Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
¥ simler, kısa öyküde de olanaklarınız bellidir az sözcükle çok şey anlatmaya çalışırsınız tıpkı minyatürde az alanda çok şey anlattığınız gibi. Ayrıca minyatürü yapacak konuyu seçersiniz sonra o konunun içeriğine göre en önemli kişi ve veya objenin merkez olduğu bir sistem içinde diğer karakter ve objeleri hiyerarşik bir düzende yerleştirirsiniz, kısa öyküde de bunu yapmıyor muyuz çoğu zaman? Minyatür sanatı benim çok ilgimi çeken bir sanat dalı hatta bununla ilgili bir öykü de yer alıyor ‘Sır Dökümü’nde:“Zaman zaman eline büyüteci alıp incecik bir fırçayla, dikkatle küçücük bir bölge üzerinde dakikalarca çalışıyordu. Bütün özlemlerini milimetrelere sığdırıyordu delikanlı. Zaman fırçaların ucuna takılıyor, uzun yolculuklara çıkıyordu.” KIRMIZIYA VURGU Birazda ‘Sır Dökümü’ öykülerinden bahsedelim istiyorum. Kırmızı imgesini özellikle hemen hemen her öykünde kullanmışsın. “Bazı akşamlar kadife kokusunu çoktan unutmuş bir yalnızlık taşıyan kırmızı terlikleriyle beliriverir kapıda”, “Sen kırmızıelbiselikadın, göz yaşlarımın pırıltısını hiç görmedin.” Kanı kurumuş bir karanfil miydi ayaklarının dibine düşen yoksa anıları mı?” Neden kırmızı? Kırmızı, hâkimiyet kuran bir renktir. Ve ben kırmızıyı vurgu yapmak için kullandım bu öykülerde. Kırmızı genelde baş karakterlerin kullandığı bir giysi ya da mekân anlatımlarında vurgulamak istediğim nesnelerin rengidir. “Kırmızı elbiseli kadın, kırmızı paltolu küçük kız, gece şarap tango, kırmızı kadife terlikler, kırmızı tozların bulunduğu cam kavanozlar, kırmızı karanfil, kınalı eller vb… ” Ayrıca duygusal olarak da oldukça yoğun bir renk bana göre. Savaş, şehvet, aşk, samimiyet, güç, heyecan, öfke, kararlılık ve agresiflik gibi kavramları simgeliyor. Canlı ve dinamik bir renktir ayrıca. Daha önce öyküyü minyatür sanatına benzetmiştim burada onunla ilgili bir şey daha söylemek isterim. Minyatür Latince’de kırmızı ile boyamak anlamına gelen miniare sözcüğünden türemiştir. Öykülerinde zaman ve mekân çok belirli değil. Bunun üzerine bize ne söylemek istersin? Zaman, içeriği tam belirlenemeyen bir kavram bana göre. İnsan geçirdiği günleri zaman olarak algılayabilir. Bu, zamanın gerçek niteliğini ortaya koymaz. Ben anlattıklarımı zamanın ve mekânın üstüne taşımak istediğim için çok belirgin kullanmıyorum bu iki kavramı. Burada Ahmet Hamdi Tanpınar’ın dediği gibi, “Ne içindeyim zamanın, ne de büsbütün dışında; yekpare geniş bir anın parçalanmaz akışında.” Kant, zaman ve mekân kavramlarının deneyden değil, akıldan geldiğini belirler: “Görülen, mekân ve zamanın taşıdığı şeylerdir. Bu taşıdıklarından ayrı olarak ne mekânı görebiliriz, ne de süreyi yani zamanı algılayabiliriz.” Kant’a göre ne zaman, ne de mekân denilen obje vardır. Kurgusal mekân, sanatçının yarattığı düşünsel soyut bir yerdir. Öyle ise mekân uzun uzun anlatılmadan da okura hissettirilebilir. Mutlaktan parça parça sanatçının estetiğine yansıyan zaman ve mekân ötesi bilgiler sanatçının kurguladığı yepyeni bir dünyanın ipuçlarını verir bize. Her ruhsal olay, nesne olarak bir şeyi içinde bulunduruyorsa ve insan her şeyi nesneleştirme yeteneğine sahip tek canlıysa; okur zaman ve mekân üzerine verilen ipuçları ile mekânı düşünsel boyutta kendi yaratır, zamanı da kendi CUMHURİYET KİTAP SAYI 967 belirler. Dolayısıyla biraz daha öykünün içine girer. Bir yazarın birikimi, anılarını, çağrışımlarını harekete geçirerek konuya yoğun şekilde odaklandığını biliyoruz. “Gece sokaklar boşalır. İnsanlar ve güzel renkler bir köşeye siner, kaybolur. Pandora kutuyu açar, hızla akar dışarıya korku, hüzün, isyan, gözyaşı” veya “Puslu kış gecelerinde evlerin solgun ışıkları derin bir keder veriyor bana” veya “Tenimi yırtıyor gece. Gecenin uzun kırmızı tırnakları yarıklar açıyor tenimde” gibi öykülerinden alıntılardan yola çıkarsak kimi öykülerinde ‘gece’ önemli bir yer tutuyor. Bu konuda ne söylemek istersin? Duygular güneş altında kendilerini göstermezler, çünkü o kadar çok renk vardır ve yaşam o kadar hızlı akar ki birçok şeyin farkına varamayız oysa güneş yerini Ay’ın o puslu ışığına bıraktığında duygular, anlar, anılar saydamlaşır, farkındalıklarımız artar. Sanki iki boyutlu bir dünyada yaşıyormuşuz gibi. Gündüz yaşananlar ve yaşayanlar ile gece yaşananlar ve yaşayanlar arasında çok farklılıklar var. Sanırım ben de birçok öykümde gece insanlarından ve gece yaşantılarından alıntılar yaptım. Gece karanlığının içinden yeni yaratımlar bazen kâğıda, bazen tuvale, bazen de notalara dönüşüp uyanır yeni sabahlara. ‘Film Bitti’ , ‘Sırların Çıtırtısı’, ‘Göremediğim’ adlı öyküler erkek bakış açısıyla yazılmış. Bir kadın olarak, erkek dünyasından yola çıkıp yazmak seni zorlamış olmalı. Ne dersin? Bir kadının kendini bir erkeğin yerine koyarak düşünmesi, hissetmesi ve bir edebiyat metni yaratması çok kolay değil. O öyküleri yazarken belli yerlerde epey zorlandığımı söyleyebilirim. ‘Film Bitti’ adlı öyküde erkeğin aşk anlayışını ve vicdan azabını anlatmaya çalıştım. Seksen yaşındaki bir kadının gençlik fotoğrafına âşık olan bir adamın, kadının ısrarlarına dayanamayıp onu öldürmesi ve sonra duyduğu vicdan azabı… ‘Sırların Çıtırtısı’ adlı öyküde; büyükannesi tarafından sevgisiz büyütülen öksüz bir erkeğin çocukluğundan yetişkinliğine kadar olan dönemi, yalnızlığı, yaşam mücadelesi ve var olma çabaları var. ‘Göremediğim’ adlı öyküde ise işkolik bir adamın şizofrenik hikâyesini biraz da ironik bir dille yazmaya çalıştım. ? Sır Dökümü/ Handan Gökçek/ Ara Kitap/ 112 s. Ifs!tbzgbtóoebo!?s ndfl!Bebn!wf!bnbotó{! sbljqmfsj!gósmózps"!?s ndfl!Bebn!ZfAjm!Djo!wf! ejÿfs!lbsblufsmfsjo!nviufAfn!tbiofmfsj! !cpzvumv! ubtbsónmbsmb!tfshjmfojzps/! Cv!h?stfm!A?mfoj!h?snfefo!hfsfl!cjs!?s ndfl! Bebn!ibzsboó!pmevÿvov{v!t?zmfnfzjo"! |%LUºRNVHVHIHNWLYHPHWDOLNUHQNOHUOHJHOLíWLULOPLíEXNLWDSºL]JL URPDQVHYHUOHULºLQHêOHQFHOLELUVHºLP³ºER\XWOXJÇUÌQWÌOHUOH KDUHNHWYHHêOHQFH\LGHLºLQHNDWDUDNNDULNDWÌUVDQDW?Q?QQRVWDOMLN FD]LEHVLQLNRUX\RU} &KLOGUHQV/LWHUDWXUH “İçimdeki yalnız sokaklarda dolaşmak, hiç tanımadığım başka bir ‘ben’le karşılaşmak, kalemimi farklı bir boyuta taşıyor sanki” diyor Handan Gökçek. www.tudem.com SAYFA 5