24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Handan Gökçek’le öykünün odağında ‘Her öykünün bir şarkısı vardır’ Handan Gökçek’in yazın sanatı ile tanışmasının ilginç bir hikâyesi yok. Daha ortaokul öğrencisiyken yazıya olan sevdası onu yazmaya itti, gelişigüzel bir şeyler karalıyordu. Neredeyse her yere, her gördüğü boş alana, küçük el defterine, zarflara, üçüncü hamur müsvedde kâğıtlarına... Sabırsızlıkla uzun süre yazdı. Zihnine üşüşen uygun sözcüklerin sağladığı rahatlık içinde... Yazılan her satır önüne silinmiş zenginlikler serdi... Onu etkileyen bir olguyu, bir durumu, bakışı, bir gülüşü, ya da gözlerde okuduğu hüzünleri damıttı. İlerleyen yıllarda kendini geliştirdi. İlk öyküleri boy verdi. Farklı ya da iyi bir hikâyeci değildi ama bir hikâyeci olma yolunda ilerliyordu. İnsana dair her kıpırtı, her öğe girecekti yazdıklarına. Kendi benliğinin derinliklerinden zengin düş evreninden dünyalar kurguladı, düşle gerçek karışımı şiirsel bir yapı oluşturdu. İlk öykü kitabı ‘Düş Hırsızı’ 2003 yılında yayımlandı. Temiz, akıcı, işlek bir dili vardı. Aklıyla değil, yüreğiyle anlatmayı seçti. Şiirsel bir dille duyarlılığını daha iyi anlatacağına inandı. Şiirsellik, onda trajik gerçeğin, acı yaşantının bir parçası olarak belirdi. Şiirsel dili içeriğin anlatımını tamamlamaya, pekiştirmeye yardım için kullandı. Şimdi ikinci öykü kitabı ‘Sır Dökümü’ ile karşımızda… Ë Raşel Rakella ASAL eninle bir yazı yolculuğuna çıkalım, ne dersin?Hiç kuşkusuz o yıllarda yazdıklarını yayımlama sıkıntısı yaşadın. Direndin, yaptığın uğraşa gönülden bağlanınca, sıkıntıları da aştın. Yazı yazmaktaki ısrarın seni bugünlere taşıdı. Bu konuda ne söylemek istersin? Benim için yazı yazmak, yaşadığımı hissetmenin bir yolu sevgili Rakella. Sanırım yaşadığım tüm zorluklara rağmen yazmaya direnmem bu yüzden. Dergilerde değil ama kitap aşamasında yayımlatma sıkıntısını çok fazla yaşadım. Dönem dönem yayıncılara küssem de yazıya küsemedim. Kendimle kaldığım ilk anda yaptığım ilk şey yazmak oluyor hep. Benim iç dünyamdaki imgelerle, okurun iç dünyasındaki imgelere ulaşmaya çalışıyorum ve edebiyat bu ulaşımda benim için bir köprü. Öykücülüğünün geçirdiği evreleri, aşamaları ve bugün geldiğin noktayı bize anlatmak ister misin? ‘YALNIZLIĞIMDAKİ KALABALIK’ İlk başlarda öykü değil, şiir yazıyordum. Bir gün sevgili Dinçer Sezgin’e yazdığım şiirleri okuttum. Bana aynen şunu söyledi: “Sen şiir değil, öykü yazıyorsun. Öyküyü dene.” On yıl önce bana söylenen bu cümleden beri öykü yazmaya çalışıyorum. Bir dönem Hidayet Karakuş’un yaratıcı yazarlık atölyesine devam ettim. Ondan dil üzerine çok şey öğrendim ve atölyeye devam ederken Hidayet Bey’in de önerisiyle öykülerimi çeşitli dergilere yollamaya başladım. Bir Bilet Gidiş Dönüş adlı bir dergi vardı o zamanlar. İlk öyküm “Yalnızlığımdaki Kalabalık” orada yayımlanmıştı. Yazdığım bir öykünün yayımlanmaya değer bulunması, beni daha da yüreklendirdi. Daha sonra Ardıçkuşu, İzmir İzmir Kent Kültürü ve Edebiyat, Ünlem, Agora dergilerinde yayımlandı öykülerim. Hedefim Varlık ve Adam Öykü dergilerinde yayımlanmaktı ama henüz oralara öykü yollamaya kendimi hazır hissetmiyordum. Bir gün İletişim Kitabevi’nde yeni bir dergiyle tanıştım: Kum. Elime aldığım bu derginin beni ne kadar büyüteceğinin ve ilk kitabımı yayımlama fırsatını vereceğinden haberim yoktu. Bir süre o dergiyi takip ettim. Daha sonra bir öykü yolladım, çok geçmeden yayımlandı. İzmir Kitap Fuarı’nda derginin sahibi ve yazıişleri sorumlusu Aydın Şimşek’le tanıştım. Aydın Bey’in de öykücülüğümün gelişimi SAYFA 4 S tartışmasız kendi yazdıklarındı bunlar. Anımsıyorum bu olayı yaşadığında ürpererek anlatmıştın. Sence ‘yazmak’ kendini tekrar tekrar yeniden keşfetmek mi? Evet, bazen aklıma bir cümle ya da bir paragraf geliyor bir yerlere not ediyorum, sonra tesadüfen buluyorum onu, sanki ben yazmamışım gibi. O duyguya nasıl gittim ve nasıl çıktı içimden hatırlamıyorum. İçimdeki yalnız sokaklarda dolaşmak, hiç tanımadığım başka bir ‘ben’le karşılaşmak, kalemimi farklı bir boyuta taşıyor sanki. Sevgili Rakella, yazmak yalnız kendimi değil, yaşamı, dünyayı, duyguları yeniden keşfetmek benim için. Her metinde bambaşka bir dünyanın içinde buluyorum kendimi. Gördüklerim, duyduklarım, hissettiklerim, bildiklerim hepsi bir araya geliyor ve yeni karakterler yeni dünyalar yaratıyor. Ve ben o dünyanın içinden geçiyorum, geçerken de gördüklerimi yazıyorum. Bazen düşlediğim bir atmosferde öykü yaratıyorum ya da düşlediğim bir mekânda bir öykü kuruyorum. Kısa hikâyede yoğunlaştığını söyleyebilir miyiz? Özellikle hikâyelerinde kısa an’lar ve durum’lar çok önemli bir yer kaplıyor. Bu hikâyeleri nasıl kurguluyorsun? Birdenbire mi ortaya dökülüyorlar? KISA HİKÂYELER... Evet, kısa hikâyede yoğunlaştım sanırım. Uzun hikâye denemelerim de var ama onları yazarken diğerleri kadar zevk aldığımı söyleyemem. Sanırım bu biraz da benim hiperaktif yapım yüzünden. Bazen bir cümlenin peşine takılıyorum. Günlerce aklımdaki o cümle ile dolaşıyorum ve sonunda bir hikâyenin içine giriveriyor. Ya bir karakterin ağzından dökülüyor ya da bir anlatıcının. Bazen de bir görüntü sürüklüyor beni hikâyeye. Örneğin en son yazdığım hikâye önce bir film karesi gibi belirdi aklımda. Suyun altındaki bir mezara dalan balıkçıyı gördüm. Günlerce izledim o görüntüyü, sonra bir gün ilk cümleyi yazdım: “Yıldızlar denizin üzerine düştüğünde döneceğim yanından.” Ve devamı geldi. Bazen dinlediğim bir şarkı alıp götürüyor beni. ‘Sır Dökümü’ adlı son kitabımın ilk öyküsünü “Gece Şarap Tango”yu Edith Piaf’ı dinlerken yazdım. Her öykümün bir şarkısı vardır mutlaka. Müzik dinlemeden yazamıyorum. Bana göre kısa öykü, edebiyatın minyatür sanatıdır. Minyatür çok ince işlenmiş ve küçük boyutlu re ¥ CUMHURİYET KİTAP SAYI 967 üzerinde etkisi büyüktür. İlk kitabım “Düş Hırsızı”, Aydın Bey’e ait Kum Yayınları’ndan çıktı. Bu arada Varlık dergisine sürekli öykü yollamaya başladım. Yolladığım her öyküye Enver Ercan bir eleştiri yazıyor fakat yayımlamıyordu. Onun yaptığı eleştirileri ve önerileri hep dikkate almışımdır. “Düş Hırsızı”nın yayımlandığı ay Varlık’taki ilk öyküm “Sevgili Pia” yayımlandı. Ve daha sonra diğer öykülerimle birlikte çeşitli yazarlarla yaptığım söyleşiler de aynı dergide yayımlanmaya başladı. Adam Öykü kapanmadan önceki sayısında benim de bir öyküme yer verdi. İlk kitabın çıkması beni hem çok mutlu etti hem de inanılmaz bir sorumluluk yükledi omuzlarıma. Artık çok daha iyi öyküler yazmalıydım. Beş yıl boyunca bununla uğraştım ve o sıralarda seninle tanıştık. Son çıkan “Sır Dökümü” adlı öykü kitabımdaki öykülerin doğuşuna ve ol gunlaşmasına sen de tanık olmuştun. Hayatında ‘yazmak’ nasıl bir bağ, nasıl bir titreşim, nasıl bir ritim? Yazmak hayatla ölüm arasındaki fısıldama, bir kordon bağı, eşsiz bir titreşim Farid Farjad’ın kemanından aktığı gibi. Öyle bir ritim ki hiç durmuyor. Yeni bir metin yazmaya başladığımda hep o son noktayı koyduğumda hissedeceğim eşsiz tatmini düşünüyorum. Sanırım ben o son noktanın bağımlısıyım. Bazen yazdığını hatırlamadığın pasajlar bulduğunu söylemiştin. Şaşırıyor, ne zaman yazdığını hatırlamaya çalışıyordun. İşte o zaman dehşete kapılıyor, bazı cümlelerin başka bir zihne ait olduğunu düşünüyordun. Tesadüfen eski bir fotoğraf bulmaya benziyordu bu. Hiç kuşkusuz kendinden farklı bir ‘ben’ in farklı bir boyuydu. Ama hiç
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle