23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Jean Webster’dan ‘Sevgili Düşmanım’ Mektup türünde bir roman İnsanın kendini gerçekleştirmesinin yolunun hem kendini hem de dış dünyayı keşfetmesinden geçtiği söylenir. Öyledir gerçekten. Ucundan üstünkörü tutarak değil, tutkuyla, aşkla, coşkuyla girişilen bu keşif çabasında kişi her gün ‘bir tuğla daha yükselir, bir kat daha artar’. Verili koşulları olduğu gibi benimseyen bir kimsenin ‘insan olmanın’ gereklerini yerine getirdiği söylenebilir mi? Aslolan dünyayı değiştirmekse, bulunulan her ortamda bunun yolunu yordamını aramak gerekir, bilinçle ve uygun araçlarla. Genç yaşta ölen Amerikalı yazar Jean Webster’ın yazdığı son roman olan Sevgili Düşmanım da (Dear Enemy, 1915) bir kendini gerçekleştirme öyküsüdür bir bakıma. Yazarın bir önceki romanı Uzun Bacaklı Baba’da da aynı temayı görmek mümkündür. Ë İbrahim YILDIZ zun Bacaklı Baba’da (DaddyLongLegs, 1912) ABD’nin gözden ırak bir köşesinde bulunan John Grier Yetimler Yurdu’nda büyümüş kimsesiz bir genç kız olan Jerusha Abbott’un (adını daha sonra değiştirip Judy yapacaktır) yurt mütevelli heyeti üyelerinden birinin yardımıyla koleje gitmesini, bu vesileyle önüne açılan yeni dünyayı doymak bilmez bir merak, iştah ve hevesle didiklemeye, kurcalamaya, öğrenmeye başlamasına tanık oluruz. Judy, gerçek adını ve kimliğini bilmediğimiz, romanın sonuna dek de öğrenemediğimiz Bay Smith’e yazdığı mektuplarda sık sık, kolejdeki en yakın arkadaşından, Sallie McBride’dan söz eder. (Birbirlerinin ‘ruh ikizi’ olan Judy ve Sallie gerçekte Webster’ın ta kendisidir bize göre.) Koleji bitirdikten sonra John Grier’e yönetici olarak geri dönmeyi ve orayı tepeden tırnağa değiştirmeyi düşünmektedir. Ancak bu planını ileride kendisi değil, can dostu Sallie McBride gerçekleştirecektir. Sevgili Düşmanım yıllar sonra John Grier Yetimler Yurdu’nun yönetiminde çok etkili bir konuma gelen Judy ile kocasının Sallie’yi yurt müdürlüğüne atamasıyla başlar. Sevgili Düşmanım’ın Uzun Bacaklı Baba’nın devamı sayılagelmesinin nedeni belki de budur. Her iki yapıtın da mektup türünde olması (Judy sadece Bay Smith’e yazarken, Sallie farklı kişilere yazar), aynı mekân ve kişilerden her iki yapıtta da sıkça söz edilmesi bu kaSAYFA 8 U nıya katkıda bulunan öğelerdendir (ve tabii ki her iki anlatıcının da dünyaya muzip gözlerle bakması da). Ancak Uzun Bacaklı Baba, daha çok bir gençlik/ilkgençlik romanıdır; Sevgili Düşmanım’ı bu kategoriye sokmak zordur. Hali vakti yerinde, üstorta sınıftan bir ailenin kızıdır Sallie. Yurt müdiresi olmayı kabul etmeden önce yaşam çizgisini belirlemiştir aslında, geleceği parlak genç bir politikacıyla evlilikle sonuçlanacakmış gibi gözüken bir gönül ilişkisi içerisindedir. Ancak yüzden fazla yetim çocuğun sorumluluğunu üstlenmesiyle birlikte Sallie’nin de ‘hayatla imtihanı’ başlar. Yurdun ve çocukların durumu onu dehşete düşürür. Işıksız, havasız, iç karartıcı, donuk, ruhsuz bir bina (hele de binanın her köşesine sinen o korkunç koku) ve gene donuk, ruhsuz, cansız, Jean Webster mutsuz çocuklar… Kökleşmiş, kemikleşmiş yönetim anlayışını, köhnemiş çocuk yetiştirme düzenini bir kalemde değiştirmek kolay iş değildir. Yurda geldiğinin daha ikinci günü gördüğü manzara yüreğini burkar Sallie’nin: Oyun odasını havalandırmak için çocukları dışarı çıkartır. Güneşin karlar üzerinde parıldadığı, soğuk ama güzel bir gündür: “Bahçede giysileri içinde iyice büzüşüp sıralandılar, içeri girmelerine izin verilene dek sabırla beklediler. Bu arada içlerinden koşan, bağıran, karda kayan ya da kartopu oynayan tek bir kimse bile çıkmadı. Düşünebiliyor musun? Bu çocuklar oyun oynamasını bile bilmiyor.” (s. 12) Kurumsal bir dönüşümü gerçekleştirmek her şeyden önce bir ekip işidir. Bunun bilincinde olan Sallie kendine yardımcı olacak bir takım oluşturmanın peşine düşer. Gelgelelim, gene ilk günden kurum çalışanlarından kimileriyle çatışmaya girer. Bunların başındaysa yurt doktoru Robin MacRae gelmektedir (Robin’den ilk önceleri nefret eden Sallie, zamanla onun kurum için ne denli önemli biri olduğunu anlar, doktor tam bir görev adamıdır çünkü ve ileride gerçekleştireceği değişikliklerde doktor en büyük yardımcısı olacaktır). BİR ŞEYLER ÜRETMEK... Böylelikle kurum içerisinde hummalı bir çalışma başlar. Yemekhane, yatakhaneler, oyun odaları, banyolar baştan ayağa yenilenir. Mavi üniformaları içinde birbirinden ayırt edilemez haldeki çocukların bu durumuna son verilir, her birine güzel giysiler dikilir. Artık çocukları ferah bir oyun odası, güzel elbiseler, banyolar, iyi yemekler, temiz hava, oyunlar, eğlenceler, dondurma ve öpücükler beklemektedir. (s. 60) Mutluluğun yolu bilerek, isteyerek, severek ve ortaklaşa bir şeyler üretmekten geçiyorsa eğer, John Grier Yurdu’nda bunun en güzel örnekleri verilir. Yaşı büyük kızlar biçki dikiş işine girerken, oğlanlar yurdun etrafındaki arazide kamp kurarak sebze yetiştirmeye başlarlar: “Çocukların özgüvenlerini kazanıp inisiyatif geliştirmelerini çok istiyorum; bu iki nitelikten de resmen yoksunlar.” (s. 85) En önemli sorun budur: Yetim çocukların hayata karşı baştan yenik tutumlarına bir son vermek, bunun bir şekilde ortadan kaldırılması gerekmektedir: “İnisiyatif, sorumluluk, merak, yaratıcılık, kavgacılık… ah, Tanrım! Keşke doktorun elinde tüm bu erdemleri içeren bir serum olsa … onu yetimlerin dolaşım sistemine enjekte edebilirdik.” (s. 111) rıp kucağıma alıyorum. Ama sonra, omzunun üstünden öbür sahipsiz yavrucakları görüyor, o 113 çocuğun hepsini de kollarıma alıp sevmek, onları mutlu kılmak istiyorum. Çocukların yanında çalışmak ipnotik bir etki yaratıyor. İşi bırakıp gitmek için ne denli çabalasan da sonunda yenik düşüyorsun.” (s. 154) Çocukların yüzünü ışıtacak, onlara yaşama sevinci katacak hiçbir şeyden imtina etmez Sallie: onları uçurtma uçurmaya götürür, yatakhanedeki yastık kavgasını “ağzı kulaklarında” seyreder, çocukların doğayı (özellikle hayvanları) daha yakından tanımalarını sağlar… SARMALIN ÖBÜR YANI Kitabın ikili sarmalı andıran tematik yapısının diğer öğesini kadın sorunu oluşturmaktadır. Sallie, romanın sonlarına doğru, genç politikacı Gordon’la olan ilişkisinde kendisini ne gibi bir geleceğin beklediğini apaçık görür: Kocasının, yanında gururla taşıdığı nadide bir çiçek olacaktır sadece; bağımsız bir birey değil, kocasının kimliğiyle varolan “dekoratif” bir öğe: “Sosyal başarılarım var. Güzel giyiniyorum. Alımlıyım. Bir politikacıya ideal bir eş olurum: Gordon bunun için seviyor beni.” (s. 250) Bu bağlamda Webster’ın evlilik konusunda zamanına göre son derece cesur düşüncelere sahip olduğunu belirtmeden geçmeyelim. Sallie’nin, eski okul arkadaşı Helen’dan söz eden şu satırları okuyalım bir: “Boşanması bildik nedenlerden dolayı değil; düpedüz yürümeyen bir evlilikmiş bu. Kocasıyla aralarında dostluk yokmuş. Kocası kadın olsaymış yarım saatini bile onunla konuşmaya ayırmazmış. Kendisi kadın olmayıp da erkek olsaymış, kocası sadece, ‘Seni gördüğüme sevindim. Nasılsın?’ falan dermiş. Ve öyleyken, EVLENMİŞLER. Şu seks işinin insanları körleştirmesi ne korkunç, değil mi?” (s. 204) Sallie, evliliği, olması gereken güzel, sıradan bir kurum olarak görse de, onun kişinin özgürlüğünü korkunç derecede sınırlayan bir kurum olduğunu düşünür: “Evlendikten sonra yaşamında serüven duygusu diye bir şey kalmıyor. Bir köşede karşına çıkıp seni şaşırtacak hiçbir romantik olasılık yok artık” (s. 202). Sevgili Düşmanım, Sallie’nin mektuplarında dile getirdiği kimi düşünceler ve tartışmalar eskimiş bulunsa da, aydınlık/duru bir roman. Ta yıllar öncesinden bir gerçeği hatırlatıyor bize, şimdilerde pek bir küçümsenen: Edebiyatın toplumsal bir kaygı/işlev taşıması gerektiğini… (Webster’ın son iki romanı da ABD’deki yetimhanelerin kurumsal bir iyileştirmeye tâbi tutulmasında uyarıcı bir rol oynamıştır.) Olan biteni kendine dert edinen, içindeki ateşi okura da aktarabilen yazarlar arasında yer alıyor Webster. Sonlara doğru soluk soluğa bir tempo kazanan kitabı okuyup bitirdikten sonra yüzünüz ışıyacak, bundan eminim. ? Sevgili Düşmanım/ Jean Webster / Çeviren: İbrahim Yıldız / Notos Kitap/ 262 s. Uzun Bacaklı Baba/ Jean Webster/ Çeviren: Lütfiye Ekiz/ Ütopya Yayınları/ 186 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI 973 Birdenbire altına girdiği bu ağır sorumluluğun altında kimileyin ezildiğini hissetse de, artık çocuklardan kopamayacağını anlar Sallie. Onlara duyduğu derin sevgi bundan sonraki yaşamına yön veren en temel güdü olacaktır. Bazı geceler yurttan kaçıp gitme düşüncesi beynini kemirse de sabah her şey bambaşka bir çehreye bürünmektedir: “Koridora çıktığımdaysa görüntüleri insanın içini burkan bu yavrucaklardan biri koşup önüme dikiliyor, yumuk eliyle çekine çekine elimden tutuyor, kollarıma alıp biraz okşayayım diye gözlerini kaldırıp sessizce bana bakıyor. Onu kaldı
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle