23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

¥ okuryazar olup olmama farkından çok, Köy Enstitüsüne gidip gitmeme farkıydı. Esat Ağayı Nâzım çoktan yanıtlamış zaten: Sen yanmasan, ben yanmasam... Yer Altında Bir Anadolu kitabında diyorsunuz ki: “Ya ölürsün Doğu köylüsünün çektiklerini çekerek ya da yaza ölmeden çıkıp insan olursun.” Sizce Doğu köylüsünün durumu bugün değişti mi? Erich Maria Remarque Garp Cephesinde Yeni Bir Şey Yok derken, aslında cephede kıyametin koptuğunu biliyordu. Ama haber sızdırmayan basınla alay ediyordu. Şimdi ben, “Şark cephesinde yeni bir şey yok” dersem gerçeği söylemiş mi olurum? Üstelik değişenler ve hareketler ileriye değil geriye dönük. Bir alamete binmiş gibiyiz, gidiş kıyamete mi? Yaşar Kemal’in annesinin yaşadığı Van’ın Ünseli köyünü anlatıyorsunuz Yer Altında Bir Anadolu’da. Yaşar Kemal’in annesi Nigar Hanım’ın bıraktığı eve Mıskal Hanım yerleşir. Onunla söyleşiniz hem güldürüyor, hem de cehaletiyle yürek sızlatıyor. Bu kadar sıcak bir bağı nasıl kurdunuz. Yazmak için bu köyü özellikle mi seçtiniz? Min gayri haddin*, soğuk bir insan sayılmam. Halkın çocuğuysanız, onun derdiyle deli oluyorsanız, o size gönlünü de ruhunu da boylu boyunca açar. Mıskal Hanımla, öküz yamalığı gibi lapa lapa yağan karı seyrederken uzun uzun dertleşmiştik. Ben konuşurken, soru sorarken elini dudağına götürüyor, gülümsüyordu. Yaşar Kemal’in anasının arkadaşıydı ve çok seviyordu Nigar Hanımı. O günlerde öğretmenlikten ayrılmıştım. Köyü Yaşar Kemal’le konuşarak seçtim. CHP HAPSE ATTI, BAYAR ÇAYA ÇAĞIRDI İlk kitabınız Bizim Köy’le önce CHP’nin ilgisini çektiniz. İktidar değişince de Demokrat Parti’nin. CHP sizi hapse attırmıştı. Dönemin yeni Cumhurbaşkanı Bayar ise sizi Çankaya Köşkü’ne çaya çağırıp ağırladı. Nedir bu çelişki? Evet, ilk kitabım iktidarda olan CHP’nin dikkatini çekti ve beni komünist diye deliğe tıktılar. Seçim arifesinde gözdağı verdiler. 14 Mayıs 1950 seçimlerinden sonra Celal Bayar, Köşke çıkınca, beni çaya çağırdı. Kendi köyüyle bizim köyü karşılaştırarak söyleştik. Ankara ile İstanbul’u karşılaştırdık. “Bir sorunun olursa doğrudan bana gel” dediği halde Bayar’ı ilk ve son görüşüm oldu. Köşk’ten ayrılmadan, o günlerde orada Fransızca çevirmeni olan Nurullah Ataç’la da söyleştik. Ataç laf arasında, “Senin tutuklanman da salıverilmen de buradan, Köşk’ten geçti” deyiverdi. Meğer, Başbakan Yardımcısı Nihat Erim, Niğde valisini ayarlayarak bana gözdağı verilmesi için bir şeyler yapmasını istemiş. Herhalde o da adalet kurumuna seslendi. Demokrat Parti’nin ilgi duyması da geçiciydi ve gösterişti. 19 Kasım 1951’de solculara verilecek cezanın artırılması için TBMM’de yapılan gizli oturum tutanakları 45 yıl sonra açıklandığında gördük ki orada Tonguç’u ve beni dillerine dolamışlar. Emperyalizmin dürtmesiyle, ağzını açanı cezalandırmanın yolunu genişletiyorlardı... Yazdığınız kitaplarla birçok ödüle sahipsiniz. Ama en önemlisi 1966 yılında Birleşmiş Milletler Eğitim ve Kültür Kuruluşu UNESCO’nun Tüm Kitaplarıyla Dünya Kültürüne Hizmet Ödülü’nü aldınız ve dünya gençliğine örnek insan seçildiniz. Devletin bundan sonra size karşı tavrı değişti mi, neler yaşadınız? Aksine, bu olaylardan sonra devlet beni Sağırlar Ortaokulu’na atadı. Yazmanın yanında konuşmam da önleniyordu. Bin bir türlü soruşturma başlattılar. Devletin tavrının değişmesi bir yana, bana karşı tutumu daha da hızlandı. Öğretmenlikten istifa ettim. Can Yücel boşuna dememiş: “Amanı da ne zor imiş burçak yolması/ Bizim memlekette adam olması.” Ne kendileri adam oluyorlar ne seni adam ediyorlar. Yapıtlarınızın birçok dile çevrildiğini biliyoruz. Bunların içinde en çok ses getireni hangileri oldu? Almanca, Fransızca, İngilizce ve İtalyanca başta olmak üzere birçok yabancı dile çevrildi kitaplarım. Almanya’da Bizim Köy ve Yirmi Yıl Sonra Bizim Köy birlikte iki yayınevi tarafından yayımlandı. Üç baskı yaptı. Fransızca Bizim Köy, Hayal ve Gerçek, Memleketin Sahipleri ve Kuru Sevda bir arada tek cilt halinde yayımlandı. Beş baskı yaptı. Dünyanın birçok yerine ulaştı. İngilizce’de Bizim Köy ile Hayal ve Gerçek tek cilt halinde yayınlandı. İki baskı yaptı. İngilizce baskının ilginç bir öyküsü var. Londra’da yayınevinin sahibi David Kessler anlatmıştı. Başbakan Menderes, Londra Büyükelçimizi, kitapları toptan satın alıp imha etmeye memur etmiş. Elçilikten yayınevine giden iki memur kitapları toptan satın alacaklarını söyleyince yayınevi sahibi sevinmiş. Neden sevindiğini sormuşlar; “Bir beş bin daha basarız” demiş. “Öyleyse almıyoruz” demişler. İktidar bu çeviri işini büyük sorun yapmış. Parti organı Zafer gazetesi başyazılarında bile bu işi ele almıştı. Zafer imzalı başyazar, sanırım Burhan Belge, kitabın İngilizce baskısının kapak resmini de yazılarına yanına koyarak öfkeli yazılar yazdı. İtalya’da, Yunanistan’da ve Macaristan’da, Fransızcadan çevirerek beş kitabı birlikte bastılar. Rusça, Bulgarca, Lehçe, İbranice, Sırpça ve Japoncada yayınlandı. En çok ses getiren Fransızca, İngilizce ve Almanca çevirileri oldu. Benim dahi bilmediğim daha birçok ülkede basıldığını söyleyenlerden biliyorum. Ucuz olduğu için sosyalist ülkelerde de çok okundu. Bunu gezilerim sırasında bizzat gördüm. O ülkelerin bazılarında Hayal ve Gerçek, Türkçe olarak aynen basıldı. Yeraltında Bir Anadolu kitabınızda diyorsunuz ki: “İhtiyaç ihtilal gibidir sıcak soğuk dinlemez, ne zaman geleceği de belli olmaz.” Sizce, Türk edebiyatının bugünkü en önemli ihtiyacı nedir? Edebiyatımızın gereksinimi, dünyaya açılabilen ve milyarlardan yana olabilen yazarlar ve yapıtlardır. Ne diyordu Sartre; “Aç bir dünyada edebiyatın işi nedir?” Yazar herkese seslenmek, herkesçe okunmak istiyorsa, açlıktan ölen milyarlardan yana olmalıdır. Bunu yapmadıkça, mutlu bir azınlığın hizmetindedir ve onun gibi sömürücüdür. ? * Haddim olmayarak. SAYFA 5 Mehmet Başaran, Talip Apaydın ve Mahmut Makal. CUMHURİYET KİTAP SAYI 948
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle