03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

¥ şüncesine götürüyor. İlham perisi, erkekler çağırdığında gelecek... Konuşmayacak, görüşlerini belirtmeyecek aksine onların içinde var olan hisleri, düşünceleri belirginleştirecek. Onların kendilerini keşfetmesini sağlayacak. Tüm bunları yaparken de her zaman bakımlı ve güzel olacak. Biz kadınlardan beklenenlerle ondan beklenenler ne kadar da benzeşiyor. Bu yüzden ilham perisinin Zeliha’nın yüreğinde dinlenmeyi seçmesi de bir suç değildir. Aslında ilham perisinden de Zeliha’dan da beklenen aynıdır. Ve bu özdeşleşme giderek bir erkek hayaline dönüşmeyi temsil eder. Hatta perinin Zeliha’ya o farkında olmasa da rastladığı insanların hayatlarını değiştirme gücü vererek destek olduğunu bile söyleyebiliriz. RASTLANTILAR VE SORUNLAR Zeliha’nın rastladığı insanların hayatını değiştirmesi... Sizce hayatımızı rastlantılar mı şekillendiriyor? Önemsiz görünen bir ayrıntının, ufacık bir rastlantının bütün hayatımızı değiştirebilme olasılığı kabul edilemez geliyor bize. Oysa daha hayatımızın en başında cinsiyetlerimizi bir rastlantı belirliyor. Kadın olmayı da erkek olmayı da biz seçmedik. Dolayısıyla toplum içinde kadınlığımızdan ya da erkekliğimizden kaynaklı sorunlar yaşamamız da mantıksız. İnsanoğlu rastlantıların yarattığı sorunları aşabilmeli. Lal Kitap’ta da rastlantıların gizemini çözmeye, insan hayatı üzerindeki etkisini irdelemeye çalıştım. Çıkış noktanız kimseyi cinsiyetinden dolayı suçlamamak olunca her şey daha da netleşiyor. Ortada bireylerin yarattığı bir toplum, bir sistem var ama hiç kimse tek başına bunun sorumlusu değil. Belki birçoğu da artık kendilerinin dışına taşan bu organizmaya uyum sağlamaya çalışıyor. Sonunda bu sistemden erkekler de zarar görüyor . Çünkü erkek deyince de zihinlerde canlanan belli bir tanım var: “Güçlü, sağlıklı ve genç.” Peki ya bu erkekler yaşlandıklarında, hastalandıklarında, sakatlandıklarında ne oluyor? O zaman kadınların yaşadıklarını yaşamaya başlıyorlar yavaş yavaş. Demek ki sorun kadının ya da erkeğin doğasından kaynaklı değil. Bu toplumda yaşayan ve bu toplumu oluşturan bireyler olarak sorgulamamız gereken şey zayıfı daha da zayıf kılmaya, güçlüyü ise daha da yüceltmeye yönelik düşüncelerdir. Bize bir kızın doğuştan başlayıp gençliğine, kadınlığına doğru gidişini, yaşamda önüne konan engelleri, sessizliğe mahkum edilişini anlatıyorsunuz Zeliha’nın hikâyesiyle… Ta başında demişti zaten Duygu Asena, Kadının Adı Yok diye ve yer yerinden oynamıştı!.. Kadının adı o zamandan bugüne nasıl bir evrilmeden geçti; böyle bir evrilme söz konusu muydu ya da? Neler söylemek istersiniz? Asena’nın Kadının Adı Yok adlı romanı kadınların cinsiyetlerinden dolayı yaşadıkları sıkıntıları çarpıcı ve açık bir şekilde ortaya koymuştur. Kadınların o günlerde yaşadığı sorunlar bugünlerde de yaşanmaktadır. Ve bu da doğaldır. Yüzlerce yıldan beri hüküm süren bir kültürün yıllar içinde değişmesini beklemek yanlıştır. Ancak bu değişmezliğin de ötesinde, bugün her şey daha açık bir hale gelmiştir. Kendi haklarının farkında olmayan kadınlar sistemli bir şekilde dilsizleştirilirken bilinçli, mücadeleci, aydın kadınlar da ötekileştirilmeye çalışılmaktadır. Bu yüzden Lal Kitap, sadece Zeliha’ nın dilsizleşmesini değil, Münevver’ in ötekileştirilerek dilsizleştirilmesini de anlatır. Münevver... Hayatı boyunca varlık CUMHURİYET KİTAP SAYI 960 içinde yaşamış kültürlü bir kadın. Yine de mutsuz. Bir kadın olarak yaşadıkları onu deliliğin sınırlarına kadar taşımış. Şuraya geleceğim; sadece gecekonduda yaşayan Zeliha’nın hikâyesi değil bu. Anlıyoruz ki kadının adı, var olduğunu zannettiğimiz yerlerde dahi yok! Deli Saraylı ile Zeliha’nın hikâyesi az önce bahsettiğim gibi bir dilsizleştirme ve ötekileştirme hikâyesidir. Ve kökleri bugünden çok eskilere dayanır... Bu yüzden gerçek adı Münevver olduğu halde halk arasında bir yabancılaştırma sıfatı alarak Deli Saraylı olarak bilinir. Bu topraklarda hep beraber yaşıyorsak hangi toplumsal katmanda olursak olalım temel sorunlarımız aynıdır. Elbette ekonomik sıkıntılar yaşayan, töre cinayetleriyle hayatlarını kaybeden ya da buna benzer ağır sorunları yaşayan kadınlarla daha iyi koşullarda yaşayan kadınların sorunları aynı şiddette değildir. Ama temelde özel yaşantınızda ne kadar eşit ilişkiler kurarsanız kurun, sokağa çıktığınızda, işe gittiğinizde, alışverişe çıktığınızda aynı kültürle karşılaşırsınız. Ya da hemcinsinizin namus yüzünden öldürüldüğünü bilerek rahatça uyumanız mümkün müdür? Kaldı ki, daha önce de bahsettiğim gibi, bireylerden oluşan canlı bir organizmadır toplum. Ve bu organizma ortak bir akla hizmet eder. Toplum içindeki her kadının yaşamı başka bir kadının yaşamından etkilenir. En başta “normal” kavramını belirler bu. Her gün töre cinayeti işlenirse, namus gerekçesiyle yanağınıza atılan bir tokat hem atanın hem de sizin gözünüzde normalleşir. Bu yüzden kadınlar başka kadınlara kulaklarını kapatmamalı, birbirlerine düşmanlaşmamalıdır. ÖDENEN BEDELLER... Eksik notadır aranan. Ya da öyle sanır erkek kahraman! Zeliha’nın dillenmesini bekler belki de eksik notanın tamamlanması için. Zeliha zamanla ayırdına varır başkalarının hayatlarını yaşamak zorunda olduğunun… Bu toplumsal koşullarda erkekler için kadınlar her zaman hayatlarının eksik bir notası olarak kalacaktır da. Çünkü kadınlar ve erkekler yaşam koşullarından dolayı aynı aşkı farklı şekillerde yaşarlar. Mustafa için aşk bambaşka bir kavramken Zeliha için hayattır. Bu kararı onlar adına toplum vermiştir çok önceden. Aynı aşkın bedelleri her iki cins için farklıdır. Bu Mustafa’nın suçu değildir ama. Aynı aşkı yaşayabilmeleri için eşit koşullarda yaşıyor olmaları gerekir çünkü. Ve sonunda Zeliha, hayalindeki, uzaktan gördüğü Kız Kulesi’ne ulaşır, ama… Ama onun hayallerini gerçekleştirmesinin bedelleri vardır. Ve her zaman da olacaktır. Hayatının her anını ağır bedeller ödeyerek yaşayan insanların yazgısıdır bu. Başlangıçta çok masum görünen düşüncelerin toplumsallaştıkça bir insanın hayatı üzerinde ne kadar etkili olabileceğinin de göstergesidir. Zeliha dul annesinin kötülüklerden korumaya çalıştığı bir genç kız idi. Oysa bu düşüncenin yanlışlığını anlatmak için Kız Kulesi her gün bizi izliyor. Asırlar önce doğmuş bir efsaneyi anlayıp anlamadığımızı soruyor. Belki de hâlâ anlamamış olmamıza şaşırıyor. O şaşırdıkça onu allıyor pulluyor, süslüyor, turistik bir mekâna dönüştürüyorlar. Onu sıradan bir bina gibi algılayıp yolumuza rahatça devam edelim diye... ? [email protected] Lal Kitap/ Nur Yazgan/ Doğan Kitap/196 s. SAYFA 5
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle