Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
“Türkiye’nin Kentleri” Adım adım Türkiye Dizinin adı, Türkiye’nin Kentleri. Heyamola Yayınları’nın başlattığı, daha şimdiden sekiz kitaba ulaşan bir girişimin adı bu. Son yıllarda aydınlar arasında kent olgusu fazlaca ele alınmaya, tartışılmaya başlandı. Kentlerin kuruluşu, geçirdikleri tarihsel, kültürel, siyasal ve ekonomik evreler irdeleniyor, tarihi dokuları koruyacak çözümler üretilmeye çalışılıyor. Yok olmaya yüz tutmuş eski evler, sokaklar, çarşılar, hanlar, hamamlar, kaleler, meydanlar... bir bir gözden geçiriliyor ve yeniden hayata kazandırılıyor. Böylece günümüzle kentin geçmişi arasındaki kopukluğun giderilmesine doğru ciddi adımlar atılıyor. Ë Gültekin EMRE eyamola Yayınları, her kenti edebiyatçı bir kadın ve bir erkek yazara, şaire yazdırarak heyecanlandırıcı bir projeye imza atmış. Yayımlanan kitapları bir anımsatalım önce: Eray Canberk ve Rüknü Özkök’ün hazırladığı Ömür Biter İstanbul Bitmez (2. baskı, 2007) kitabı soru yanıt, daha doğrusu söyleşi biçiminde kenti tepeden tırnağa mercek altına alıyor. Kısa zamanda ilgi odağı olan bu ilginç kitap, çelişkilerle yüklü kentin Atın Kapısı’yla Zindan Kapı’sı arasında gidip gelen yaşamına kucak açıyor. Öyle ki, bu kentte, “karı dırdırından” ölen adamın mezarına da rastlanır “kocasının ölümü üzerine duyduğu üzüntüden ölen” kadının kabrine de. İstanbul bir tanedir yeryüzünde ve seçkin bir yeri vardır metropoller arasında, hele Avrupa’yla Asya arasınEray Canberk daki köprü haliyle ama “birçok adı, birçok öyküsü” olduğu da gerçektir. İşte sorularla ilerleyen kitabın içinden ilginç birkaç soru: “Çatladıkapı neresidir?” Bileniniz var mı? Ya “Peşkeş Kapısı” nerededir? “Bekri Mustafa” kimdir ve ne zaman yaşamıştır? Hiç düşündünüz mü “İstanbul’un orta yeri nerede”dir diye? Biraz daha derinleştirelim gizemli gezimizi ve sorularımızı: “Camiye giriş ücreti ödenerek dinlenen mevlut, tarikat üyelerinin çile çekmek için girdikleri çilehaneler, sarnıç cadıları, Bizans’ın mahzenleri, Osmanlı’nın sarayları” nerededir bileniniz var mı? Tarih, kültür, sır... nasıl at oynatıyor İstanbul’da? İşte sohbet ederek gelişen ve pek çok bilinmeyen yönüyle bir şehir duruyor karşımızda ömrümüz onu iyice tanıyamadan bitse de. Ama İstanbul bitmiyor biz onu geze geze tam anlayamasak, göremesek de. Farklı yüzyıllar, farklı güzellikler, değişik tarihler, efsaneler ve yaşanmış öykülerle yaşadığı kenti merak edenlere kılavuzluk yapacak, meraklı, sürükleyici, doyurucu ve önünden geçip gittiği tarihin farkına vardırıcı bir kitap Ömür Biter İstanbul Bitmez. İstanbul merak edilmeli de Malatya gözden ırak mı tutulmalı? Olur mu öyle şey? Öykücü, dil ustası Necati Güngör, yaşadıklarından, ailesinden, çocukluğundan, gözlemlerinden, yetiştiği dönemlerden kotarmış Annem Babam Malatya (2005) kitabını. “Bir kentin yaşamöyküsü”nde geriye dönüp baktığında ardında neler bıraktığını bulmaya çalışıyor yazar. Böylece Malatya’nın “tepeden tırnağa bütün yaşamının resmini çiziyor” sarsıcı, kavrayıcı bir anlatımla. “Malatya’nın tarihini, söylencelerini, yemeklerini, çarşılarını, esnafını, satıcılarını, sinemalarını, camilerini, hamamlarını, parklarını, mesirelerini, kayısı bahçelerini, ilginç insanlarını, bayramlarını, sokaklarını, çocuk oyunlarını, mahalle hayatını, evlerin iç yaşamını, mimarisini, zengini yoksuluyla atıveriyoruz. Düşte gibi. Yapıtlarını okuduğumuz bir yazarın romanlarındaki mekânların ve kahramanların sırrını da çözüyoruz bir bakıma Sonsuz Aşkım Hatay’da. Kenti biliyorsak bilmediğimiz yönleriyle tanımaya başlıyoruz, bir yazarın gözünden yeniden keşfediyoruz. Bilmiyorsak zaten tüm keşiflere ve yönlendirmelere açığız demek, o zaman da bir rehbere gereksinimiz olacak. İşte onu da bu kitap, Sonsuz Aşkım Hatay sağlayacak. DÜŞSEL BİR YOLCULUK Ömür biter, ama kitaplar bitmez. Hele Trabzon hiç bitmez; ne tarih, ne kültür, ne de yaşam olarak. Şair Çiğdem Se H Necati Güngör Burhan Günel İrfan Yalçın Gültekin Emre Tülay Kayar insanların ortak eğilimlerini, zayıflık ve güzelliklerini, değişen yaşamını... yakıcı bir özlem duygusuyla, o yılları bilenlerin burnunun direğini sızlatacak kadar duyarlı” ve öykü tadında ele almış Necati Güngör. Geçmişe özlem değil bu, geçmişe bir yolculuk olsa olsa. Kentin nereden nereye geldiğinin de saptaması elbette kendi yaşamının odağından. Herkesin içinde yaşadığı kente bakışı ve birikimi, gözlemi farklıdır elbette. Ama bir yazarın çocukluğuna, yetişmesine, birikimine, gözlemlerine kaynaklık etmiş bir kentin yıllar sonra yeniden ele alınması ve anılarla örülü ortaya çıkmasına heyecan duyulabilir ancak. GÖZLEM YÜKLÜ ANLATIM Türkiye haritasının üstünde gezintimize devam ediyoruz ve şimdiki durağımız Sonsuz Aşkım Hatay diyen Burhan Günel’in “tarihyaşantı” ve gözlem yüklü anlatımı. Karşımıza coğrafya, tarih ve kozmopolit bir kültür çıkıyor çocukluk, gençlik anılarıyla birlikte. Kentin yazar üzerindeki etkisi, yapıtlarına ince ince sızması ve siyah beyaz fotoğraflarda var olan bir dünyanın kapılarını açmasıyla, sanki bilinmedik bir masala adımımızı zer’in kalbi uzun bir süre Trabzon’da atmış. Sonra da kalbinin “kuzey kapısı” olmuş doğduğu bu kent. Düşsel bir yolculuğu belgelemiş şair: Anılar ve gözlemlerle alıp götürüyor Trabzon’u tanıyan tanımayan herkesi, kendi çocukluğuna ve geçmişinin apaydınlık dünyasına. Kentin sosyal yaşamından geleneklerine, halkından yemek kültüründen iyice sindirilmiş tarihsel belgelere, gezginlere doğru keyifli bir yolculuğun kapısını aralıyor Çiğdem Sezer. “Elden geldiğince olayları ve sosyalkültürel yapılanmaları edebi bir kurgu içinde” ele alıyor. “Sayfalar arasında, doğup büyüdüğü”, onu besleyen, “verdikleri ve mahrum bıraktıkları”yla kimliğinin biçimlenmesinde rol oynayan Trabzon’da “bir kadın gözüyle ayrıntıları da göz ardı etmeden; zaman zaman bir çocuk, zaman zaman bir yetişkin duyarlılığıyla gezinirken”, umarım okur da onunla aynı geziye keyifle katılır. Anılar ve kente ilişkin yazılanlar yol arkadaşı olurlar şaire kentin kalbine girmede. Fotoğraflar ayrıca gizin, düşün, yaşamların, insanların, mekânların... dünyasında ağırlıyor okuru Kalbimin Kuzey Kapısı Trabzon (2007). İrfan Yalçın, deyince ilk aklıma Gene levde Yas (1978) romanı gelir, sonra da Pansiyon Huzur (1975), Ölümün Ağzı (1979), Fareyi Öldürmek (1980), Büyük Soytarı (1983) ve Uzun Bir Yalnızlığın Tarihçesi (1991) gelir. Son romanı Annem, Babam ve Ben’i (1995) edinip okuyamadım bir türlü. Zonguldak doğumlu İrfan Yalçın. Onun için İçimdeki Zonguldak (2008) demiş kitabına. Alt başlık olarak da “Çiçeği Köklerinde Açan Ağaç”. Geçim kaynağı kömürle yoğrulu kentin alın teri ve sınıf mücadelesi kitaba damgasını vurmuş haklı olarak. Kitabın girişindeki şiir aslında her şeyi anlatıyor, kitabın içeriğini de: “En ağır işçisi Türkiye’min,/ Sisler ve sirenler şehri Zonguldak,/ Yağmurdan yorgun sokaklarında bir akşamüstü,/ Seni arıyorum sanki, kuşlarla giden çocukluğumu/ Ve kömür yüklü trenler geçiyor içimden, hüzünler topluyorum.// Yüz akı Türkiye’min, çiçeği köklerinde açan Çiğdem ağaç,/ Ölümlerden Sezer gelip ölümlere giden şehir,/ En derini emeğin, ekmeğin en namuslusu,/ Yağmurdan yorgun sokaklarında bir akşamüstü./ Seni çoğalıyorum içimde, sana saklanıyorum.” İrfan Yalçın, otuz üç bölümde Zonguldak’ın romanını yazmış, şairlerin dizeleriyle besleyerek. Kenti ve kendini iyice yoğurmuş. Bazen kent roman kahramanı olmuş, kimi zaman da kendisi. Anıları, kentteki maden işçilerinin yaşamı ve mücadeleleri, hak arayışları, iş kazaları, siyasal çatışmalar ya da vurdumduymazlıklar... kentin, aslında apak ama kömür tozunun kararttığı, yüzü usta bir yazarın dikkatli, titiz bakışıyla gözler önüne seriliyor hüzünlü, acıtıcı biçimde. Kanayıp duran büyük bir yaranın da iyice farkına varıyoruz İçimdeki Zonguldak’la. Kentin etkileyici fotoğraflarına yazarın fotoğrafları da eklenmiş ve şu selam çıkmış ortaya: “Yüz elli yıldır karnı didik didik edilen; acılarla ölümlerle yıkanan; anamdan sonra beni ikinci kez doğuran; sosyalizm gibi güzel şehir, Zonguldak, sana binlerce selam olsun!” Türkiye’nin Kentleri dizisi, İrfan Yalçın’ın kitabıyla birlikte kapağından iç tasarımına kadar farklı bir görünümle çıkar okurun karşısına. Oturmuş bir ¥ SAYFA 4 CUMHURİYET KİTAP SAYI 973