Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
...KISA KISA... Ë Aysel SAĞIR eviri Üzerine, çok kültürlü ve çok dilli bir zeminin iletişim alanlarında geziniyor. Paul Ricoeur, Çeviri Üzerine adlı denemesinde, gerçekleştirdiği üç konferansın metnini bir araya getirmiş. Daha çok bir kültürü içeren herhangi bir dilin çevrilemezliği, çevrildiğinde de içeriğinden bambaşka noktada olacağı üzerinde temellenen kitap, çeviri ediminden hareketle, aşama aşama çeviri süreçlerini analiz ediyor. Çevirinin Başkaldırısı, Çeviri Paradigması ve Bir ‘Geçiş’ Çevrilmezi Çevirmek başlıklarını içeren metinler, “okuru yazara götürmek, yazarı okura götürmek” şeklinde özetlenebilecek hedefi sorguluyor. Zira söz konusu hedef, ne yazarı ne de okuru birbirine ulaştırıyor. Buradan hareketle, çeviri ediminin yükseldiği zemini bir savaş alanı gibi görmek gerekiyor. Antoine Berman, Walter Benjamin ve Sigmund Freud’la da karşılaştığımız Çeviri Üzerine’de, “Neyi kurtarırız?” “Neyi yitiririz?” gibi iki temel sorulara da cevap aranıyor: “Berman’ın kitabının başlığındaki ‘yabancı’ terimi işte bu soruyu sorar. Çeviri eylemi aracılığıyla iki tarafı da zorlamak ister: Kendi dilini yapaydaş bağlantı içine sokulmuştur; yabancı ögeleri kabullenmeye zorlamak, bancı sözcüğü yapıtı, yazarı ve onun dilini kapsar, okur sözcüğü de çevrilen yapı öteki dili de kendi ana diline yükünü boşaltmaya zorlamak.” Çeviri ediminde tın alıcısını. Her ikisinin arasında da, akFreud’dan ödünç ‘yas’ durumunu alan tarım yapan çevirmen bildirinin tümünü Riceour’a göre yas, çeviribilimde kendi bir kültürdilden diğerine geçirir. Söz eşdeğerlisini nasıl buluyor: “Kusursuz konusu sınanma da işte bu eğreti aracılık çeviri ülküsünden vazgeçmek.” Bir tek durumunda gerçekleşir. Çeviri yapmak bu vazgeçiş az önce söz ettiğimiz olanakiki efendiye hizmet etmektir. Biri kendi sızlığı, kabullenilmiş bir yetersizlik olayapıtı içindeki yabancıdır bu efendilerin, rak yaşamayı ve iki efendiye hem yazara diğeriyse yapıtı kendine mal etme arzusu içindeki okur.” Bir dil, çevrilme aşamasında ne tür bir yitirmeyle karşı karşıya gelir? Öncelikle bir dilin çevrilemezliği sanısını Gerek bu kitap, gerek daha önce okuduğuË Meliha AKAY güçlü bir bariyer muz tarih kitaplarını önümüzü koyup baktığıolarak gösteren Rimızda kimsenin yadsıyamadığı bir gerçek var: lan Palmer’ın Turkuvaz Yayınlacoeur, çeviren açırı’ndan çıkan kitabı Bir Çöküşün Yeni Çöküşü hazırlayan nedenler ana hatları oluştursından yabancı metsa da, hangisi daha baskındı, hangisi daha uzun Tarihi sadece imparatorluğun son üç nin “sanki çeviriye süreli etkili oldu; söylemek gerçekten güç… yüz yılını anlatmakla kalmıyor. Yakın direnen duyumsuz Yazarın da vurguladığı gibi, Osmanlı Devletarihimize ve siyasi dünya konjonktürüne de bir kütleymiş” gibi ti’nin gerilemesi nasıl hızlı olmamışsa, süreklilik ışık tutuyor. Ortadoğu’dan Balkanlar’a ve sıcaolması durumunğı sıcağına yaşadığımız Kafkaslar’daki krize ka de arz etmemiştir. 17. yüzyılın son yıllarında üldan hareketle, başkeye gelen dış gözlemciler; 1700’de Avrupa’dadar ders alınması gereken pek çok konunun langıçta oluşan söz ki İslam fetihlerinin sona ermesine, sınırların ipuçları bulunabilir kitapta. Kıtalararası füze konusu sanının ilk denemelerini başlatan bu krizle eşzamanlı oku kaybedilen savaşlardan dolayı küçülmüş olmaengellerden biri sına, Kuzey Afrika’da ve Yemen’de rastgele duğum kitap; jeolojik yer kırılmalarında olduoluşu üstünde duğu gibi siyasi depremlerin her an olabileceğinin alınmış uç noktalardaki vilayetlerin bağımsızrurken, sanının gerlıklarını kazanmanın eşiğine gelmiş olmasına ve sınırların bu depremlerle birlikte her an deçeklik payını da açıdayanarak, saltanatın yıkılmak üzere olduğunu ğişebileceğinin işaretlerini veriyor… Bir süre ğa çıkarıyor. Başsöylemişlerdi… Ancak, bütün beklentilerin akönce okuduğum Modern Ortadoğu Tarihi’nin langıçtaki bu sanı, aynı zamanda “sırayazarı Clevland gibi Alan Palmer da konuya İs sine; Osmanlı İmparatorluğu, İspanya İmparatorluğu’ndan, Cenova ve Venedik Cumhuriyetdan bir itirafla oluşlamiyet’in Osmanlı üzerindeki gücünü ele alalerinden, Polonya’nın meşruti monarşisinden, muş bir hayal” olurak başlamış. şu da kapsıyor. Amerika’daki İngiliz sömürgelerinden, kutsal Yabancı yazarın imparatorluğa nasıl baktığısayılan Roma İmparatorluğu’ndan, Burbon ve nı, nasıl gördüğünü düşündüğümde, kitaptan Napolyon Fransa’sından, Papalığın inişli çıkışlı edindiğim ilk izlenim saraydaki cellat bolluğu, ÇEVİRİ iktidarından daha çok uzun süre hayatta kalaimparatorluğun geleceği gözetilerek yapılan ÜLKÜSÜNDEN rak sözü edilen gözlemcileri yanıltmıştır. Hatta kardeş kıyımları ve de en çok ilgimi çeken ve VAZGEÇMEK... Habsburg ve Romanof İmparatorluklarının kitabın kapağını kapattırıp düşündürten, buÇeviri ediminin ömrünü birkaç yılla geride bırakarak, Fransa’yı gün bile kimselerin çözemediği giz… Giz’le andaha başlangıç aşaele geçirmek isteyen Hohenzollern İmparatorlatılmak istenen ise bütün olup bitene karşın masında dilin çevriluğu’ndan daha çok yaşamıştır. imparatorluğun nasıl bu kadar yaşayabildiği… lemezliği kaygısının, Palmer kitabın bir bölümünde günümüze Yazar kitabın bir bölümünde bu anlaşılmazlığı çevirme ediminin ışık tutan bir uygulamayı ele alır. O da, Osşöyle dillendiriyor: Osmanlı İmparatorluönüne koyduğu enmanlıların pek çok kiliseyi camiye çevirmesine ğu’ndaki çürüme belirtilerini teşhis etmek bu gelleri sorgulayan karşın (bunun aksi uygulamaları da tarihte imparatorluğun nasıl bu kadar dayandığını anRiceour, ikiye bömevcut; Endülüs bölgesinde, Cordoba’daki calayabilmekten daha zordur. Bir kere canlılık lünmüş çevirmene kaynaklarından biri kesinlikle yönetici seçkinler minin orta yerine yapılmış kilise ilk aklıma gedikkat çekiyor: len örnek) hiçbir Hıristiyan toplumunu tümve ulemanın Osmanlı İmparatorluğu’nun mut“Psişik düzlemde, den Müslüman yapmak için çalışmamıştır. Falak İslam olduğu yolundaki ortak inancıydı. çevirmen ikiye bölünmüştür. Her iki Ç Çeviri Üzerine hem okura hizmet etme olanağı sağlar. Peki, çeviri yolunda, çevirinin başarısı ve kazancı hiç olmaz mı? Açıklamalarında psikanalizin alanına giren örneklerden de yararlanan düşünür, eşdeğerlilik üzerinde duruyor: “Dilde mutlak olgunun yitimine bağlı olarak birebir örtüşme ile eşdeğerlilik arasındaki farkı kabul ettiğinde, çevirinin başarısı bir kazançtır. Kendi özü ve yabancı ikilisinin indirgenemezliğini itiraf eden ve bunun yüPaul Ricoeur kümlülüğünü üstlenen çevirmen, ödülünü çeviri içinde yer aldığı söyleşimliliğin aşılmaz konumunun, çeviri yapma arzusunun mantıklı sınırı olarak kabullenilmesinde bulur... Çevirmenin yaptığı işi acınacak hale getiren kıyasıya savaşımına karşın, çevirmen başarısını ‘dilin konukseverliği’ olarak adlandırmak isteyeceğim şey de budur... Dilin konukseverliği öyle bir şey ki ötekinin dil dünyasında yaşama hazzı kendi evinde yabancının sözünü konuk etme hazzıyla karşılaşır.” ‘YABANCI HEP KAYGI VERİCİ OLMUŞTUR’ Çeviri ediminin ortaya koyduğu sorunlar alanında gezen Çeviri Üzerine’de, her bir metin çeviri edimiyle ilgili önemli açılımlar sergiliyor. Zira ‘çeviri’ terimi, “bir dilde üretilmiş sözel bir iletinin bir başka dilde aktarılması olarak dar anlamlı ya da aynı dil topluluğunun içerisinde her türlü anlamlı bütünün yorumlanmasına eşanlamlı olarak” ele alınmış. “İnsanoğlu hep çeviri yapmıştır: tüccarlar, gezginler, elçiler, casuslar, hep varolmuşlardır ve bunlar, insan ilişkilerini, tolumun moleküler bir bütün oluşturmasının ve grup kimliği taşımasının temel oluşturucularından biri olan dilsel ortaklığın ötesine yayma... Bir kültüre ait insanlar, başka töreleri ve başka dilleri olan yabancılar olduğunu hep bilmişlerdir. Yabancı hep kaygı verici olmuştur: demek ki bizimkinden farklı yaşama biçimleri de var, öyle mi? Çeviri işte ‘yabancının’ bu biçimde ‘sınanmasına’ bir ölçüde yanıt oluşturmuştur her zaman.” Çevrilmek üzere olan bir dilin daha başlangıçta karşılaştığı ‘sadakat’ ve ‘ihanet’ direnci, çevrilmeze karşı çevrilebilirliğin kuramsal seçeneği, çeviri alanını dikenli ve sarp yola dönüştürmüş. Çeviri Üzerine’yi çeviri sorunları gibi dar bir çerçevede okumamak gerekiyor. Çok kültürlülük gibi bir olguya dayanıyor çeviri ihtiyacı. Kısa ama derin felsefi ve düşünce özlerini içeren Çeviri Üzerine, nitelikli okuyucunun ilgileneceği bir kitap.? Çeviri Üzerine/ Paul Ricoeur/ Çeviri: Sündüz Öztürk Kasar/ YKY, 2008/ 52 s. Bir Çöküşün Yeni Tarihi A tih Sultan Mehmet, Ortodoks tebaasını dini bir millet olarak kabul etmiştir. Daha fazla vergi ödeyen bu insanlar, ayrımcı birtakım yasaları kabul etmek zorundadır. Ama İstanbul’daki Rum Ortodoks Patriği’nin liderliği altında ruhani ve seküler kiliselerde, dine dair işlerde kendi kendilerini yönetmelerine izin verilir… Bunlar elbette bildiğimiz gerçeklerdi, ancak şimdilerde ülkemizde yaşanan laik–antilaik tartışmalarının kısırdöngüsüne baktığımda, neyin eksik olduğunu, yüzyıllar öncesinde belli bir sisteme konulmuş konuların şimdi neden toplumu kutuplaşmaya sürüklediğini görmeye çalışıyorum. Eksik olan ne; hoşgörü mü? Yalnızca buna indirgemek yeterli mi? Yoksa, bilgi körelmesi mi, akıl tutulması mı? Ya da teknoloji devrimiyle birlikte insanoğlunun iyiden iyiye gemi azıya alan bencilliği mi? Bir Çöküşün Yeni Tarihi, II. Mahmut’la aynı dönemde Mısır’da yaptığı reformlarla yıldızı parlayan Kavalalı Mehmet Ali Paşa’dan Balkanlar’daki milliyetçilik hareketlerine ve bunu büyük bir keyifle körükleyen Rusların oyunlarına, Abdülhamit’i öteki sultanlardan ayıran farklarına, imparatorluğun son günlerinden cumhuriyetin doğuşuna kadar olan siyasi yol haritasını adım adım izleyerek kendi bakış açısından okurlara sunmuş… Bazı konularda tarafsız kalamamış olsa bile… Dünyayı ilgilendiren bir dönemi anlamak isteyenler için kılavuz niteliğinde bir kitap… ? akaymeliha@yahoo.com Bir Çöküşün Yeni Tarihi/ Alan Palmer/ Çeviren: / Turkuvaz Yayınları/ 350 s. ¥ CUMHURİYET KİTAP SAYI 973 SAYFA 18