23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Değinmeler MUSTAFA ŞERİF ONARAN Nisan Ermenileri İ nsanın yeryüzünde yaşamaya başladığı ilk çağlarda sınırlar var mıydı? Daha toplu yaşamaya alışmadığı o yitik zamanlarda bile, insanoğlu, bir toprak parçasını yurt edinmiş, oraya kendince bir sınır çizmişti. Artık orası onundu. Daha ulus olma bilinci yerleşmeden, bir arada yaşama kolaylığı içinde, acımasız doğayı evcilleştiren, insan eli değen doğaya yeni bir kişilik kazandıran insanlar, emek verdikleri toprakları yurt edinme sorumluluğu duyarak sahiplenmişlerdi. bizi daha güçlü kılacağı anlayışına varamadık. O kültürleri kendi kültürümüzde özümseyerek öne çıkmak işimize geldi. Anadolu’nun doğusunda M.Ö. VI. yüzyılda Ermenilerin atası Urartu uygarlığı vardı. Ama Urartular, onun ardılı olan Ermeni devletleri bu coğrafyada bağımsız bir devlet olarak varlık gösteremedi. Göç yolları üzerindeki bu coğrafyada akıncı uluslar bu devletleri ele geçirdiler. BİR ERMENİ DEVLETİ VARSA Yeryüzündeki dillerin sayısı binlerle, ulusların sayısı yüzlerle sınırlıdır. Sırası geldiği zaman uluslar da göçüp gidiyor ama unutulan diller öyle çok ki, o dillerle birlikte nice uygarlıklar da tarihe gömülüyor. Tarihten önce var olmalarına, başka ulusların egemenliğinde yaşamalarına karşın ne Ermeniler yok oldu, ne de Ermenice. Ama onları Osmanlıların yaşattığını da unutmamak gerekir. Halil Kemal Türközü “Osmanlı ve Sovyet Belgeleriyle Ermeni Mezalimi” adındaki kitabında diyor ki: “... Yazılan veya yazdırılan propaganda mahiyetindeki Ermeni tarihlerinde ileri sürülen iddiaların aksine, Selçuklu Türkleri, Doğu Anadolu’yu Ermenilerden değil, Bizanslılardan fethetmişler, kendilerini de katliama ve sürgüne tabi tutanlar Bizanslılar olmuştur. XII. yüzyılda yaşamış olan ve en büyük Ermeni tarihçisi sayılan Urfalı Mate Nice ıssız topraklarda kurulan uygarlıklar yok oldu. Gökkubbede yankısı bile kalmayan nice seslerde, bizden önce bu topraklarda yaşayan insanların anısı vardı. Daha Anadolu’yu yurt edinmeden buralara gelen Türkler olduğunu anımsayalım. Yazıdan önceki yitik zamanları iyi bilmiyoruz. Ama bu topraklarda yükselen nice uygarlıkları tanıdık. Bir toprağı yurt edinirken o uygarlıklarla barışık olmanın bilincine vardık. Gerçekten o bilince varabildik mi? Yoksa o topraklara egemen olduğumuz zaman, başat bir kültür edinmenin üstünlüğüyle o eski kültürleri küçümsedik mi? Çok kültürlü bir coğrafyada yaşamanın os (Mattuieu d’Edesse) vakayinamesinde Ermenistan’ın Bizans’a devredilmesinden yakınarak şöyle bahsetmektedir: ‘İşte Ermeni milleti bu suretle esaret altına alındı. ... Ermenistan Greklerin elinden Türkler tarafından alındıktan sonra, Ermeniler, Romalıların bütün fenalıklarından kurtulmuş oldular’”. (DİNMEYEN ACI KAFKASYA, Gevher Aktaş Demirkaya, Karma Kitaplığı, Aralık 2007). Osmanlı devletinde “tebaayı sadıka” (İçten bağlı uyruk) diye bilinen Ermeniler; askerlikten bağışlanmış, her türlü mesleğin ustası olmuş, devlette en yüksek yerlerde görev almışlardı. Turgut Özakman’ın romanını okurken şu sözlerin altını özellikle çizdim: “Rusların kışkırtmasıyla ayaklanan Ermenilerin ‘çeteler kurarak cephe gerisini savaş alanına çevirmeleri, yüzbinlerce Türk’ün, Kürt’ün ve Ermeninin felaketine yol açacaktı’ “ (DİRİLİŞ, Çanakkale 1915, Bilgi Yayınevi, 2008). Halep’te tanıdığım Agop Boyacıyan’ın babası durumu şöyle anlatıyordu: “Biz Türklerle etle tırnak gibiydik. Bizi birbirimize düşman ettiler.” Çocukluğumuzda Kula ağzıyla söylemeyi alışkanlık edindiğimiz türküler vardı: “On ikidir şu Mansa’nın dermeni Dermencisi cavır değil Ermanı.” Ermeniler o kadar bizdendi ki, onlar, gâvurdan sayılmazdı. Ama araya ayrılıklar girince, Ermeniler, kellesi alınması istenen düşmanlara dönüştü. Oysa halklar birbirine düşman değildir. Düşmanlığı körükleyen çetecilik ruhudur. Onlar arasında bile yiğit Ermeniler vardı. Geçen yıl “Cumhuriyet KİTAP”ta “Dost Ermeniler” üzerine yazdığım bir yazıda, Nalân Tuntaş’ın dedesi Sarı Saffet’in anılarından yola çıkarak Ermeni sorunlarına da değindiğim bir romandan söz açmıştım. O romanda çete reisi Petros, adamlarından Garo’ya Türk komşularını öldürmesini emreder. Garo der ki: “Reis, ben komşumu, kötülük yapmayanı, eli kolu bağlı bir insanı öldürmem. Bana silahlı birini göster, yeter ki ulusumun düşmanı olsun, emrin başım üstüne, ama bunu benden isteme.” (ZOR YILLAR, Remzi Kitabevi, 2007). Çete reisi Petros tek kurşunla orada öldürür Garo’yu. TürkErmeni dostluğu için Garo gibi düşünen Ermenilere gerek var. SEVR GEÇERLİĞİNİ KORUYOR MU? Osmanlı Devleti “Birinci Dünya Savaşı”nda yenik düşünce “Sevr Antlaşması”nı dayattılar. Sevr’e göre Doğu’da Ermenilere bırakılan yerler vardı. Ama “Kurtuluş Savaşı”ndan başarıyla çıkan Türkler Sevr’i geçersiz kıldılar. “Ermeni Soykırımı” savını öne sürenler, Sevr’in uygulanması özlemi içinde olanlardır. Osmanlı Devleti’nin güçsüz düşmesi ile Taşnakların yaptığı kanlı ayaklanmayı anlatan Levon Ponos Dabahyan adlı bir Ermeni tarihçisidir (Sultan Abdülhamit Han ve Ermeni Meselesi, Kum Saati Yayınları). Çalışmalarını Sakarya’nın Geyve ilçesi üzerine yoğunlaştıran Namık Cihan, Kurtuluş Savaşı başlarken Ermenilerin Geyve’de yaptığı kötülükleri anlatır (GEYVE 2005). Ermeni olayları Doğu bölgesiyle sınırlı kalmamış, Kurtuluş Savaşı’yla birlikte Anadolu’nun değişik bölgelerine yayılmıştır. Görülüyor ki gelişmeler 1915 olaylarıyla sınırlı değildir. Bu olaylara yol açan çete eylemleri kanlı ayaklanmalar halinde sürüp gitmiştir. Nazilerin Yahudilere uyguladığı soykırım eyleminden sonra soykırım koşulları da saptanmış oldu. Bu koşullar arasında insanlar üzerinde deney ameliyatları yapılması da vardı. “Ermeni Soykırımı” olarak gösterilmek istenen 1915 olaylarında, insanlar üzerinde deney ameliyatları yapıldığı da öne sürülmüştür. Bu konuyu öne süren, soykırım bilimcisi olarak tanınan Vahakn N. Dadriyan diyor ki: “Başta Erzincan hastanelerinde olmak üzere, Ermenilerin kobay olarak kullanılması konusu geliyor. Yüzlerce ermeni bu deneylerle bilerek öldürülüyor.” “Cumhuriyet KİTAP”taki “Dost Ermeniler” yazımda bu bilimsel yalanı şöyle yanıtlamıştım: “Olmayana ergi yoluyla düşünmek diye bir yöntem var. Bir yanda Nazi Almanyasında deney ameliyatlarına girişen cerrahlar, öte yandan hekim bile olamayan öğrencilerin salgın hastalıklarla başa çıkamayan yetersizliği.... Bu yetersiz hekim kadrosu yüzlerce Ermeni üzerinde nasıl deney ameliyatı yapacak? Onların yüzlerce Ermeniyi ‘sünnet’ etmesi bile olanaksız.” Yalnızca bu bilimsel yalan bile “Ermeni Soykırımı” savlarını öne sürenlerin nasıl bir yanılgı içinde olduklarını göstermeye yeter. BİR YALANIN YAYGINLAŞMASI Doğu sınırında komşumuz olan, üç milyon dolayında nüfusu bulunan Ermenistan diye bir ülke var. Bunların dışında dünyaya dağılan iki Ermeni halkı daha olduğunu anımsayalım. Biri Türkiye’de yaşayan yurttaşlarımız. Onlarla yıllardır iyi ilişkiler içinde yaşıyoruz. Hiçbir sorunumuz yok. Öteki, dünyaya yayılmış olan Ermeni Diyasporası. Dünya Ermenileri de, ikinci Ermenistan oluşturacak bir yoğunluk içinde görünüyor. Ermeni Diyasporası’nın dışında kalan dünya Ermenileri “militan” çalışmalar içinde değildir. Anadolu’yu, Anadolu insanını özlüyorlar. Çıktığım yurtdışı gezilerimde bu gerçeği yakından tanıdım. Ama Ermeni Diyasporası’nın “militan” çalışmaları öylesine güçlüdür ki, ne komşumuz Ermenistan’daki Ermeniler, ne de dünyanın değişik bölgelerindeki dost Ermeniler buna karşı durabiliyor. Barışçı yaklaşım içinde olanlar Garo gibi öldürülebilir. Ermeni soykırım savlarını kışkırtmak “diaspora”nın geçim sorunu haline gelmiştir. Değişik ulusların parlamentoları gerçekleri bilmeden, kendiliğinden, soykırımı onaylamak yanlışına düşüyorlar. Yarın bu onaylamanın başka boyutları da ortaya çıkabilir. Avrupa Birliği’ne girmenin kesin koşullarından biri sayılabilir. Üstelik içimizde bu yalana inananlar da var. Peki, bu yalanın dayatılması Sevr koşullarının uygulanmasını mı gerektirecek? Doğu komşumuz Ermenistan’la dostluk ilişkileri içinde yaşamak varken birbirimize düşman mı olacağız? Diaspora Ermenistan için çalışıyor görünürken onların daha kötü duruma girmesine yol açmıyor mu? Anlamsız bir kördövüşüdür gidiyor. Kimi uluslar, soykırım karşısında olanları cezalandıracak kadar önyargılı, hukuk dışı davranışlar içindedir. Nisan ayında Diyaspora Ermenileri gene dünya kamuoyunu etkileme girişimleri içinde olacaktır. Bunlara “Nisan Ermenileri” demek gerekecek. Nisan ayı geçince bu olaylar yatışmış görünecek. Siyaset çığırtkanlığı kimi ulusların yönetim anlayışına uygun düşebilir. Bu utanç bizi değil, onları ilgilendirir. Eziklik duymadan, öfkelenmeden dostluk ilişkileri içinde olmaya bakalım. Turgut Özakman’ın sözünü de unutmayalım: “Rusların kışkırtmasıyla ayaklanan Ermenilerin ‘çeteler kurarak cephe gerisini savaş alanına çevirmeleri, yüzbinlerce Türk’ün, Kürt’ün ve Ermeninin felaketine yol açacaktı’.”? Bu sayfayla iletişim kurabilmek için dergilerinizi ve kitaplarınızı aşağıdaki adrese gönderiniz: MUSTAFA ŞERİF ONARAN Hekimköy Sitesi 20. Sok. No: 8 06800 ÜmitköyAnk. Tel.: (0312) 235 91 11 236 23 46 SAYFA 36 CUMHURİYET KİTAP SAYI 948
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle