Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Okuduğum Kitaplar METİN CELÂL eşcinsellikleri gibi daha birçok benzerlikleri var, ama Sevgili Mimi bir Ripley parodisi değil. Klasik polisiyenin sınırlarını zorlayan usta işi bir roman. Tim Parks, Sevgili Mimi’nin devamı olan Mimi’nin Hayaleti’ni yazmış. Benim gibi Sevgili Mimi’yi keyifle okuyanlar kitabın Türkçede yayımlanmasını sabırsızlıkla bekliyor. Nişantaşı... Nişantaşı... lâ İlhan’la, Orhan Pamuk’la, Mithat Şen’le, Seyhan Erözçelik’le devam ediyor. En yoksulu da, kaybedeni de, en soyluyu, en zengini de anlatıyor. Nişantaşı gibi kozmopolit ve renkli bir semtte yaşayan tüm ilginç kişiler konusu oluyor. Süha Tuğtepe ilk düzyazı kitabı olan “Nişantaşı… Nişantaşı”nda tatlı dille, güler yüzle insan portreleri çizerken bir semtin özelinde, oranın sakinlerinin anılarıyla 80’li yıllarda nasıl değiştiğimizi, değerlerimizi yitirdiğimizi de eleştirel bir dille resmediyor. Bazen lafın ucunu kaçırdığı olsa da akıcı diliyle yazdıklarını okutmasını biliyor ve bu kitabı izleyeceğini belirttiği Beyoğlu ve Almanya kitaplarını da merak ettiriyor. İstanbul’u sevenler, 80’li yılların entelektüel bohem yaşamını merak edenler için olduğu kadar Amerikan’nın underground romanlarına meraklı genç arkadaşlarımız için de bizim topraklarımızın yeraltı edebiyatı olarak faydalı bir eser. SAHİLDE Ian McEwan her zaman ilgi çeken, çok okunan, edebi anlamda beğenilen bir yazar. Hemen her yıl yeni bir kitabı yayımlanıyor. O kitaplar da hızla Türkçeye çeviriliyor. 2007’de yayınlanan Sahilde de (Turkuvaz Kitap, Mayıs 2008) İlknur Özdemir’in çevirisi ile yayınlandı. Sahilde’de, “İngiltere’nin seçkin ve varlıklı bir ailesinden gelen keman öğrencisi Florence ile babası bir kasaba okulunda müdür olan Edward’ın balayılarının ilk günü Chesil sahilinde bir otelde yaşadıkları anlatılıyor. Roman 60’lı yılların başında geçiyor. Romanın iki ana kahramanı, akşam yemeğinde başlayıp sabaha karşı biten birliktelikleri boyunca kadın erkek ilişkisi, evlilik kurumu, cinselllik gibi kendileri için sorun olabilecek konuları yine kendi geçmişlerinden anılarla tartışıyorlar. Bastırılmış cinsellik, karşı cinsle ilişkide deneyimsizliğin verdiği tedirginlik ve daha önemlisi enseste vardığını hissettiğimiz aile içi ilişkilerinden kaynaklanan ruhsal sorunlar gerdek gecesinde biraz da sorunlu olarak gerçekleştirilecek cinsel ilişki öncesinde ve sırasında su yüzüne çıkıyor. İki gencin birbirlerine duydukları aşk, sorunları aşıp gerdeğe girmelerine ve nihayetinde mutlu, mesut bir alie hayatı yaşamalarını sağlamıyor. Ian McEwan, İngiliz klasiklerini hatırlatan bir üslupla anlatmış olayları. Keyifle, merakla ve hızla okunuyor roman. Romanın yapısını ve hatta anlatımın görkemini bozan tek yer, son bölüm. Florence ile Edward’ın ayrılıklarından sonra yaşadıkları uzun yılları birkaç sayfada özetleyerek anlatmaya bence gerek yok. O bölüm hiç okunmasa da roman bir şey kaybetmiyor, aksine bütünlük ve damakta kalan tad açısından okunmasa daha iyi. Jan Wolkers Süha Tuğtepe Ş air Süha Tuğtepe yıllarca Teşvikiye’de Rüştü Uzel Lisesi’nin duvarında, daha sonra Teşvikiye Camii’nin önüne park edilmiş bir minibüste sahaflık, kitapçılık yaptı. 80’ler daha korsan yayının sokakları fethetmediği yıllardı. Askeri darbenin ardından iyice kuraklaşmış ülkemizde kitapçı sayısı da oldukça azalmıştı. İstanbul’daki kitabevleri parmakla sayılabiliyordu (Beyazıt Sahaflar, Gençlik Kitabevi, Sander…) Teşvikiye’deki Akademi Kitabevi kitapseverlerin en önemli uğraklarındandı. Tim Parks Akademi Kitabevi’ne geldikçe hemen onun karşı sırasında tezgâhını açmış Süha’yla biraz laflamadan, sergilediği kitaplara bakmadan geçemezdik. Zamanla her şey gibi Nişantaşı da değişti, gelişti ve biraz da bozuldu. Dünyaca ünlü markalar semtin tüm dükkânlarını fetheder, zengin işadamlarının eşleri sıra sıra butikler açarken caddeye renk katan kitap tezgâhı da insanlara battı, rahatsız etti. Efsane Akademi Kitabevi bile caddede tutunamayıp arka sokaklara çekilmek zorunda kaldı. Süha Tuğtepe, Renkli Sinemaskop Yıllar altbaşlığını taşıyan “Nişantaşı… Nişantaşı”nda (Doğan Kitap, Haziran 2008), “Bir semti sevmek, o semtin insanlarını sevmekten öte nedir?” sorusuna cevap arıyor. “Nişantaşı… Nişantaşı” bir semt monografisi değil. Nişantaşı’nın tarihini anlatmıyor. Tuğtepe, Nişantaşı’nı sevmesine neden olan insanları anlatıyor. Oyuncakçı Ercan Baba’dan başlıyor, Papikçi Cafer Baba’yla, Tombalacı Camgöz’le, Sezen Cumhur Önal’la, sokak ressamı Cemil Başo’yla, Abdülkadir Bulut’la, Aydemir Akbaş’la, Osman F. Seden’le, AttiSAYFA 12 Ian McEwan SEVGİLİ MİMİ “İtalya’da İngilizce öğretmenliği yapan Morris kıt kanaat geçinmekten bıkmış, tekdüze hayatını değiştirecek bir çözüm yolu aramaktadır. Bu amaçla, on yedi yaşındaki öğrencisi Massimina ile yakınlık kurmuştur; titizlikle yürüttüğü planları başarıya ulaşırsa onunla evlenerek zengin ailesinin bir üyesi olacaktır.” Ama işler Morris’in planladığı gibi gelişmez. Massimina’nın ailesi evlenmelerini kabul etmez. Kız, Morris’e kaçar. Masumane bu kaçış, bir kaçırma fidye isteme olayı haline gelir ve cinayetler birbirini izler. Tim Parks, iyi bir yazar. Daha önce Türkçede Kader ve Europa romanları yayınlanmıştı. Tarz olarak Thomas Berhard’ı hatırlatan, bilinç akışı tekniği ile yazılmış, ustaca kurgulanmış, Roza Hakmen’in usta çevirileriyle Kanat Kitap’ın yayımladığı bu romanlar yazık ki Türkiye’de hak ettiği ilgiyi göremedi. Yine Kanat Kitap’ın yayımladığı, Aslı Mertan’ın çevirdiği Sevgili Mimi’de Tim Parks girişgelişmesonuç diyebileceğimiz klasik ve düz bir anlatımı yeğlemiş. Klasik polisiyeleri andıran yapıda kırılma noktası romanın kahramanı Morris’in kendisini işaret eden bariz izler bırakarak cinayetler işlemesine rağmen bir türlü yakalanmaması. Morris bu haliyle Patricia Highsmith’in unutulmaz kahramanı Ripley’i hatırlatıyor. Becerikli katil Ripley’in aksine Morris beceriksiz ama ikisi de yakalanmıyor. Morris’le Ripley’in benzerlikleri bu kadarıyla kalmıyor, ruh halleri, gizli TÜRK LOKUMU Jan Wolkers, Hollanda edebiyatının önemli isimlerindenmiş. Dilimize kazandırılan ilk eseri Türk Lokumu (Versus Yay. 2008). Burcu Duman’ın Hollandaca’dan dilimize çevirdiği roman, arka kapak yazısına bakarsanız, “Cinsel içeriğindeki açıklık ve şiddet” nedeniyle müstehcen bulunmuş, dilindeki argo ağırlık gerekçe gösterilerek kütüphanelere alınmamış, bir papaz bekâr okurlar için sakıncalı bulunmuş. Baştan söyleyeyim, kitabı okuyup bitirdiğimde, eğer yayınevi satış unsuru olsun diye özellikle abartılmamışsa arka kapakta anlatılan yasaklama girişimlerinin dünyanın her yanını saran muhafazakârlığın sonunda özgürlükler ülkesi Hollanda’yı da etkisi altına aldığını gösteriyor. Ama künye sayfasında kitabın Hollanda Edebiyatı Çeviri Vakfı’nın desteği ile Türkçede yayımlandığını görünce, biraz abartma olduğunu düşündüm. Kitap 12 dile çevrilmiş ve yasaklanmamışsa arka kapakta söylenenler yerini bulmuyor. Umarım arka kapak yazısı nedeniyle Türkiye’de de başına bir kaza gelmez. Türk Lokumu, mutlu başlayıp hüzünlü biten tipik bir aşk hikâyesi. Erkek kahramanın gözünden anlatılıyor. Kahramanın kişiliğine uygun bir dili var; kaba, argo, irkiltme amaçlı. Ama okudukça anlatımın temelindeki edebi gücü hissediyorsunuz. İyi bir yazar Jan Wolkers. Defalarca işlenmiş, sıradan bir konuyu merakla okunan bir edebiyat eseri haline getirmiş. Kitaba adını veren “Türk Lokumu” ise romanın güzel ve alımlı kadın kahramanını için kullanılan bir sıfat değil aksine, hasta yatağında ölümü bekleyen birinin yiyebileceği tek besin. İlk sayfalarda rastlanan cinsel içerik, iğrenç olmasına uğraşılmış betimlemeler, argo anlatım ise ilerleyen sayfalarda edebiyatın ve aşkın gücüne yeniliyor, okuyucuyu rahatsız etme niteliğini kaybedip gereksizleşiyor ve yazar da bunlardan sezdirmeden vazgeçiyor. Türk Lokumu, Dünya edebiyatından güzel bir çağdaş roman okumak isteyenler için iyi bir kitap. ? CUMHURİYET KİTAP SAYI 967