03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Türkiye Yazıları’nın “Kendileri” bölümü ne zaman bir hayat hikâyesi okusam aklıma gelen bir çalışmadır. Otuz yıl sonra bir kitap bütünlüğünde karşılaşmak hoş bir sürpriz oldu. Selim Esen’in yayına hazırladığı Kendileri’nde (Evrensel Yay.) Hasan İzzettin Dinamo, Cahit Külebi, Edip Cansever, Mehmet Kemal, Adalet Ağaoğlu, Samim Kocagöz, Talip Apaydın, Fakir Baykurt gibi 70’li yıllarda yazarlıklarının olgunluk dönemini yaşayan 23 yazar ve şairin kendi kalemlerinden hayat hikâyelerinden kesitler yer alıyor. Metin CELAL Okuduğum Kitaplar 1 970’ler Ankara’nın edebiyatta ağırlığını duyurduğu yıllar. Canlı bir edebiyat çevresi yayınevlerini, dergileri besliyor, yaşatıyor. Başta Türk Dili olmak üzere, Yazı, Olgu, Sesimiz, Oluşum, Yusufçuk, Edebiyat… dönemin Ankara dergilerinden. O zamanlar öğrenciydim. Kadıköy’de iskele girişinde gazete bayii Semih Ağbi bu tür dergileri de satardı. Ayın ilk günleri sık Mahmut sık gidip sorduğum dergilerden biri de Makal Türkiye Yazıları’ydı. Dergi, Ahmet Telli, Gültekin Emre, Mert Başat, Ali Cengizkan, Veysel Çolak, Oğuzhan Akay, Tuğrul Keskin gibi genç kuşağın şairlerine yer verirdi. Sunuş yazısında söylendiği gibi “yapıtlara gözüpek, dostça ve baAdalet Ağaoğlu ğımsız bir tavırla” yaklaşıyordu. Okurken de bunu hissederdiniz. Türkiye Yazıları, 1977 82 arasında 72 sayı yayımlanmış. İlk sayısından son sayısına dek izledim. Türkiye Yazıları’nda belki de ilk okuduğum yazı kendi kalemlerinMehmed den yazarların hayat hikâyelerini anlat Kemal tıkları “Kendileri” bölümüydü. “Kendileri” bölümü derginin ilk sayısında Hasan İzzettin Dinamo’nun “Nâzım Hikmet’le Kurduğumuz İllegal (!) Örgüt” başlıklı yazısıyla başlamış, Aralık 79’da yayımlanan 33. sayısına kadar sürmüş. Derginin sahibi ve yönetmeni, hikâyeci Ahmet Say, yazıların sürmemesinin nedenini şöyle anlatıyor; “12 Eylül 1980 askeri darbesini izleyen kaTalip ranlık dönemde bu tür yazıların gönül Apaydın Kerim rahatlığıyla yazılması olanaklı değildi. Korcan Gönül rahatlığını bırakalım, bu yazılar, birtakım resmi mercilerin gökte ararken yerde bulabileceği malzemeleri oluşturacaktı. Ve bir kez daha anladık ki, en kötü, en çirkin sansür, ‘oto sansür’dür.” Türkiye Yazıları’nın “Kendileri” bölümü ne zaman bir hayat hikâyesi okusam aklıma gelen bir çalışmadır. Otuz yıl sonra bir kitap bütünlüğünde karşılaşmak hoş bir sürpriz oldu. Selim Esen’in yayına hazırladığı Kendileri’nde (Evrensel Yay.) Hasan İzzettin Dinamo, Cahit Külebi, Edip Cansever, Mehmet Kemal, Adalet Ağaoğlu, Samim Kocagöz, Talip Apaydın, Fakir Baykurt gibi 70’li yıllarda yazarlıklarının lar, üzerinde düşünmüşler, olgunluk dönemini yaşayan 23 yazar ve şartları iyileştirmek için şairin kendi kalemlerinden hayat hikâyeçaba göstermişler yani silerinden kesitler yer alıyor. Ayrıca Erdal yasileşmişler. Daha mutlu, Öz’ün Yaşar Kemal’le yaptığı uzun bir daha güzel bir Türkiye söyleşi, dergi yazı kurulunun şiir ve yazıladüşlemenin bedeli de çok rından yararlanarak kurguladığı kendi kaağır olmuş. Hapisler, sürleminden Nâzım Hikmet’in hayat hikâyesi günler, işinden, ailesinden ve Turhan Selçuk ve Ferruh Doğan’la yaNâzım Hikmet olmalar… pılmış röportajlar yer alıyor. Kendileri’ni oluşturan Çoğu 1920’li yıllarda doğmuş şair ve yazılar şair ve yazarların hayat hikâyeleriyazarlar. Gerçek anlamda Cumhuriyet çonin tamamını içermiyor. Daha çok çocukcukları. Köy kökenli, yoksul ailelerden. luk yılları, edebiyatta atılan ilk adımlar, düKendi ayakları üzerinde durmaya çalışan şünen insan olmanın getirdiği baskı ve bir ülkenin ilk yıllarında doğmuşlar. Okuzorluklar dile getirilmiş. Çoğu yazı yazarma yazma olanakları son derece kısıtlı, larının kimlikleri bilinse bile başlı başına öğrenim görmeleri bile bir şans. Belki de birer hikâye olarak da okunabilir. Hasan o nedenle iyi birer edebiyatçı olmalarının İzzettin Dinamo’nun “Nâzım Hikmet’le yanında hemen hepsi iyi öğrenciler. ÇünKurduğumuz İllegal (!) Örgüt” başlıklı yazıkü iyi öğrenci olmayan parasız yatılı olası iyi bir örnek. Dinamo 1930’larda maz, burs alamaz. Yokluklar, zorluklar Sıvas’ta lise öğrencisiyken Nâzım Hikonları yıldırmamış. Öğretmen, hukukçu, met’i hiç görmeden, tanımadan onunla doktor olmuşlar. Sadece bu mesleklerle birlikte illegal örgüt kurmayı nasıl başardıyetinselermiş belki toplum ve tabii devlet ğını (!) anlatıyor. İşçi olduğunu söyleyen katında büyük bir kabul görecek el üstünbiri Nâzım Hikmet’ten selam getirdiğini, de tutulacaklarmış ama onlar aynı zadergi çıkarmalarını istediğini söylüyor, Dimanda (ya da öncelikle) edebiyatçı olnamo ve arkadaşları da adamın kim oldumuşlar. Şair, yazar olmakla yetinmemişler ğunu araştırmadan, yıllarca önce bir iki şiyaşadıkları ülkenin koşullarını sorgulamış Kendileri Fakir Baykurt Hasan İzzettin Dinamo Samim Kocagöz Edip Cansever Cahit Külebi ir gönderdikleri Nâzım Hikmet’in neden böyle bir şey söylemiş olabileceğini düşünmeden kolları sıvayıp dergi çıkarmaya hazırlanıyorlar. Dergiyi çıkarmadan önce de insanları bilinçlendirecek bir beyanname dağıtacaklar. Beyannameler basılıp tam kendilerine teslim edilirken de polise yakalanıveriyorlar. Üç arkadaş dörder yıl hapis cezası ile kendilerini hapiste buluveriyor. Dinamo ve arkadaşlarının özgürlük umutları, bu umutla yayımlamayı planladıkları dergi hayali böyle bir komplo ile eziliyor. Bu trajikomik hikâye “Kendileri”nde hayat hikâyelerinden kesitler anlatan yazarların hemen hepsinin başına gelen olaylardan biri. Kerim Korcan, bir hikâye anlatır gibi babasının yaşadıklarını anlatıyor. Yıl 1938, Mayıs ayı ortalarında 67 yaşındaki Murat Usta, oğlunu aramaya emniyete gider. Oğlu iki haftadır emniyettedir. Kefaletle bırakılmasını beklemektedirler. “Hani kefalete rapten bırakacaktınız?” diye sorar. “’Sen de hayli safmışsın?’ diye karşılık verdi memur, ‘Biz onu dün gece dövüyorduk, öldü, elimizde kaldı. Sonra koyduk bir çöp kamyonuna, sen Yedikule’ye kadar git, derelere bir bakıver.” Öldürdük attık denilen oğlu Kerim Korcan’dır. “Beni öldüresiye dövdükleri doğruydu, ama, hayatıma son verdikleri yalan” diye anlatmaya devam eder Korcan. Mahmut Makal’ın yazdığı gibi, bir komünist öcüsü yaratılmış, bu öcünün varlığını kanıtlamak için de komünist imal etmek gerekmiş, ülkesinin iyiliğini, güzelliğini isteyen, düşünen, soru soran ve özellikle yazan çizen her insan “komünist” damgasını yemiş. Hayatının bir parçasını da olsa, kendi hikâyenizi yazmak kolay bir şey değil. Çünkü bellek birçok şeyi sildiği gibi, çoğunu da değiştirerek kaydediyor. Adalet Ağaoğlu, kitapta yer alan yazısında bu durumu çok güzel anlatıyor. Çocukluğundan kendinde kalan anıları, izlenimleri, görüntüleri anlatıyor ve aile fertlerinden, annesinden, kardeşlerinden hep tepki topluyor, o senin anlattığın gibi değildi diyor, onun söylediklerini düzeltiyorlar. Örneğin Ağaoğlu’nun belleğinde doğduğu ev “geniş bahçeleri, sofaları, güzel çatısı olan konak yavrusu”dur ama yıllar sonra gidip baktığında konak yavrusu bir yana, soğuk, sevimsiz, anlamsız bir yapı ile karşılaşır. Ağaoğlu bu durumu şöyle izah ediyor; “Hiçbir yazar kendini yazamaz. Çünkü, yukarıda biraz gördük, öncelikle dünkü kendini yazamaz. Dünkü kendini hep bugünkü kendine yamamaya çalışır. Dünkü kendinde, durmadan bugünkü kendini doğrulayıcı ipuçları arar. Bulamazsa uydurur. Bu nedenle o zamanın, o zaman kişilerinin içindeki insan da ortaya kılık değiştirerek çıkar. Bu kişinin şimdiki gözünde dün küçük olan her şey büyüktür. Dün güç olan her şey kolay, gerçekte çok çirkin olan her şey de genellikle çok güzeldir. Ya da tam karşıtı, güzel olan her şey çirkin, kolay olan her şey güç, büyük olan her şey de küçük gelebilir bize.” Ve can alıcı soruyu soruyor; “Bir yazar kendini çarpıtarak yazsa, bunu kendinden başka kim bilebilecek?” Sonuç olarak da “En gerçek gerçek, şu an içinde yaşadığımız gerçektir. O gerçeği yazarken de işte, kendimizden yazıyoruz. Ama kendimizi değil, kesinlikle kendimizi değil. Yazar, kendinden yazabilir tabii, tabii kendini de yazabilir, ama KENDİNİ yazamaz.” Kendileri’ni oluşturan yazılara Adalet Ağaoğlu’nun bu düşünceleri ışığında bütün olarak baktığınızda bir kısmı abartılmış ya da önemsenmemiş olsa da ortaya çıkan genel görünümün gerçeği yansıttığını söyleyebiliriz. Çünkü hemen her yazar birbirlerinden bağımsız olarak aynı zaman kesitini yazıyor ve hemen hepsinde aynı görüntüler ortaya çıkıyor. Evet ayrıntılarda yanılınmış olabilir ama yazılar o yazarların hayatlarındaki gerçekliği koyuyor. Tabii, bu yazıların yazıldığı 1970’li yıllardaki tarih aralığındaki koşullara da bakmak gerek. Tüm toplum siyasallaşmış, toplumcu düşünce kendini ifade edecek alanlar yaratmış ve devletin buna karşı tepkisi de 30’lardaki, 40’lardaki gibi olmuş. Soran, sorgulayan, değiştirmek isteyen herkes hapis edilmiş, Deniz Gezmiş’ler asılmış, yine de tüm baskılara rağmen gençliğin siyasallaşmasının önüne geçilememiş, tek çare olarak askeri darbe görülüyor olmalı ki oraya doğru adım adım gidiliyor. Yazarlar da bu ortamda kendi çocukluklarını, yazarlığa başladıkları yılları, ilk gençlikleri hatırlıyorlar. Anıların yazıldıkları günlerin havasına uyarak siyasi yön doğal olarak ağır basıyor. Kendileri’nde yer alan yazıları ister yazarların ve şairlerin hayatlarından anı parçaları olarak ister yazarların hayat hikâyelerinin ağır bastığı edebiyat eserleri olarak, okuyalım sonuçta hem onları kendi kalemlerinden tanımış oluyoruz hem de Türkiye tarihinin önemli bir kesitinden bireysel tanıklıklar okumuş oluyoruz.? NOT: Fotoğraflar “Tanzimat’tan Bugüne Edebiyatçılar Ansiklopedisi”nden alınmıştır (2 Cilt, YKY, İstanbul 2001) SAYFA 12 CUMHURİYET KİTAP SAYI 918
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle