Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
OKURLARA Kentleri. Heyamola Yayınları’nın başlattığı, daha şimdiden sekiz kitaba ulaştı. Son yıllarda aydınlar arasında kent olgusu fazlaca ele alınmaya, tartışılmaya başlandı. Kentlerin kuruluşu, geçirdikleri tarihsel, kültürel, siyasal ve ekonomik evreler irdeleniyor, tarihi dokuları koruyacak çözümler üretilmeye çalışılıyor. Yok olmaya yüz tutmuş eski evler, sokaklar, çarşılar, hanlar, hamamlar, kaleler, meydanlar... bir bir gözden geçiriliyor ve yeniden hayata kazandırılıyor. Böylece günümüzle kentin geçmişi arasındaki kopukluğun giderilmesine doğru ciddi adımlar atılıyor. Gültekin Emre Dizinin ilk sekiz kitabını değerlendirdi. Niccolo Machiavelli, Sürekli tartışılan ve gündemde olan kitabı ‘Hükümdar’ı sürgündeyken yazar. En önemli yapıtı olarak bilinen ve ününün o kitaba dayalı olduğu söylenen bir yapıttır ‘Hükümdar’. Elimizdeki ilk çevirisi 1917’de yapılmıştır. İlginçtir ki Dante de İlahi Komedya’yı sürgünde yazmıştır ve o da ününü bu yapıtına borçludur. İkisi de Floransalıdır. İkisi de siyasal çatışmalara adları karıştığı için sürgüne yollanmıştır. İkisi de yoksulluk içinde ölmüştür. Machiavelli’nin ‘Hükümdar’ı, Prof. Dr. Necdet Adabağ’ın olağanüstü çevirisiyle yeniden dilimizde. Necdet Adabağ Hoca, ‘Hükümdar’girişimizi kolaylaştıran bir yazıyla sayfalarımızı onurlandırdı. Buradan, bu kitabın yanı sıra uygarlığımızı oluşturan temel yapıtları dilimize kazandıran Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları’na sonsuz teşekkürler sunuyorum. Dizinin adı, Türkiye’nin ENİS BATUR Pervasız Pertavsız ürekkep Zaman”ın tabakalarından birini sigarayı bırak(ama)ma serüvenine ayırdığımda, Svevo’nun romanına, oradaki kilitlilik haline sokulmuştum. Daha önce yayımlanmış, görmemişim, şimdi yeni basımı, hazır sigara yasağı devreye girmişken, yapılmış, hemen edindim: Son Sigaralar’da, Zeno’nun Bilinci’ndeki bölümün yanı sıra, 1890’dan nefis bir deneme (“Tüttürmek”) ile “Nişanlısı için Günlük”ten ve eşine mektuplardan saplantılı sigara bırak(ama)ma hayatına ilişkin parçalar bir araya toplanmış. [Arada: Yıllar önce, ‘aşırı ateşli’ bulundukları ve sapkın edâsı nedeniyle Livia’nın ailesinin Svevo’nun mektuplarının yayımlanmasına engel olduklarına değindiydim tümü mü bilemiyorum, onlar da şu günlerde kitap haline getirilmiş.] “Şimdilik, hanımlarımız huzurlarında sigara içmemize engel olsunlar” bu gençlik cümlesi (29’unda) ömrü boyunca ortak sorunlarını sürüklemesine de neden olmuş ya, bir aydır aynı durumdayım: Evde sigara içmemeye (kendi kendime ve kendime) söz verdiğim için, sabahın köründen gecenin dibine ikidebir sokağa çıkıyor, volta atarak tüttürüyorum, bağımlılığın eziyeti, ezâsı ve cezası üstüme çökmüş durumda. Son Sigaralar’ı bir böyle, bu(na yakın) durumda okuyanların deneyimi, bir de, karşı yakadan, tütünle ilişkisi hiç olmamış ya da ona düşmanlık besleyen okurların deneyimi: Nasıl karşılaştırılabilirler, yüzleştirmenin yolu bulunabilmeliydi. “Tüttürmek” tam bir antologya parçası (o antologya tasarım, boşlukta yüzmeye bıraktıklarımın arasında, ön sıradaki yerini koruyor). Denemesini, sıradan bir Fransız romancısının okumaya tenezzül etmediği sigara karşıtı kitabı üzerine kurmuş: “Biz sigara içenler, bunun bize yaramadığını bilir, gene de tüttürürüz çünkü… çünküsü yoktur” eh, bu kadar söylenir! Ya şuna ne demeli: “Bir romanı sigara içmeden okumak olanaksız, sigara karşıtı bir romanı sigara içerek okumaksa hiç keyifli olmazdı”. Deneme, Trieste’li bir şairpolitikacısının şiiriyle bitiyor, ilginç bir fabula: Çölde dolaşırken, Hazreti Muhammed’in ayağını kumdan başını çıkaran bir yılan sokuyor; peygamber, yılanın ağusunu emiyor soktuğu noktadan ve tükürüyor: Tükürdüğü yerden bitiyor çiçeğiyle tütün yaprakları ağır ağır öldüren zehir. Svevo onaylıyor bu sonucu – ama, diyor, gene de bir peygamberin tükürüğünden geliyor zehirimiz. Pek çoğumuzun sigaraya, erken yaşta başlamasında küçük bir isyân üslubu, bir büyümüş de küçülmüşlük, kendinden menkul bir sözümona kahramanlık afratafrası etken olmuştur, katılırım. Erkeklik taslama (erkeklerde), erkeksilik (kadınlarda) pekiştirici olmuştur. Karşıt kampanyalar, peşi sıra gerçekleşen yasaklamalar, yeni bir dikleniş tavrı doğuruyor, bunu da görüyorum. Bir noktadan sonra o kadar değildir sigara. “M Tütünseme DERİN BİR AİLE HİKÂYESİ Arnaud Depleschin, Ölülerin Yaşamı ve biriki filmiyle hemen öne çıkan yeni kuşak sinemacısı. 2007’de, Venedik’te, ‘en iyi belgesel’ ödülünü almış “L’Aimée”yle özyaşamöyküsel bir belgesel, “üvey babaanne”nin ardından oğul ile torunun gerçekleştirdiği uzun diyalog. Aile yâdigârı evin içinde ve bahçesinde, zaman zaman da küçük şehrin (Lille yakınlarında TURHAN GÜNAY Roubaix’nin) sokaklarında otomobil içinde gelişen konuşmalara birkaç içkonuşma tabakası eşlik ediyor film boyunca: Olay yok, olay örgüsü yok,eski fotoğraflardan, tavanarasına kaldırılmış ve tasfiye edilecek kitap ve partisyonlardan, tapu belgesi ve ev planından hareketle ilerliyor kazı. Kimin öyküsü? Genç yaşta, oğlu iki yaşındayken veremden ölen annenin mi, yerini almaya kalkışmadan yerini alan üvey annenin mi, bir yokluk ile bir varlık arası hayatı gelişen oğlun mu, yoksa zamanın içine dağılanları hiçbir ayrıntıyı savsaklamadan kamerasının arkasından görmeye çalışan torunun mu? Hepsi bir arada, alışılagelmiş aile hikâyesi şemasına alışılagelmedik bir yalınlık, süslemesiz bir merakla sokulmanın öyküsü. Hasın hası bir yönetmen Depleschin; Çehov’dan başlayan bir ekonomik anlatma geleneğinin, güçlü örnekleriyle ‘intimiste’ Avrupa sinemasının ve yazınının erken yaşta olgunlaşmış bir temsilcisi. Duygusallığa tek saniye düşmeksizin bütün duyularını işe koşmayı başarıyor izleyicinin: ‘Sevilmiş Kadın’ın sesini duyuyor, yitirilmiş büyük annenin yattığı sanatoryumdaki kokuları tanıyor, Proust madeleine’inin tadını alıyor, her şeye dokunuyor, göstermekten zarif biçimde kaçındıklarını görüyoruz. Tecim sinemasını yaratanların, koca ekranı yetersiz filmleriyle tıkabasa her gün dolduranların, gidip “L’Aimée”yi görebilseler kendilerinden utanmalarını sağlayabilecek güce sahip bir film. Derin bir seksen dakika. Sonra uzayıp giden. eposta: turhangunay@cumhuriyet.com.tr cumkitap@cumhuriyet.com.tr TARKOVSKİ, SON Sıcağı sıcağına, 1988 başıydı, “In Memoriam A.T.”yi yazmıştım. Yirmi yıl sonra, 1987 Tarkovski günlüğüne yazdıklarını okuyunca anladım: Bu satırları o zaman okumuş olsaydım, şiiri kuramazdım. Hayatta ve ölümde, hep şiirin kapsama alanından taşan bir boyut olmuştur. O zaman yazmamış olsaydım, şimdi yazamaz mıydım? Yazamazdım: Mesafenin bir tür soğuma yaratabilmesi, deneyimin soğumasına sıkı sıkıya bağlı, dün okuduğum bölüm, son yıl içinde kâğıda düştükleri tenimde yeni kakılmış bir dövmenin doğurduğu sızıyı çağrıştırıyor yazamazdım. Tarkovski, o haldeyken, nasıl yazabilmiş? Bir süredir ciğer bölgesinde kendini duyuruyormuş acılı nokta. Öncesinde uzun ve ısrarlı bronşit var. Analizler, röntgenler, tümörün öldürücü olduğunu hemen kavramış: Söküp götürmesi bir yıl bile sürmemiş. 1980’lerin ilk yarısı hercümerç içinde geçmiş. Nerede yaşayacaklar? Nasıl? Fransa, İsveç, Almanya, İtalya: Aranıp durmuş. Bir gözü ve aklının yarısı Rusya’da. Kır evi edinme çabaları duyargalarımı parçaladı. Yabancılık koşulları da. Aptal İsveçliler, kötü Almanlar, dağınık İtalyanlar. Sonunda, Fransa iyikötü sahiplenmiş onu, gövdesini kavuran belâyla beyhude uğraşmışlar. SainteGeneviève des Bois’de bir Ortodoks mezarlığına gömülü. Kurban için yazdığım önsöz geliyor aklıma. Filmi görür görmez, biraz gevezeliğinden yakınmakla birlikte, hemen yayın hakkını aldırmıştım bugün de öyle ya, 1988’de senaryo yayımlayacak babayiğitlikte fazla yayınevi yoktu. Kurban, bir bakıma Gergedan döneminin son siyah kuğusu oldu, tuhafın tuhafı şarkısıyla. Öleceğini öğrenmiş olmanın korkunç yanına bakarken, asıl, bunu nasıl eşine ve oğluna söyleyebileceğini düşünüyor. ? İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk?Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız?Yayın Yönetmeni: Turhan Günay? Sorumlu Müdür: Miyase İlknur?Görsel Yönetmen: Dilek Akıskalı?Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş.?İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2, 34381 Şişli İstanbul, Tel: 0 (212) 343 72 74 (20 hat) Faks: 0(212) 343 72 64?Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri, Hoşdere Yolu, 34850 Esenyurt İSTANBUL.?Cumhuriyet Reklam: Genel Müdür: Özlem Ayden/ Reklam Müdürü: Eylem Çevik?Tel: 0 (212) 25198 74750 (212) 343 72 74?Yerel süreli yayın?Cumhuriyet gazetesinin ücretsiz ekidir. CUMHURİYET KİTAP SAYI 973 SAYFA 3