03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Kitaplar Adası M. SADIK ASLANKARA Rıfat Ilgaz... G eçen yıl Rıfat Ilgaz’ın romancılığı üzerine yazarken, gizli kalmış, bastırılmış ya da üzeri örtük tutulmuş, ama yazınsal kamu oluşturucuları (entelijansı) tarafından hep bıyık altı bıçkınlıklarla sezdirildiğini düşündüğüm kimi soruları, daha doğrusu önyargıları açığa çıkarıp tartışarak başlamıştım işe… Neydi soru biçiminde önümüze gelen önyargılar: “Rıfat Ilgaz’ın romanları gülmece romanları değil midir?” “Rıfat Ilgaz’ın romanları anı ya da özyaşam romanları değil midir?” “Rıfat Ilgaz’ın romanları köy romanları değil midir?” Sorular, barındırdığı gizli niyeti göstermiyor değil! Söylenmek istenen açık: “Rıfat Ilgaz romanları, roman değildir!” Peki Rıfat Ilgaz’ın romanları, romancılığı üzerinde kim ne ölçüde durdu? Değerlendirmeye girişmeden, üzerinde çalışıp yargıya varmadan kimin ne hakkı olabilir Rıfat Ilgaz’ın romanları, romancılığı üzerinde söz söylemeye? Gerçekten de ne alanın yetkeleri eğilmiş Rıfat Ilgaz romanlarına ne de bütünlük içinde bu romancılık ele alınıp değerlendirilebilmiş… Bu önyargıları paylaşanlarla ya da bu yönde artniyet besleyenlerle tartışırken Rıfat Ilgaz’ın beş romanını temele almıştım: Karadenizin Kıyıcığında (1969, yedinci basım, 2003), Halime Kaptan (1972, sekizinci basım, 2002), Karartma Geceleri (1974, on üçüncü basım, 2004), Sarı Yazma (1976, on birinci basım, 2005), Yıldız Karayel (1981, sekizinci basım, 2004). Rıfat Ilgaz’a (19117.7.1993) beşinci kez dönüşüm, on beşinci ölüm yıldönümünde onu selamlamak arzusundan kaynaklanmıyor elbette yalnızca, bundan daha önemlisi onun romancılığı üzerine son bir eklenti yapabilmek, bu arada 1012 Mayıs 2006’da Kastamonu Valiliği, Ankara Üniversitesi Kastamonu Yüksek Okulu ile Rıfat Ilgaz Kültür Merkezi işbirliğiyle Kastamonu’da gerçekleştirilen etkinliklerde sunulan bildirilerin yer aldığı Rıfat Ilgaz Sempozyumu (Çınar, 2007) adlı kitaba getirebilmek sözü… “RIFAT ILGAZ SEMPOZYUMU”... 100 bilimciyle eğitimcinin, yazıncıyla şairin, yazarın toplam 900 sayfayı bulan emeğiyle Rıfat Ilgaz Sempozyumu, hem örnek oluşturuyor bu alanda, hem de değerli bir başvuru kaynağı niteliği taşıyor. Danışma Kurulunda yer almaktan onur duyduğum bu anıt kitapta Rıfat Ilgaz’ın romanları üzerine kaleme aldıkları yazılarla Burhan Günel, Münevver Oğan, Hatice Emel Dinseven, B.Sadık Albayrak, Mustafa Aslan, Özgür Çiçek dikkati çekiyor. Otuz yıl önce Rıfat Ilgaz’la yaptığı söyleşisiyle Osman Şahin, romanlarındaki dili irdeleyen Kemal Ateş, sinemaroman ilişkisi odağında konuya yaklaşan Mustafa Sözen, aydın kavramı bağlamındaki yaklaşımıyla Burcu Alkan vb. buna ekleniyor. Çocuk romanları üzerinde konuyu farklı açılımlarla tartışan görüş sahiplerinin yazıları da eklenebilir listeye. Ancak “roman” söz konusu edildiğinde Karartma Geceleri’ne özgülenen yazılar dikkati çekecek yoğunluk sergiliyor yine de. BİR KEZ DAHA “KARARTMA GECELERİ” Rauf Mutluay, şu sözlerle Karartma Geceleri için tartışma başlatmıştı görüldüğü kadarıyla geçmişte: “Rıfat Ilgaz’ın Karartma Geceleri (…) için (…) ‘Anı Romanları’ başlığını kullanmıştım…; vazgeçmiş değilim. Kolay çalışma yöntemlerinden biridir bu. Kendinizin yerine ‘o’ dersiniz, ya da takma bir ad koyarsınız, yaşadığınız izlenimleri anlatırsınız. (…) Ama bir şey var, roman değil hiçbirisi. (…) Okurun, yazılanları içinde bir sancı gibi duyması için, sanatsal biçime dönüşmesini beklediğini açıklamak dileğim.” (Asım Bezirci, Rıfat Ilgaz, Çınar, dördüncü basım, 1997, 168) Belli ki, “anıdır”, “değildir” diye tartışılıyor konu o günlerde. Sennur Sezer şöyle yazıyor örneğin: “…Karartma Geceleri ve Sarı Yazma otobiyografik kaynaklı romanlardır. (…) Bu romanı (…) okumak, hapishane romanı denen ve tanıklıktan öte fazla değer taşımayan romanlardan ayrılan yanlarını özellikle vurgulamak, yine meslekten eleştirmenlerin görevidir.” (Bezirci, 172) Necati Güngör şu notu düşüyor: “Bugünün de romanı Karartma Geceleri. Bir çağın sorununu içeriyor. Tarihte kalmış, geçip gitmiş bir olayı anlatmıyor.” (Bezirci, 171) Hikmet Altınkaynak’ın tutumu da açık: “Karartma geceleri, otobiyografik niteliği aşan bir yapıt bana kalırsa. Akıldan çıkmayacak, unutulmayacak olan da dönemin zorluklarına katlanan insanlarımız, toplumcu yazarlarımızdır. Bir 12 Mart da böyle yazılacak inanıyorum.” (Bezirci, 170) Rıfat Ilgaz da bir taraf olarak katılıyor tartışmaya: “Benim değer verdiğim eserlerimin başında Karartma Geceleri gelir.” “Karartma Geceleri roman türü olarak da bizde az rastlanır türdendir. Biraz anı olabilir ama anı romanı değildir. Olaylar ayıklanmış, romanlaştırılmıştır.” “Romanla anı iki ayrı yazın türüdür. Anıda güdülen zamansal sıradır; roman ise buna bağlı kalmaz. Tıpatıp yaşamın kendisi değildir roman. Rıfat Ilgaz’ın yaşamına benzer yanları da vardır elbet, Karartma Geceleri’nin. Ama bu, Rıfat Ilgaz’ın yaşamöyküsü anlamına gelmez. Bir dönemin öyküsüdür. Genel anlamda, sorgunun, işkencenin öyküsüdür. Kimi olaylar başımdan geçti, evet; ama onları yazmadım. Çünkü romanlık malzeme olma niteliği yoktu.” “Rauf Mutluay, romanlarıma ‘anı romanları’ dese de yaşamın gerçeğiyle romanın gerçeği ayrı ayrı şeyler…” (Bezirci, 166, 167, 171, 144) Rıfat Ilgaz’ı Karartma Geceleri’nin kahramanıyla özdeşleştirmek sözgelimi Dostoyevski’yi Kumarbazla, Kafka’yı Josef K. ile, Milan Kundera’yı Josef’le vb. özdeşleştirmek anlamına da gelecektir herhalde… Elbette bu yapılamaz değil, nitekim yapılmıştır da. Ama bu durum, andığım yapıtlara değer kazandırmıştır yalnızca. Hiç kuşkum yok Mustafa Ural da, yaratıcısı Rıfat Ilgaz’ın dışında, dünya yazınının önemli roman kahramanlarından biri olarak dolantısını sürdürecektir… Kaldı ki Mustafa Ural, dramını Rıfat Ilgaz olarak değil, roman kahramanı olarak sürdürüyor içimizde. Soyutlayımın, dönüştürümün eksiksiz yerine getirildiği bir romanda kahramanla yazar arasında, ille koşutluk mu kurulması gerekir? Oysa tam da “okurun, yazılanları içinde bir sancı gibi duy(abileceği)” bir roman Karartma Geceleri. Bunu sağlayan ise bir roman kahramanı olarak Mustafa Ural elbette. RIFAT ILGAZ, HEİNRİCH BÖLL, ERDAL ÖZ... Romancılığımızda gözü kapalı ilk on siyasal roman arasına katabileceğim Karartma Geceleri, üstün bir soyutlayım, dönüştürüm içeriyor bütün büyük romanlarda görülegeldiğince. Mustafa, tek kişilik hücrede tutukludur. Günün hangi saatini yaşadığını sezileriyle, duyusal deneyleriyle bulmaya çalışır. Yalnızlığını iz, ses, renk her fırsattan yararlanarak giderir. Geri dönüşle sıyrılmaya çalışır yaşadığı karmaşadan… Sonra ilgisiz birinin ağzından dökülüveren, alttan alta sahiplenme duygusu sezdiren bir çift söz: “En azdan yirmi bin öğretmen var memlekette. Bunlar vatanı satsalardı, vatan mı kalırdı bugüne kadar.” (57) Evsiz, parasız, kış sokaklarının yalnızı… İnsanları da tanımaya koyulur bu arada… “Gerçeklerle yeni yüz yüze geliyordur Mustafa Ural.” (70) Öyle ya sokaklarda geçen bir ömre dönüşmüştür yaşamı. Sorunsal boyutunda evirip çevirir polise teslim olmayı. Kolay değildir, başta sağlığı engeldir buna. Bu bakımdan romana, kahramanın bireysel özgürlüğü, varoluşu açısından yaklaşmak eğilimindeyim bu yazıda. Mustafa çevresini kuşatmış dost, akraba, arkadaş vb. ile ilişkilenişini erdem, na mus, vefa gibi duygular, ahlaksal tutumlarla, tepkilerle koyuyor ortaya. Yani roman kahramanı, öznel evrenindeki içselleştirmeyle,karmaşayla geliyor önümüze! Karısı Şükran’la yaşadığı kaçamak görüşmeler (özellikle 96, 97) kitabın önemli nirengilerinden. Şükran, kocasının kaçışından, kovalanışlarından bıkmış yorulmuştur süreç içinde. Bir çöküştür bu. Dayanışma duygusu içindeki iki halk çocuğu olarak geçmişte topluma borçlarını düşündüklerini anımsar Mustafa: “…Şükran’ın durgunluğu, kararsızlığı da ne oluyordu? Şaşkınlıktan mıydı kapının önünde dikilip kalması?” (167) Ev sahibinin kızı koruduğu için uğrayabiliyordur eve. Ne güzel bir kızdır Ayten, bu haliyle yazınımızın en özgün genç kızlarından biri. Sonrasında Mustafa’nın Ayten’le buluşması, roman kurgusu içinde güzel bir ilmek doğrusu. İkinci Dünya Savaşı tüm acımasızlığıyla sürerken, Türkiye’deki karartma uygulaması, bu karanlık günleri daha da belirginleştirirken yayımladığı şiir kitabı toplatılan, polis ararken oradan oraya savrulan Mustafa’nın kaçış günleri, Karartma Geceleri’nde acıtıcı kara anlatıyı da öne çıkarıyor: “Mustafa… Bir avcı değildi ama, aranan, yakalanması için emir çıkmış, tutuklama kâğıdı imzalanmış bir… bir… av hayvanı… bir bakıma bir yabandomuzu…” (111) “Fıstık üzümle beslenen kurbanlık bir koç gibi!” (185) Kendisini, bir an için domuz avının ortasında av hayvanı olarak görüşü, kurbanlık koç imgesini kullanışı acıtıcı bir alaysamayla örtüşüyor elbette. Ne ki iç kavuran bir alaysama bu! Rıfat Ilgaz, karakterlerini yaratırken bunları tiplemeye yönelmeden inceden inceye işliyor. Sözgelimi Mustafa’nın eşi Şükran’daki gidip gelmeler, kararsızlıklar, çaresizlikler öylesine ustalıkla yansıtılıyor ki, kendimizin kılabiliyoruz kahramanları. Sonra Rıfat Ilgaz, kendi tanıklığı kadar yer yer başkalarının, örnekse Ömer Faruk Toprak’ın tanıklığından da yararlandığını gösteriyor bize. (155) Mustafa, hep kaçması gereken bir adam, üstelik çevresindekilere başta en yakınındakilere zararı dokunabilecek biri. Bu çerçevede tragedik bir kaçış öyküsü Karartma Geceleri, dünyanın en güzel siyasal romanlarından biri. İşte bütün bu verilerin ışığında bireysel haklar, yanısıra özgürlüğün kullanımı büyük önem taşıyor. Nitekim Heinrich Böll’den Ahmet Cemal’in çevirdiği Katharina Blum’un Çiğnenen Onuru (Can), Erdal Öz’ün Yaralısın (Can) adlı romanları Karartma Geceleri’yle bütünleşen, örtüşen romanlar olarak alınabilir. Karartma Geceleri’ndeki Mustafa Ural, Katharina Blum’un Çiğnenen Onuru’ndaki Katharina Blum, Yaralısın’daki Nuri, hiçbir suçları olmadığı halde özgürlükleri ellerinden alınmış, bireysel özgürlükleri kadar yaşama hakları da ortadan kaldırılmış üç önemli roman kahramanı. Üstelik birbirine çok yakın tarihlerde verimlenmiş olmaları açısından eşzamanlı yaratılar olarak da alınabilir bu romanlar. Yılmaz Onay, Rıfat Ilgaz Sempozyumu’nda “Ulusal’dan Genelİnsansal’a Rıfat Ilgaz” başlıklı çarpıcı çalışmasında “Ilgaz ile Brecht arasındaki tutum yakınlığının, kaçınılmaz biçimde nasıl bir bakıma ‘kader’ yakınlığına da dönüştüğü” (497) üzerinde duruyor. Rıfat Ilgaz’dan Henrich Böll’e, oradan Erdal Öz’e akan bu sıcacık enerjinin üzerinde ne denli durulsa yeridir. Öyleyse Rıfat Ilgaz, özellikle Karartma Geceleri’nde sergilediği soyutlayım, dönüştürüm düzeyiyle yazınımız için önemli bir roman damarı göstermiş, bu arada “siyasal roman” açılımı için örnek alınacak yapıt vermiştir denebilir. 2 Temmuz Sıvas’ında bireyin yaşama hakkına indirilen darbe, bireysel özgürlüğün yok edilişi, Rıfat Ilgaz’a da uzandı, onu da içine alıp yuttu… Temmuzlarda onu da düşünüyorum artık yanık bedeniyle, kolları havada “aydın” duruşunu sürdürdüğünü hâlâ öte yakada… Aydınlanmanın temelini işte bu yazgı birliği oluşturuyor! ? CUMHURİYET KİTAP SAYI 960 SAYFA 26
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle