04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Ahmet Say’la ‘Kendileri’ üzerine... ‘Değerbilirlik, kalıcı olanı bütün canlılığıyla bugünden yarına taşıma anlayışıdır’ toğraflar da istiyorduk. Bu fırsatla kaç belgesel fotoğraf yayımlandı Türkiye Yazıları sayfalarında? 27 Sanatçımızın her biri ortalama 4 fotoğraf göndermiş olsa 100’ü aşkın fotoğraf diyebiliriz… Peki, fotoğrafların hepsi kitaba neden alınamadı? Dergide basılan fotoğrafların çoğunluğu ne yazık ki 1970’li yılların basım teknolojisi yüzünden pek iç açıcı değildi. Bunların içinden ancak 5060 fotoğraf seçilebildi kitaba. Ama şu var: Belgesel içerikli bir kitapta yer alan fotoğrafların da “belgesel” niteliğe uygun olması gerekir. Böyle bir kitaptaki fotoğrafların cam gibi olması düşünülemez. O yıllarda “Kendileri”nde yer alan bu yazıların gelecekte çok değerli bir belgesel özellik taşıyacağını düşünmüş müydünüz? Pek düşünmemiştik. Ama “Kendileri”nin 30 yıl sonra Evrensel Basım Yayın tarafından bir kitapta topluca yayımlanması, bence değerbilirlik yolunda bir adımdır. Ayrıca, o dönemin şair ve yazarlarından birçok insan bugün yaşamda değil… Bu da pek akla gelmemişti. Ölüm olgusunun akla gelmesi zaten çok ters bir şeydir. Şimdi başka bir şey söyleyeceğim: Bakın, bu tür belgeseller konusunda şöyle denirdi eskiden: “Meraklısı, tozlu dergi sayfaları arasında unutulup kalanları nasıl olsa gün yüzüne çıkarır!” Ne kadar ahmakça bir avuntu! Neden ahmakça? Bizim toplumda hemen hiç gelişmemiş olan değerbilirliğin üstünü örten bir avuntu olduğu için… Bence değerbilirlik, kalıcı olanı bütün canlılığıyla bugünden yarına taşıma anlayışıdır. Eğer bu anlayış toplumda yerleşmişse değerbilir olduğumuzu söyleyebiliriz. Yerleşmemişse “Tozlu sayfalar arasından bulup çıkarmak” gibi laflarla avunuruz işte… KALICI DEĞER “Kendileri”ndeki somut örneklerden yola çıkarak, kalıcı değerlerin bugünden yarına taşınması olgusunu açıklar mısınız? 1977 yılının Nisan ayından başlayarak yayımlanan “Kendileri” başlıklı yazıların, aradan 30 yıl geçtikten sonra yalnızca edebiyat bilimi ve edebiyat tarihimiz yönünden değil, yakın tarihimiz açısından da eşsiz bir belgesel değer taşıdığı açıktır. Çünkü o dönemin yazarları, kendi yaşamöykülerini anlatırken yıllar öncesindeki olayları da vermek, irdelemek durumundaydı. 1930’lardan başlayarak yakın tarihimiz birçok yönüyle anlatılıyordu bu yazılarda. Yaklaşık 70 yıllık bir yakın tarih, değişik açılardan, hiç bilemeyeceğimiz taraflarıyla anlatılıyordu. Örneğin Hasan İzzettin Dina mo’nun bir provokasyon sonucunda Nâzım Hikmet’le gizli örgüt kurmuş gibi gösterilerek zindana atıldığını okurlar nereden bilebilirdi? Bu gibi olaylar ülkenin toplumsalsiyasal durumunu da ele veriyor. “Kendileri” kitabında özyaşamöyküleri bir araya getirilen sanatçıları sayar mısınız? Dergideki yayın tarihi sırasına göre: Hasan İzzettin Dinamo, Cahit Külebi, Edip Cansever, Mehmed Kemal, Adalet Ağaoğlu, Yaşar Kemal, Fikret Otyam, Kerim Korcan, Mahmut Makal, Şükran Kurdakul, Tahsin Saraç, Fakir Baykurt, Hasan Hüseyin, Nâzım Hikmet, Muzaffer Buyrukçu, Talip Apaydın, Turhan Selçuk, Abdullah Aşçı, Gülten Akın, Ömer Faruk Toprak, Mehmet Başaran, Orhan Asena, Muzaffer Hacıhasanoğlu, Tarık Dursun K., Ferruh Doğan, Muzaffer İzgü, Samim Kocagöz. Bu adlar arasında karikatürcülerimiz de var... Evet, Turhan Selçuk ve Ferruh Doğan. Bu iki sanatçımızın adını taşıyan yazılar daha çok “kurguröportaj” sayılabilir. Açıklayayım: Türkiye Yazıları dergisinde sıkça yazıları çıkan arkadaşlarımız arasında Turgut Çeviker adlı özverili bir dostumuz vardı. Yıllar içinde karikatür sanatıyla ilgili birçok değerli şeyin kurumsallaşmasını sağlayanlar arasında olan Turgut Çeviker, 1970’li yıllarda bizim dergiye de omuz veriyordu. Turhan Selçuk ve Ferruh Doğan’la ilgili yazıları hazırlayan işte bu arkadaşımızdır. Belgesel nitelik yönünden taşıdığı değerle bu röportajlar “Kendileri” dizisi içinde doğallıkla yer almışlardır. Şunu da belirteyim: Türkiye’de karikatür, özellikle 1950’li yıllardan başlayarak toplumu çok etkileyen bir sanat dalı durumundaydı. Bu sanatın geniş kadrolarından iki ustanın “Kendileri”ne alınması çok görülemez. Keşke 2 değil, 20 karikatürcümüzü tanıtabilseydik… Keşke Türkiye Yazıları dergisinde, 50 şair ve yazarımızın özyaşamöyküsü yayınlansaydı… GÖVDE GÖSTERİSİ “Kendileri”, edebiyatta önceki kuşakların geniş kadrolarını sergileyen bir gövde gösterisi mi aynı zamanda? Evet! Önceki iki kuşaktan kadroların ne denli geniş olduğunu göstermek, günümüzle karşılaştırma olanağını da verir; ve edebiyatçı kadrolar açısından Türkiye’nin günümüzde ne denli yoksullaştığını da görmemize yardım eder. Peki, 1963’te yaşamdan ayrılan Nâzım Hikmet’in özyaşamöyküsü, 15 yıl sonra Türkiye Yazıları dergisinde nasıl yer alabiliyor? Siz bu yazıyı 1963 öncesinde mi sipariş etmiştiniz? Bu özyaşamöyküsü, Nâzım’ın kaleminden çıkmış katıksız bir yazıdır. Dilerseniz bilgi vereyim: “Kendileri” başlığı altında değerli şair, yazar ve sanatçılarımıza sipariş ettiğimiz yazılar birbiri ardı sıra dergide yayınmlanıp geniş ilgi gördükçe Nâzım Hikmet gibi büyük bir şairin bu dizide bulunamayışı bizi üzüyordu. Bir gün dergi yazı kurulundan bir arkadaşımız, Nâzım’ın yaşamöyküsünü “Kendileri” dizisine katabilmek için bir öneride bulundu. Arkadaşımızın önerisi denemeye değerdi: Dergi içinde bir çalışma grubu kurarak Nâzım’ın bütün şiirlerini ve düzyazı eserlerini tarayıp yaşamöyküsüyle ilgili olarak yazdığı her sözü saptamak ve bir kenara koymak. Sonra bu sözleri kronolojik sıraya göre özenle birleştirmek. Bu öneriyi yerine getirdik. Böylece yalnızca Nâzım’ın yazdıklarından oluşan bir özyaşamöyküsü çıktı ortaya. “Kendileri” bölümünde yer alan Nâzım Hikmet yazısı işte böyle bir tutku sonucunda üretilmiştir. “Kendileri” kitabında yer alan, ama özyaşamöyküsü biçiminden bütünüyle uzak bir çalışma daha var: Yaşar Kemal’le arkadaşımız Erdal Öz’ün yaptığı uzun söyleşi. Yaklaşık 40 sayfayı kapsayan bu söyleşi, iki açıdan büyük değer taşıyordu: Birincisi, Yaşar Kemal’in 1977 yılındaki görüşlerini belgelemek göreviydi, ikincisi ise bugün artık aramızda bulunmayan değerli yazar dostumuz Erdal Öz’ün 25 Temmuz 1977 günü İstanbul Menekşe’de Yaşar Kemal’in evinde zekice kotardığı bu çalışmanın yitip gitmesini önlemekti. Türkiye Yazıları dergisindeki “Kendileri” dizisi 1977 ile 1980 yılları arasında yayımlanmış. Oysa dergi, 12 Eylül 1980 sonrasında yayınını daha iki yıl sürdürdü. Peki, “Kendileri” bölümü 1980 sonrası neden yer almadı? Yanıtı çok açık: 12 Eylül 1980 askeri darbesini izleyen karanlık dönemde bu tür yazıların gönül rahatlığıyla yazılması olanaklı değildi. Gönül rahatlığını bırakalım, bu yazılar, birtakım resmi mercilerin gökte ararken yerde bulabileceği malzemeleri oluşturabilirdi. Dergide “Kendileri” bölümüne son verdik ve bir daha anladık ki en çirkin sansür, “otosansür”dür. Türkiye Yazıları’nın yayınını 1982’de zaten bu nedenle durdurduk. Söyleyeceği sözün bir de otosansürle sınırlandığı bir dergi yayınını sürdürmenin anlamı kalmamıştı…? Ahmet Say Evrensel Basım Yayın, temmuz ayında belgesel niteliğinde bir kitap yayımladı. 480 sayfalık kitapta, çoğunluğu şair ve yazar 27 sanatçının kendi kaleminden yaşam öyküleri yer alıyor. “Kendileri” genel başlığı altındaki bu özyaşam öyküleri, yaklaşık 30 yıl öncesinin önde gelen bir edebiyat ve düşün dergisi olan “Türkiye Yazıları”nda üç yıllık bir süreç içinde yayımlanmıştı. Türkiye Yazıları'nın sahibi ve yayın yönetmeni olan Ahmet Say ile “Kendileri” üzerine yaptığımız söyleşiyi sunuyoruz. ? Şiar Can ŞENER T ürkiye Yazıları’nda böyle bir belgesel dizi yayımlama düşüncesine nasıl geldiniz? Bu düşünce, derginin kurucularından Cemal Süreya’nın buluşlarından biriydi: Şair ve yazarların kendi yaşamöyküleri ısısıyla okurla edebiyatçı arasındaki tinsel bağları güçlendirmek… Okurların edebiyat sanatıyla içli dışlı olabilmesi için denenen bu yolun başarı kazandığını düşünüyorum: 197782 yılları arasında 72 sayı yayımlanan dergimizde “Kendileri” başlığı altında anılara dayanan, bireysel göründüğü halde toplumsal geçmişi de içtenlikle değerlendiren bu yazılar geniş ilgi gördü. Söz konusu ilginin kökeninde başka neler yatıyordu? Edebiyatımızın önde gelen şair ve yazarlarına ısmarlanan bu yazılar, son derece yürekten ve ustaca bir kalem gücüyle anlatıldığı için etkileyiciydi. Başka bir neden de sanatçılarımızın bu yazılara kendi yaşamöyküleri içinden seçtiği ilginç, kimsenin bilemeyeceği çarpıcı olaylardan oluşan kesitler serpiştirmesiydi. Bu iki temel öğe, yazıların etki gücünü artırıyordu. Sayfa sınırı konmuş muydu yazılara? Hayır, dileyen sekiz, on, yirmi “daktilo sayfası” yazabilirdi. Kendilerinden ayrıca yaşamöyküsünü destekleyecek fo Kendileri/ Derleyen: Selim Esen/ Evrensel Basım Yayın/ 480 s. KİTAP SAYI 918 SAYFA 6 CUMHURİYET
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle