Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Bedenin TarihiI Bedenin sessiz çığlığı Son derece kapsamlı bir çalışmanın ürünü olan Bedenin Tarihi, aynı zamanda araştırmalara da kaynak teşkil edecek bir kitap. Üç cilt olarak tasarlanmış çalışmanın birinci cildinde, Rönesans’tan Aydınlanma’ya kadar geçen zaman işleniyor. Bedeni dönüm noktalarından yakalayan kitabı, modern bireyin, dolayısıyla modern bedenin doğuşunun bir serüveni olarak okumak gerekiyor. Ë Aysel SAĞIR t ve kemikten oluşmuş bedenin, insanın dışavurumsal ifadelerinin toplamı olduğunu, insanlık tarihiyle eşit bir gelişme evresine sahip bulunduğunu, çoğu zaman aklımıza getirmeyiz. Çağlar boyunca insanlığın kaydettiği tüm uygarlıkları, sosyal, ekonomik, kültürel olguları ele alırken, beden aradan kaynayıp gider. Ya da çok doğal bir varlık olarak görüldüğünden onun da gelişip farklı renkler ve ayrıntılar sergileyebileceğini veya bugün sahip olduğumuz beden dilinin bu zenginliğin ürünü olduğunu, söz konusu zenginliğin de bin yıllara uzanan köklerden beslendiğini… Bedeni, kendimizin dışına koyarak hiç böyle incelemedik kuşkusuz. Alain Corbin, JeanJacques Courtine, Georges Vigarello’nun hazırladığı, Rönesans’tan Aydınlanma’ya Bedenin Tarihi, adından da anlaşılacağı gibi bedenin ifadesi olarak da niteleyebileceğimiz bedenin gelişme evrelerini analiz ediyor. Daniel Arasse, JeanJacques Courtine, Jacques Gelis, Rafael Mandressi, Sara F.MatthewsGrieco, Nicole Pellegrin, Roy Porter ve Georges Vigarello’nun yazılarından oluşan Bedenin Tarihi’ni, Vigarello’nun giriş yazısında da belirttiği gibi, “köleleşmek ya da özgürleşmek: Birbirine karışan, modern bedeni tamamen özgün bir çehreye kavuşturan iki dinamik” olarak görmek gerekiyor. Beden, Kilise ve Kutsal, Sıradan İnsanları Bedeni, Bedenin Sıradan Kullanımı, Eski Rejim Döneminde Avrupa’da Beden ve Cinsellik, Egzersiz Yapmak, Oyun Oynamak, Ruhun Aynası, Teşrih ve Anatomi, Beden, Sağlık ve Hastalıklar, Gayri İnsani Beden, Kralın Bedeni ve Et, Zarafet, Yücelik, başlıkları altında incelenen Bedenin Tarihi, bedenin dinsel tutsaklığını başlangıç noktası olarak almış. Her bir döneme denk düşen resim ve gravürler de bedenin tutsaklığının özgürleştiği alanlar olarak kitabın önemli ayrıntısını oluşturmuş. Zira bedenin özgürleşmesiyle ilgili ipuçları ise ortaçağın sonlarına doğru çizgilerin ayrıntılarında uç vermiş. “Genellikle çok yavaş gelişen beden tasvirleri alanında modern yüzyıllarda birtakım değişimler olduğu gözlenir. Kilise kültürüyle çoğunluğun kültürü arasında büyük bir akışkan mevcut olmayanlar’ sayılamayacak kadar çoktur, bedensel olarak var olduklarını gösteren ipuçları ise pek zayıf, dağınık ve genellikle karalayıcıdır.” 17. yüzyıldan itibaren soyut düzlemler olarak, kilise kayıtları, hastane ya da manastır defterleri, sayımlar, vergi kayıtlarının yanında “bedenin esamesinin okunmadığı” görülecektir. Soru şudur: “Tıpkı bir kumaş gibi ölümlü olan, kendi ‘kumaşında da’ birbirine benzemez ‘dokular’ ve kemikler olan beden, Hıristiyanların tanrısının gözünde gerçekten var mıdır? Bir kefenle bir mezardan başka bir ‘şey’ midir sahiden?” E lık, pek çok geçiş vardır, fakat hiç barışçıl olmayan bu geçişler, yüzyıllardır süregelen bir çatışmanın izini taşır. Din adamlarının, ama aynı zamanda hekimlerin de dilden düşürmediği ‘hurafeler’ aslında eski bir kültürel birikimin tezahürlerinden başka bir şey değildir; dünyada varolmanın özgün bir biçimine tekabül eden, bu nedenle sökülüp atılması iyice zorlaşan bir kaynak. Doğum yeni bir bedenin yükselişiyle eşanlamlı olduğuna göre bireyin kendine ait bir bedeni vardı, ama aynı zamanda soyunun büyük ortak bedenine de bağlı hissediyordu kendini. Din adamının önerisiyse bireysel bedeni cemaatin ortak bedeninden koparmak, böylece mümini nihai hedeflere hazırlamaktı. Ne var ki Kilise, 16. yüzyıldan itibaren başka bir tehditle karşı karşıya kaldı. Kopernik, Kepler, Galilei, kısa bir süre sonra da Newton gibi bilim adamları yeni bir dünya görüşünün, Vesalius da bedene yeni bir bakışın nirengi noktalarını belirleyebildilerse, bunun nedeni zihinlerin değişmiş olmasıydı.” Alain Corbin Georges Vigarello BEDENLE RUH KONUŞUR Dini hassasiyetlerle beden arasında oluşan sıkı ilişkiyi takip ettiğimiz kitapta, 16. yüzyıldan itibaren toplumu sarsan değişimlere ulaşırız. Dinsel algılarda 17201730 yılları itibarıyla meydana gelen değişiklikler aynı zamanda bedende de meydana gelen değişimler olarak uç verir. Bütün Avrupa’yı etkileyen (15501560) evrim, “önce meydan saati, sonra kol saatiyle zamanın zaptedilmesi, denizlerin öte sinde yeni dünyaların keşfi, arazi ölçümlerinde ve haritacılıkta yeni tekniklerin geliştirilmesiyle uzamın hâkimiyet altına alınması, teleskopun icadı insanoğlunun kozmosla olan geleneksel ilişkilerini değiştirdi. ‘Gökyüzü değişiyordu’ işte… Ne var ki insanlık tarihinde Rönesans basamağı anlaşılmaz şeylerle doludur. Hayatın yeni bir boyutunun, onunla gelen umutların, heyecanların zahmetsizce ortaya çıkması imkânsızdır. Daha iyi bir dünya, daha iyi bir insan umudu, şiddet her yeri istila ettiği zaman’’ silikleşecektir. Bedenin sıradan insanlar ve diğerlerindeki ifade biçimi ise, “zor ve heyecan verici bir iştir. ‘Tarihte BEDENİ HAPSOLDUĞU YERDEN SANAT ÇIKARIR Ortaçağ, Rönesans, Reform ve Aydınlanma Çağı’nı 16. yüzyılın ayırt edici özelliği olarak bedenin saygınlığına kavuşmasının çağı olarak da izlediğimiz kitapta, bedene ve cinselliğe eskisinden tümüyle farklı gözle bakılmasıyla karşılaşırız. Ama beden de tıpkı toplumsal gerçekliklerin ivme kazandığı noktalardan ilerleyecektir. Kadın ve erkek bedeni arasındaki farklılıklar da. “Tecavüz, kadının erkekten aşağı görüldüğü, ama bu kadarla kalmayıp, özellikle yoksulların dünyaya sırf güçlü cinsin ihtiyaçlarını karşılamak için geldiği kanısının hâkim olduğu bir kültürün ürünü” olacaktır. Bu arada, “18. yüzyılın sonuna doğru bedene, sekse ve cinselliğe ‘oynak’ bakış silindi ve iki ayrı cephe karşı karşıya geldi. Kadınları erkeklerin biyolojik olarak kusurlu kopyaları olarak gören yaklaşım ortadan kalktı; erkek cinsinden ayrı, başlı başına bir cins olarak tahayyül edileceklerdi artık. Ama, “yeni cinsel kültür, 19. yüzyılın başından sonuna dek insanlara fiziksel bedenin, içindeki ahlaki bireyin ‘doğal’ düşmanı olduğunu aşılayacaktı inatla.” Her yeniliğin yeni beklentiler yaratması gibi, yeni beden de yeni beklentiler yaratacaktır. Tarih boyunca yeni bedenlerin izini süren Bedenin Tarihi’nin de güçlüler, zayıflar, zenginler, yoksullar karşıtlığına paralel bir gelişme gösterdiğine tanık oluruz. Beden de tıpkı, insanlık gibi özgürleşme mücadelesini sürdürecektir. Tıp alanına giren insanın anatomik yapısının bedenin gelişimiyle aynı çizgide olduğu tespitinin yapıldığı çalışmada, kilisenin, bilimin, iktidar yapılarının ve kurumların hapsettiği yerden ‘beden’i, kendisini yeniden tasvir eden çizgiler çıkaracaktır: “Goya’nın meşhur, Akıl Uyuduğunda Canavarlar Nasıl Doğar (17961798) uyum içinde, Aydınlanma Çağı’nın akılcılığın karanlık yönünü nasıl da koruduğunu gösterir; ve en önemlisi bedenin bilimsel açıdan tasvirinin direnişlerle karşılaştıkça, hayal dünyasının huzursuzluğunun su yüzüne çıktığı yeni resimlere zemin hazırladığını ortaya koyar. Freud yazılarında Füssli’nin tablosunu hiç anmasa da, neye işaret ettiğini herhalde sezmişti. 1926’da bir misafirinin fark ettiği gibi, Aydınlanma Çağı’nda teşekkül ettiğini gördüğümüz kutuplaşmayı açığa vuran iki gravürün bir duvara birlikte asılması tesadüf değildir. Psikanalizin babası, Berggasse 19 numaradaki evinde Rembrandt’ın Anotomi Dersi’yle Füssli’nin Kâbus’unu yan yana koymuştu. Yüzyılı aşkın bir süredir modern bedenin ‘sırrını’ ya da ‘gizemini’ temeline yerleştirmekte olan iki yönlü yaklaşımı görsel olarak özetlemek ve göğüslemek için bundan daha iyi bir seçim yapamazdı.” ? Bedenin Tarihi1, Rönesans’tan Aydınlanma’ya/ Hazırlayanlar: Alain Corbin, Jean Jacques Courtine, Georges Vigarello/ Çeviri: Saadet Özen/ Yapı Kredi Yayınları, 2008/ 406 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI 960 SAYFA 8