Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
¥ bir araç değil, insanoğlunun karşı karşıya kaldığı tehlikelerin sonucu kullanmak zorunda kalacağı bir silahtır. Gene şiddet ve kötülük yöneticinin aşağılık ihtiraslarına, küçük hesaplarına alet olmamalı ancak devletin kalıcılığı için gerekli olduğunda başvurulmalıdır. Nereden bakarsanız bakın, iş dönüp dolaşıp devlete geliyor. Yoksa bizim buralarda inanıldığı gibi kişisel çıkarları için başvurulacak her yol yazarın gözünde hiçbir zaman “mubah” olmamıştır. Hükümdar’ın ahlaksal ve etik ağırlığı bu anlayışta yatar. Sanıyorum, böylesine yurtsever ve bağımsızlık düşkünü bir yazarı bu biçimde gözden düşürmeye kalkmak, onun almış olduğu eğitime, görgüsüne ve bilgisine büyük haksızlık olur. Kimilerine göre Machiavelli, Hükümdar’da “betimler”; Konuşmalar’da “öne koyar”. “Erdem”, Hükümdar’da “yaradılışından” olan bir nitelikken, Konuşmalar’da “yasalarla sağlanan bir siyasal eğitimin ürünüdür”. “Yazgı” ile insan ilişkisi konusunda tıpkı Hükümdar’daki yaklaşımı sergiler burada da. Ne ki, insan karakterinin her koşula kolaylıkla uyamayacağı gerçeğinden kalkarak cumhuriyet yönetiminin birden fazla kişinin katılımıyla gerçekleşen bir yönetim biçimi olması nedeniyle yazgıya da rahatlıkla karşı durulabileceğini belirtir. Konuşmalar, belirli bir düzen içinde geliştirilmiş kuramsal bir kitap sayılmaz; birbirinden farklı konuları gündeme getirir; olaylar arasında herhangi bir ilişki yoktur. Yazarın yaptığı, her olayı tek başına yorumlayan irdelemeler üretmek ve güncele örnek olarak göstermektir. Hükümdar’da olduğu gibi kişisel siyasal deneyimlerini çıkış noktası alarak siyasal yaşamdaki çelişkileri, güç gösterilerini ve tarihsel gerçekliği sergilemektir. Konuşmalar, yazarın niyetinde on kitap olarak belirmişse de ancak üç kitabı yazabilmiştir. Machiavelli, Hükümdar’ı sürgündeyken yazar. En önemli yapıtı olarak bilinen ve ününün o kitaba dayalı olduğu söylenen bir yapıttır. Elimizdeki ilk çevirisi 1917’de yapılmıştır. İlginçtir ki Dante de İlahi Komedya’yı sürgünde yazmıştır ve o da ününü bu yapıtına borçludur. İkisi de Floransalıdır. İkisi de siyasal çatışmalara adları karıştığı için sürgüne yollanmıştır. İkisi de yoksulluk içinde ölmüştür. Dante’nin, Convivio (Davet) adlı yapıtındaki bir yazı (Sürgün) yazarın ne denli yoksul bir yaşam sürdürdüğünü ve kendisinin bundan utanç duyduğunu; ayrıca insanların gözünden düşeceğini ve yapıtlarının, bu perişan durumundan ötürü gerçek değeriyle görülemeyeceğini yazar. Machiavelli’nin sürgünden yazdığı mektuba (Francesco Vettori’ye Mektup) çok benzemektedir. Ne ki Machiavelli’nin gömütü Floransa’dadır; Dante’ninki Ravenna’da. Floransa sanki onun ölüsünden bile rahatsız olmuştur. Ama Floransalılar, Santa Croce kilisesinde bir boş lahiti öteki büyüklerinin gömütü yanına koyarak günah çıkarmışlardır. Hükümdar’ın temel örgelerinden biri, erdemyazgı ilişkisidir. XXV. bölümde ayrıntılı biçimde üstünde durur. Bu konuda insana düşenin yüzde elli olduğunu; geri kalanın da yazgıya düştüğünü yazar. Yazgıyı bir ırmağa benzetir. İnsanların önlem alması gerektiğini; tersine, taştığı zaman artık önüne geçilemeyeceğini yazar. Yazgının önüne geçecek olan erdemdir. Dahası, insan, erdemiyle yazgının olumsuz işlevinin önünü kesebilir, ama bir yere kadar. Machiavelli, San Casciano’da sürgündeyken çok büyük bir karamsarlık yaşar ve bu sürgün SAYFA 16 yaşamını yazgısızlığına bağlar. Tüm suç yazgısınındır. Erdemiyle yazgısına karşı koyamamış olmasından ötürü yılgındır. Saraylarda olması gerekirken, köylük yerde köylülerle zaman öldürmekten kızgındır. Öfkesini Vettori’ye yazdığı mektupta şöyle dile getirir: “Karayazgım rahatlasın istiyorum. Beni böyle bayağı insanlarla düşüp kalkmaya zorladığı için. Sonunda yüzünün kızarıp kızarmayacağını görmek dileğimdir.” Erdem, Machiavelli’nin insancı anlayışında kişisel beceri anlamına da gelmektedir. Erdemin tek ereği vardır. Ülke bütünlüğüyle özdeş devlet kavramıdır. TARİH BİLİNCİ Tarih bilincinin Machiavelli için ne denli önemli olduğunu bu iki önemli yapıtını incelerken gördük. Değerlendirmelerinde nerdeyse adım adım tarihi izlediği ve tarihsel olaylardan, kişilerden somut örnekler verdiğini gördük. Ne ki bu yapıtlarında başat konu siyasaydı. Oysa bu kez temel konu olarak tarihi baş köşeye oturtmuş ve tarih nasıl yazılmalıdır, der gibi bir tarih kitabı yazmış ve adına da Istorie fiorentine (Floransa Tarihi) demiştir. Machiavelli, ortaçağda yazılmış ve tarihsel süreci Tanrı’nın takdirine bırakan tarih ve “günce” niteliğindeki tarih kitaplarının ve humaniz sel süreci boyunca yaşamış olduğu inişçıkışları resmi değil, tam tersine bir tarihçi gözüyle irdelerken kentine olan tutkusu, onu, olanbitene eleştirel bakmaya zorlamıştır. Ne ki, bu eleştiri bizim anladığımız anlamda bir eleştiri değil, olayların siyasal içeriğinden kalkarak kendi anlayışıyla bağdaşmayan yanlarına dönük polemik unsurlar taşıyan bir yaklaşımdır. Tarih kitabı olayların rasgele anlatımı değildir. Olsa olsa olayların mantıklı ve birbirine bağımlı bir serüveninin yazıya dökülmesidir. Ancak bu yazı felsefenin ışığında yol alan bir anlatımın ürünü olmalıdır. Bu serüvene sevabıyla, günahıyla herkes dahildir. Machiavelli olaylara sahip olduğu sezgi gücü ve nüfuz etme yetisiyle girmesini bilen bir tarihçi olarak kitabının canlı ve sıcak bir yapıt olmasını sağlamış ve geçmişte kalan olayları sıralayan bir kitap değil, bir “yaşam kitabı” yaratmıştır. İnsanlara gelecekte oluşturacakları tarihleri için rehberlik edecek bir kitap yazmıştır. Floransa Tarihi’nde yazar, insan yaşamının iyiyle kötü çatışması üzerine kurulu olduğunun ve öyle kalacağı yor muyum? Ne dersiniz? Bana siz söyleyin”. ‘SAVAŞ SANATI ÜSTÜNE’ Dell’arte della guerra (Savaş Sanatı Üstüne) Machiavelli’nin bir başka kitabı. Yedi kitaptan oluşur. Askerlikle ilgili sorunları tartışır ve tartışma, Fabrizio Colonna gibi günün ünlü komutanları ve Cosimo Rucellai gibi dostlarıyla yaptığı söyleşiler biçimindedir. İki önemli kitabını çağrıştırır konuların yeni baştan ele alınması gibi benzerliklerle dolu olmasına karşın kuramsal sıkıcılıklarından uzaklaşmış ve bir ölçüde yazınsal nitelik kazanmış olmasından ötürü özgün yanının olduğu söylenebilir. 1520’de Mandragola’yı (Adamotu) yazdı. Machiavelli bu yapıtıyla ünlendi. Siyasal içerikli yapıtlarıyla ki bazıları ölümünden sonra yayımlandı, tanınamazdı. Kendisi de kitabın Giriş yazısında şöyle demiştir: “Çok ünü olan bir yazar değilim.” Ama bu tiyatro yapıtının ardından aranılan bir yazar olduğu kuşku götürmez. Oyun bir güldürüdür. Lucrezia genç ve güzel bir kadındır. Yaşlı Nicia ile evlidir ama çocukları yoktur. Çocuk düşkünü Nicia çocuk sahibi olmak ister ve bu nedenle her yola başvurur. Callimaco küçük bir kentsoyludur. Lucrezia’ya göz koymuş ve ele geçirmek istemektedir. Callimaco kendini bir doktor olarak tanıtır ve Lucrezia’nın sözde kısırlığına çare bulacağını söyler. Bu aşamada sahneye adamotu çıkar. Kısırlığı gidermek için adamotu şerbeti çok etkindir. Kadın onu içecektir ve cinsel ilişkide bulunacaktır. Ne ki cinsel ilişkide bulunduğu kişi ilişkiden sonra ölecektir. Tüm bu düzmece öyküye Nicia inanır, Lucrezia kocasını kırmamak için bir başka erkekle yatmaya katlanır. Ne ki, bu erkek kılık değiştirmiş Callimaco’dur. Oyun, kökenini, komün uygarlığında bulan ve bir toplumsal katman olarak kendini duyurmaya başlayan kentsoylu sınıfın, soylular karşısındaki toplumcu tavrının tiyatroya yansıması olarak değerlendirilebilir. Soyluların toplum içindeki yerine alayımsı bir yaklaşım içinde değinilmekte ve güldürü öğesini kullanarak olay örgüsünü yumuşatmak istemektedir. Carlo Goldoni’nin kentsoylu tiyatrosunun öncüsünü başka yerlerde aramamak gerektiğini Machiavelli, bizzat kendisini işaret ederek gösteriyor. Ama onun da öncüleri Plauto ve Terenzio olabilir; daha yakın öncüsü de Boccaccio’dur. ? Not: Bu yazı Hükümdar’ın İş Bankası Yayınları’ndan çıkan çevirisinin Giriş yazısından alınmıştır. Machiavelli, Hükümdar’ı sürgündeyken yazar. En önemli yapıtı olarak bilinen ve ününün o kitaba dayalı olduğu söylenen bir yapıttır. Elimizdeki ilk çevirisi 1917’de yapılmıştır. İlginçtir ki Dante de İlahi Komedya’yı sürgünde yazmıştır ve o da ününü bu yapıtına borçludur. manın “resmi dilli, yüceltici” tarih anlayışının tersine olaylara ve kişilere nesnel bir gözle bakan bir kitap yazmayı yeğlemiştir ve öyle de yapmıştır. Bu kitap, İtalya’da organik bir bütünlük ve anlatım içinde ilk kez yazılan ve olayları birbiriyle olan ilişkileri bağlamında anlatan ve gene nedensonuç ilişkisi içinde ele alan bir tarih kitabıdır. Oysa bu kitabı yazmak için bizzat iktidar tarafından görevlendirilmişti. İktidarın (Medici ailesi) yazardan istediği “araştırmaya dayalı özgün” bir çalışma değil, “var olan kaynaklara dayanarak kentin başarılarını ve saygınlığını sergileyecek” yorumlar içeren bir kitaptı. Bir ölçüde “resmi tarih” özelliğini taşıyan bir kitap olmalıydı. Machiavelli’nin mizacı, kişiliği böylesi güdümlü bir görevi yerine getirmeyi reddetmiş ve deyim yerindeyse yazar “bildiğini okumuştur”. Gerçek ne ise onu yazmaya çalışmıştır. Kentin tarihsel süreci içinde inişçıkışlarının altını çizmiş ve nedenlerini çözümlemeye çalışmıştır. Oysa “Orti Oricellari” (Oricellari Bağları Rucellai Sarayı’nın Bahçeleri) grubundan dostları yoksul bir yaşam içinde kıvranan yazarı birkaç kuruş kazansın ve Floransa Cumhuriyeti’ne yararı dokunsun diye o zamanki Papa X. Leone’ye (ki o da Medici ailesinden dede Lorenzo il Magnifico’nun oğluydu ve adı da Giovanni idi) Cumhuriyet’in tarihçisi olması için önermişlerdi. Tarihçilik görevini üstlenmişti ama iktidarın beklediği resmi tarihçiliği benimsemediği gibi Floransa’nın tarihnın bir kez daha altını çizerken, bu işleyişin yaşamın yasasına dayalı olduğunu ve bu işleyişte insanoğlunun “oyuncu” değil, “yazar” işlevi gördüğünü belirler. Floransa Tarihi, ulusal dilde yazılan ve modern tarih anlayışına temel hazırlayan bir kitaptır. En önemli kanıtı da, nesnel bakışına örnek olması açısından, Floransa tarihinin en dramatik zamanlarından biri olarak cumhuriyetten sonra monarşiyi getirmiş olduğu için Medici dönemini en eleştirel bakılması gereken dönem olarak göstermesidir. Doğrudan doğruya bakmamış olabilir. Dolaylı yoldan, konuşturduğu kişilerinin ağzından getirmiş olduğu eleştiriler, bireysel doyumsuzluğunun değil, ülke sorunları karşısındaki duyarlılığının ürünüdür. Bu yaklaşımında, vicdansal sorumluluğunun ve insancı yaklaşımının neden olduğu öfke ve kızgınlığının da payı vardır doğal olarak. Ayrıca böylesi bir zamanda bir tarafa itilmiş olmasının, tam da önemli görevlerde bulunması gerekirken ancak bir tarih yazıcılığıyla yetinmek zorunda kalmış olmasının yarattığı burukluğun da payını aramak gerek. Ne ki tüm duygusal ve entelektüel ihtiraslarının ürünü sayılabilecek yaklaşımlarından kabına sığmaz kişiliğiyle kurtulmasını bilen yazar, doğru yolu gösteren alterego’suyla birebir bir dayanışma içine girmiştir. Sanırım Machiavelli, kurtuluşunu bu yolla bulmuştur. Guicciardini’ye yazdığı bir mektupta şunu söyler: “Çok mu gidiyorum şeylerin üstüne; ya çok yüceltiyor ya da çok alçaltı Kaynakça : Niccolo Machiavelli, Il Principe, a cura di Luigi Russo, Sansoni, Firenze, 1967 Niccolo Machiavelli, Il Principe, a cura di Giorgio Inglese, con un saggio di Federico Chabod Einaudi, Torino, 1995 Niccolo Machiavelli, Il Principe, con un saggio di Vittore Branca, Oscar Mondadori, Milano, 1994 Alessandro Guetta, Invito alla lettura di Machiavelli, Mursia, Mario Pazzaglia, Antologia della letteratura italiana, Zanicelli Editore, Bologna, 1972, vol. 2. Emilio Cecchi (a cura) Storia della lett. Italiana, Garzanti, 1966, vol. quarto CUMHURİYET KİTAP SAYI 973