03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Mahmut Makal’ın yapıtları yeniden okur karşısında... ‘Edebiyatımızın gereksinimi, dünyaya açılabilen yazarlar’ ti” demircilik, terzilik vb. işler sürüp giderken, duvarlar örülüp çatılar çatılırken, tarım alanları ekilip biçilirken, ülkede yayımlanan dergi ve gazeteler de didik didik ediliyor, okunuyor, tartışılıyordu. Herkesin elinde kitap ya da mandolin. Yayımlanan dergiler, enstitülülerin şiir ve yazılarıyla dolup taşıyordu. Düşünüyor, tartışıyor ve köylünün içinde bulunduğu ilkel koşullardan kurtulması için çırpınıyorlardı. Halkın üstüne çullanmış karanlığı yırtmak için donanıyorlardı. Diyebilirim ki, sözünü ettiğiniz yapıtlar, enstitülerdeki olumlu eğitimden düşüncelerden çıkmıştır. Cumhuriyetin sulandırılmamış döneminin yapıtlarıdır... EDEBİYATIMIZA TAZE KAN Köy Enstitülü yazarlar kendi çevrelerini anlattılar genellikle. Anlattıklarıyla da edebiyatımızın coğrafyasını genişlettiler. Fakir Baykurt Göller Bölgesi’ni, Dursun Akçam Doğu’yu, Mehmet Başaran Trakya’yı ve “Zeytin Ülkesi”ni, Talip Apaydın ve siz İç Anadolu bölgesini yazdınız. Bu örnekleri çoğaltabiliriz. Sizce bu kuşağı Türk edebiyatında unutulmaz kılan nedir? Onların kişiliklerini oluşturan köy yaşamı ve Köy Enstitüsü eğitimidir. Enstitülerde, köklü bir okuma, düşünme, konuşma ve eleştirme alışkanlığı edinmeleridir. Enstitüleri kuran ve orada çalışan eğitmenlerin, altı yüzyıl baskı altında tutulmuş ve susturulmuş bir halkın çocuklarına verilecek eğitimin, onların beynindeki ve dilindeki baskının kaldırılmasını, sanki ana erek olarak almışlardı. Bu kuşağın içinden çıkan yazarlar da dahil, en önemli özellikleri halktan ayrı düşmemeleridir. Yazar olanlarınsa, kalemlerini korkusuzca halktan yana kullanmalarıdır. Yapıtlarının özellikleri, halkın yalın diliyle yazılması ve köyün dilinin edebiyata girmesini sağlamaları, dünya edebiyatını özümsemiş ve çağcıl bir dünya görüşüne ulaşmış olmalarıdır. Onların yapıtlarıyla köylümüz, kendi diliyle, kendi gerçeğiyle edebiyatımıza, hatta dünya edebiyatına girmiştir. İçten ve dıştan da iyi not almışlardır doğrusu. Hasan Âli Yücel bu durumu şöyle özetler: “Edebiyata kendi giren köylü.” Bütün bunlara karşın şair ve yazar iki edebiyatçımız, “Enstitülü yazarlar edebiyatımızı felç et Mahmut Makal’ın ilk kitabı Bizim Köy, 1950 yılında yayımlandığında yer yerinden oynadı. Yazar, iktidar tarafından tutuklandı. Salıverildikten sonra seçimlerin galibi dönemin Cumhurbaşkanı Bayar’la Köşk’te çay içti. UNESCO Makal’ı dünya gençliğine örnek insan seçerken devlet onu sağırlar okuluna atayıp konuşmasını da engelleyerek ödüllendirdi. Tüm kitaplarıyla “Dünya Kültürüne Hizmet Ödülü” aldı. Eserleri tam 18 dile çevrildi ve yaklaşık 40 ülkede okundu. Literatür Yayıncılık, Köy Enstitülü yazarlar Fakir Baykurt ve Talip Apaydın’dan sonra “Unuttuklarımızı Hatırlamak İçin...” sloganıyla Mahmut Makal’ın yapıtlarını da okuyucuyla yeniden buluşturuyor. Makal’la yapıtlarını konuştuk… Ë Rozerin BOLLUK ürk edebiyatı yıllarca Anadolu gerçeğini görmezden geldi. Anadolu’nun hayatı, çırpınışları, dertleri, kavgaları, ümitleri halk âşıklarının şiirlerinde dile gelebildi ancak. Nabizade Nâzım’ın Karabibik’i ilk köy romanı sayılsa da, bundan sonra uzun bir süre Anadolu, edebiyatçılar tarafından unutuldu. Sizin kuşağınızın bu alanda bu kadar önemli yapıtlar vermesinin nedeni nedir sizce? Nabizade Nâzım’ın yapıtı 1890’da yayımlandığına göre neredeyse 120 yıllık bir geçmişi var. Ebubekir Hazım Tepeyran’ın Küçük Paşa’sı 1910 doğumlu olduğuna göre yüz yaşında sayılır. Refik Halid Karay’ın 1919 doğumlu Memleket Hikâyeleri ise doksan yaşında sayılır. Bir de Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun SAYFA 4 T Yaban’ı var, 1932 doğumlu. Seksen yaşında sayılır. Matbaanın geç gelişi, Arap harflerinin ve dilinin egemenliği, halkın eğitimsizliği yazar yetişmesini yapıt üretilmesini engelleyen öğelerdi. O yüzden, Anadolu halkının, köylüsünün diyelim, yaşamına ilişkin düzeyli yapıt sayısı bir elin parmakları kadar. Sorunuzu yanıtlayabilmek için Köy Enstitüleri gerçeğine kısaca değinmeliyim: 2. Kurtuluş Savaşı dediğimiz, 1935’lerde başlayan eğitim seferberliğinin doğurduğu Köy Enstitülerinin yöntemi, özgür ve anlamlı bir eğitimdi: İş eğitimi. O yıllarda dünya klasiklerinin çevrilmesi de bir kültür ve edebiyat seferberliğiydi. İş eğitimiyle okuma eğitimi, sanat eğitimiyle birleşiyordu. Yani kültür, işe dolanıyordu. Bu Eğitim Enstitülülerin yapıtlarını nasıl etkiledi? Bu eğitim sitelerinde marangozluk, diyebilmişlerdir. Oysa, Enstitülü yazarların edebiyatımıza taze kan kattıklarını dünya alem biliyor. Siz bir Köy Enstitülüsünüz. Köy Enstitülerinin ömrü kısa oldu. Enstitülerin kapanmasında yalnız toprak ağaları etkili olmadı. CHP’nin tutumunun da bunda etkisi oldu mu sizce? Köy Enstitülerini UNESCO dünya ülkelerine salık verirken, emperyalizmin Türkiye’ye uzandığı 1945’lerde bizimkiler kapatmayı düşündüler. 1946’da kurulan hükümetin başkanı Recep Peker ile Eğitim Bakanı Reşat Şemsettin Sirer, hükümet programına şöyle yazdılar: “Köy Enstitüleri millileştirilecek.” Oysa en milli kurumumuzdu. Geçenlerde Bertan Onaran, Cumhuriyet’te belgeledi: 1948’de Amerikalılardan ve Türklerden oluşan bir kurul, Köy Enstitüleri’nin kapatılmasına karar vermiş. Önce programları değiştirildi, 1954’te de yasa ile kapatıldı. Kapanmaları için Başbakan Adnan Menderes’le pazarlık eden toprak ağalarının başında Kinyas Kartal ve Emin Sazak gelir. Doğan Avcıoğlu ne diyordu: “Toprak reformu gibi Köy Enstitüleri de, aşağıdan henüz hissedilir bir tepki gelmeden, Kurtuluş Savaşı’nın milliyetçidevrimci kadrosunun, güçlü hâkim sınıflar aleyhine giriştikleri şerefli bir devrim hareketidir. İnönü ve etrafındaki milliyetçidevrimci kadro, Milli Şef’in ‘Türk milletine bırakacağım iki eserden biri’ demesine rağmen, bu konuda da yenik düşmüştür.” Bizim Köy’ü yazdığınızda daha 1819 yaşlarındaydınız. O yaşta önemli bir başarıya imza attınız. Bundan sonra gelecek hapislikleri, sürgünleri tahmin ediyor muydunuz? Türkiye’de böyle şeylerin olağan bir durum olduğunu okuduklarımdan, duyduklarımdan biliyordum. Herhalde benim hatırımı sayacak değillerdi. Ama korkunun ecele faydası yoktu. Böyle şeyler olabilir diye, düşünmekten, yazmaktan vazgeçilmez. Bir hapishane arkadaşım vardı, Sinasa köyünden Esat Ağa. Kırk yıl değirmencilik yapmış, saçlarını, sakalı değirmende ağartmış. Diyordu ki Bana: “Elin üç keçisi beş oğlağı seni neden ilgilendirdi. Öküz yerine sabana eşek koşmuşlar, isterse kedi koşsunlar.” Esat Ağa okumamış. Aramızdaki fark, ¥ CUMHURİYET KİTAP SAYI 948
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle