Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Değinmeler MUSTAFA ŞERİF ONARAN Derken geçer gider birdenbire Güzelim yaz Eylülle hüzün Türkülerde yağmur Uykusuz geceler ki Çoktaaan unutulmuştur Severdi her şeyi Yollar uzun yürüse ‘Bu dil ağzımda annemin sütüdür’ içbir dil gökten zembille inmedi. Bir dilin oluşması, toplumun yaşama koşullarına göre değişim gösterir. Bu değişimin gelişmesinde, bölgedeki söz değerlerinden dilbilimcilerin çabalarına dek ayrıntılı bir emek birikimi vardır. Ama çok daha önemlisi, gelişmeyi yazı dilinde işlemek, dile soyut bir derinlik kazandırmaktır. Yahya Kemal Beyatlı, “Bu dil ağzımda annemin sütüdür” derken, dile doğal bir akış kazandırmak gerektiğine inanmıştır. Küçük çakıl taşları biraz sümüklüböcek Bir serçe” Yaşamanın anlamı varsa, belki de bu küçük şeyleri unutmadığımız içindir. Arada bir Ali Püsküllüoğlu’nun şiirlerini anımsamak onu yaşatmaya yetmez. Masamızın üstünde bir TÜRKÇE SÖZLÜK’ü olacak. İyi bildiğimizi sandığımız bir sözcük için bile ona danışmamız gerekecek. Bir Arap sözü “La şecae fil lüga” diyor: “Sözcük işinde yiğitlik taslamaya gelmez.” Açıp bakacaksın Ali Püsküllüoğlu ne demiş, diye danışacaksın. Çoğu zaman sözlükçülerin birbirinden yararlanma alışkanlığı vardır. Ali Püsküllüoğlu, özellikle Türkçeye özen gösteren yazarları okurken yeni sözcüklerin kullanılmasına önem vermiş, “Öztürkçe Sözlük”ün oluşmasını sağlamıştır. Yaşar Kemal’in Kadirli’den hemşerisi olması, romanlarını tarayarak “Yaşar Kemal Sözlüğü”nü hazırlamasını kolaylaştırmıştır. Ayrıca “Kadirli Sözlüğü”nü hazırlayarak bölge ağzındaki söz değerlerini derlemiştir. Sözlükçülükte, birbirini tamamlayan sözlüklerle, söz değerlerinin işlenmesiyle, söz varlığını kavramaya doğru, geniş bir dil çalışmasına girişilir. Ali Püsküllüoğlu bu çalışmalara bütün ömrünü verdi. DİL KURUMU’NDAN DİL DERNEĞİ’NE Türk Dil Kurumu’nda benim Yayın Kolu Başkanı olduğum dönemde, uzman olarak çalışan Ali Püsküllüoğlu’nu daha yakından tanıdım. ‘Yazı Kurulu’nun doğal üyesiydi. ‘Türk Dili’ dergisinin düzeyini koruyarak yayımlanmasında önemli katkıları vardı. Dergiciliği iyi bilen bir dilciydi. Ali Püsküllüoğlu özöğrenimli bir yazar sayılır. Her ne kadar hastalığı yüzünden liseyi bitirememişse de, Atatürk’ün Türk Dil iKurumu ona gerçek bir okul olmuştu. Dil Devrimi’nin gücünü orada öğrendi. Dil bilinci olmadan bir ozanın ozan, bir yazarın yazar olamayacağını anladı. “12 Eylül Darbecileri” Atatürk adını kullanarak Atatürk devrimlerini yozlaştırmaya çalıştılar. Dil Devrimi de bundan etkilendi. Türk Dil Kurumu anayasal bir kurum haline getirildi. Ama Türkçe öyle bir ırmaktır ki, yatağını değiştiremezsiniz, kendi yatağında derinleşir. Ali Püsküllüoğlu Türk Dil Kurumu’ndan umudunu kesince Dil Derneği kurucuları arasında yer aldı. Daha önemlisi, Sevgi Özel, Haldun Özen’le birlikte üç öncü güç oluşturdular. Şimdiki Türk Dil Kurumu’nun yanlışlarını göstererek Dil Devrimi doğrultusunda Türkçenin gücünü savundular. Lise yıllarındaki hastalığı Ali Püsküllüoğlu’nun yakasını bırakmadı. Emin Özdemir’in kızı, Göğüs Hastalıkları Öğretim Üyesi Prof. Dr. Özlem Özdemir Kumbasar onun koruyucu meleğiydi. Ama Ali Püsküllüoğlu’nun ciğerleri öylesine tükenmişti ki, onu kurtarmak olanağı yoktu. Solunum açlığı çekerek öldü. Dilimizin bu yılmaz savaşçısı, Türkçeye, “Bu dil ağzımda annemin sütüdür” diyecek kadar doğal bir akış kazandırmak için didindi durdu. Onu hiç unutmayacağız. ? Bu sayfayla iletişim kurabilmek için dergilerinizi ve kitaplarınızı aşağıdaki adrese gönderiniz: H Konuşma dilindeki sınırlı sözcüklerden sanata, bilime doğru genişleyen dilin kapsamlı derinliği, Türkçenin gücünü göstermesi bakımından önem kazanmaktadır. XIII. yüzyıldan günümüze doğru Yunus Emre’nin dili geliştirilebilseydi; Osmanlıca gibi Türkçenin varlığını bozan bir dil bulamacına özenilmeseydi, kuşkusuz Türkçenin gücü daha görkemli bir gelişme gösterecekti. TÜRKÇENİN GÜCÜ Türkçenin gücü derken Yunus Emre’de şiirsel bir derinlik kazandığı içindir. Yoksa o gücü önce XI. yüzyılda yazılan, Kaşgarlı Mahmut’un “Divanı Lügatül Türk” adındaki ansiklopedik sözlüğünde aramak gerekirdi. Kaşgarlı Mahmut’un sözlüğü, yalnız Türkçenin sözcük dağarını, yapısal özelliklerini, kurallarını, yöntemlerini, ayrıntılarını göstermekle yetinmez; XI. yüzyıl Türk dünyasını, toplumun yaşama koşullarını da anlatır. Kaşgarlı Mahmut bir sözcüğün oluşmasındaki gelenek birikimini, edebiyat değerlerini açıklarken, Türkçenin en az Arapça kadar güçlü bir dil olduğunu da belirtir. Ali Püsküllüoğlu, bir sahafta “Divanı Lügatül Türk”ün elyazmasını bulan Ali Emiri Efendi’nin öyküsünü de anlatır. (DİLE KARIŞILMAZ MI?, Dil ve Şiir Yazıları, “Bir Dil Anıtının Bulunuş Öyküsü”, Can Yayınları, 2008) Ali Emiri Efendi 30 altına satılan kitabın parasını borç alarak tamamlamıştır. “Divanı Lügatüt Türk”ün elyazmasının bulunuşu değişik biçimlerde anlatılır. Ali Emiri Efendi, borç bulabilmek için, sahafın üzerine kapıyı kilitler. Ola ki 30 altını tamamlayıncaya kadar sahaf daha çok veren birine satıverir. Ali Emiri Efendi’nin doğasına uyan bir davranıştır bu! Kaşgarlı Mahmut’un bu önemli sözlüğü, “Divanı Lügatüt Türk”ü düzene sokan Kilisli Rıfat olmuş, Besim Atalay tıpkıbasımını yayımlamakla yetinmemiş, 3 cilt halinde çevirisini yapmış, bir de ‘dizin’ eklemiştir. Türkçenin gücü yalnızca söz varlığının, söz değerlerinin saptanmasıyla değil, yüzyıllar boyu geçirdiği değişim, bu değşimin edebiyata, bilime yansıtılmasıyla anlam kazanır. Dil bilinci olmayanlar, bulamaç halindeki Osmanlıcanın özlemini çekenler Türkçenin gücünü anlayamaz, Dil Devrimi’yle Türkçenin karmaşık bir yapıya dönüştüSAYFA 28 ğünü öne sürerler. Oysa bir yandan yapay bir dil olan Osmanlıcanın etkisi süredursun, “Türk Dilinde Gelişme ve Sadeleşme Evreleri” (Agâh Sırrı Levend, 1949), “Genç Kalemler” eylemi ile Türkçenin özbenliğine kavuşması çalışmalarına daha önce başlanmıştı. Dil Devrimi’ne girişen Atatürk, Sadri Maksudi’nin “Türk Dili İçin” adlı kitabına yazdığı şu sözlerle, Türkçenin gücüne inananlara umut veriyor: “Milli his ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin milli ve zengin olması milli hissin inkişafında başlıca müessirdir. Türk dili, dillerin en zenginlerindendir, yeter ki bu dil şuurla işlensin. Ülkesini, yüksek istiklalini korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır.” Dil Devrimi’nin “amentü”sü saymak gerekir bu sözleri. SÖZCÜKLERDEKİ DUYGU YÜKÜ Osmanlıcadan arta kalan sözler içinde, hâlâ koruyor kendini bir hayli uzak söz. O sözlerdeki anı yükünden, duygu yükünden kurtulmak kolay değil. Karşılığı bulunmuş sözcüklerde aynı anlam derinliğini bulamayanlar eski sözlerden kopamıyor. Ziya Gökalp, “Türkçeleşmiş Türkçedir” diyor o sözlere. Özleşme Türkçesinin karşısında olanlar nesnel yaklaşım yerine duygusal yaklaşımdan yana olanlardır. Ali Püsküllüoğlu diyor ki: “Şaka bir yana, sözcüklerin böyle geçersiz yaklaşımlarla ele alınması işi çıkmaza sokar. ‘Özgürlük’te ‘hürriyet’teki duygu yükünü bulamamak, söz oyunundan ileri gidecek bir sav değildir. Sözcüklere duygu yükünü yalnızca zaman değil, kişiler de yükler çünkü. Meşrutiyet’in ‘hürriyet’i niçin Cumhuriyet’in ‘özgürlük’ü olmasın? Namık Kemal ‘hürriyet’ diyorsa, Fazıl Hüsnü Dağlarca da ‘özgürlük’ diyor. Sonuçta her iki ozanımızın da isteği, dileği, sözcüklere yükledikleri anlam bir.” (Nedir ‘Türkçeleşmiş Türkçe’?). Yeni sözcükleri dile alıştırmak yazarların, ozanların işidir. Çünkü yeni bir sözcüğü değişik bir tümce yapısında, kişilikli bir dizede yaşatabilirsiniz. Yeni bir sözcük oralardan konuşma diline bile geçebilir. Özleşme Türkçesinin karşısında olan öyle insanlar var ki, zamanla ‘vatan’ yerine ‘yurt’, ‘millet’ yerine ‘ulus’, ‘hürriyet’ yerine ‘özgürlük’ demeye alışmışlardır. Ümmetçi bir toplumun alıştığı bir dili, yeni bir toplumda kullanmak olanağı yoktur. O dil, cumhuriyetçi toplumun yeni kurumlarını anlatmaya yetmez. Değişen dilin karşısında olanlar bu yeni kurumları benimsemeyenlerdir. Onlar bilimin de, sanatın da gerisine düşmüşlerdir. Yeni kavramlara yeni karşılıklar bulmak, yeni bir yaşama biçimini yeni bir dille anlatmak gerektiğinin ayrımında değildirler. O eski yalnızlık bile, günümüzde yeni bir anlam kazanmıştır. DİL BİLİNCİ OLAN İYİ OZAN Ali Püsküllüoğlu dil bilinci olan iyi bir ozan. Bir ozan kendini dilbilim çalışmalarına verince sözlükleriyle, söz değerlerini Dilimizin yılmaz savaşçısı Ali Püsküllüoğlu. derleyen çalışmalarıyla öne çıkınca ozanlığı gölgede kalıyor. Oysa ozan olmak, dilbilime özel bir duyarlık kazandırır. Ozan ölünce her şey geride kalıyor. Geride kalan her şeyde bir anı dalgınlığı yaşıyor. Ali Püsküllüoğlu öldü (24 Haziran 2008). Oğlunun adı Anı’ydı. Ama o daha nice anıların izini sürmüştü. Bir sevi ilişkisinin anısından yola çıkalım: “Aşktır Geride Kalan”: “İnkâr etmem aşkı Ağzı bir elma tadı ağzımda Sevdiği oyuncaklar En güzeli mızıka MUSTAFA ŞERİF ONARAN Hekimköy Sitesi 20. Sok. No: 8 06800 ÜmitköyAnk. Tel.: (0312) 235 91 11 236 23 46 CUMHURİYET KİTAP SAYI 960