itibaren ailemin ve sevimli bir yakın dost çevresinin etkisiyle sanat ve kültür alanında duyarlı bir genç insan olarak yetiştirildim. Yabancı ülkelerde ve özellikle Paris’te geçirdiğim dolu yaşanmış uzun yıllar benim bu alanlarda gelişmeme çok yardımcı oldu. Sanata duyarlılıkla ve tutkuyla bağlı, bir bölümü genç müzisyen ve ressam kendi kuşağımdan ve bizden daha büyüklerden bir uluslararası çevrenin içinde yaşama şansı buldum. Türkiye’deki ilk gençlik meraklarımız arasında Varlık dergisinin çok etkileyici ve geliştirici rüzgârının etkisiyle edebiyata zaten küçük yaşlardan itibaren merak sarma şansını bulmuştum. 1950’ler İstanbul’unda yine okuduğum dergilerin uzantılı etkisiyle müziğin ve plastik sanatların önemini kavramaya başlamış bulunuyorduk. Yazmayı da hep sevmiş oluşum dolayısı ile yarım yüzyıl önce bile bir şeyler karalar ve saSAYFA 14 ğa sola gönderirdim. VARLIK DERGİSİ YILLARI… Çok değerli sanatçı Sabahattin Kudret Ağabey bu benim amatör heyecanı ile yazdıklarımdan hoşuna gidenlerden birini saklamış, yıllar sonra İstanbul sanat kültür ortamında tekrar karşılaştığımız bir dönemde çok gönül alıcı bir şekilde benim o gençlik denemelerimden söz eder ve bana zar atmış bulunduğunu ince bir şekilde ifade ederdi. Uzun ayrılıklardan sonra Türkiye’ye döndüğümde gençliğimizin idolü büyük usta Yaşar Nabi Nayır’ın Varlık’ın sayfalarını bana açarak orada bir şeyler yayınlamaya beni yönlendirişindeki moral verici teşfiklerini de unutmam olanaksızdır. Sonra, işte böyle yürüdü, ulusal ve uluslararası çevrelerde mühendislik, hocalık, müzik ve plastik sanatlar başta olma üzere çeşitli konularda deneme yazarlığı, dergilerde ve gündelik basın sanat dergilerinde yayınlanmış yüzlerce yazı, bunların arasında sosyopolitik konulara ağırlık veren yazıların bulunduğunu da söylemeliyim. Son on yıllık dönemde ise dergi ve gazete yazılarının ötesinde kitap boyutunda bazı çalışmalarım oldu, bir bölümü yayınlandı, yayınlanmak üzere sırasını bekleyenler de var. Kendi mesleğimle ilgili konularda 15’i aşkın kitap boyutunda ve çeşitli dillerde yüzlerce makale ve teknik raporun yazarlığını yaptım, hızım kesilmezse hem teknik hem de sanatsal, kültürel ve sosyopolitik konularla ilgili bir miktar daha yayın yapabileceğimi tasarlıyorum. SİNAN, SANAT VE İÇ MÜZİK Birçok yapıtınız üzerine konuşacağız bugün ama ilk olarak “Sinan Teması Üzerine Çeşitlemeler” ile başlamak istiyorum. Nasıl bir metin söz konusu? Nasıl bir metin? Şöyle, bir kere bir sanat tarihi kitabı değil. Sanat tarihine de referans gönderen, esinlenen, klasik sanat ta E rihinden de birtakım unsurlar içeren bir metin. Ve daha da önemlisi “çeşitlemeler” sözünün de gösterdiği gibi bağlantılar kurulu. Şimdi malum, ben müzik meraklısıyım, müzikte de bir temadan hareketle çeşitleme yaparsın ya, işte ana tema yerli yerinde durur fakat yer yer ondan uzaklaşırsın; sonra geri dönersin, bağlantı kurarsın gibi.. O çeşitlemeler varyasyonlu müziğin esprisi o çeşitlemelerdir. Bir nevi yolculuk gibi... Çok güzel, yolculuk kelimesi hoşuma gitti, doğru, bir yolculuk bu. Bir yolculuk ama arada hep röperlerle ana temaya bağlısın öyle düşün. Metinde bu geçişler, bağlantılar sıkça var. Müzik tamam ama Sinan merakınız ilk elden mühendis oluşunuzdan kaynaklanıyor gibi düşünülüyor doğal olarak. Doğru, ama müzik duyumsaması o mekânın iç müziği, sesi, duyumsamalar halinde bir yapı bu. Onun için müzikten özellikle örnek verdim. Şöyle devam ERhan Karaesmen ve Gamze Akdemir birlikte...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle