03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Yazıya dökülen her gerçek artık yazının gerçeği sayılır. Nedret Gürcan’ın romanı; bir “pembe roman”a dönüşmeden, “hayatım roman” anlayışına yenilmeden, kendini kurtaran bir roman olarak değerlendirilebilir. Nedret Gürcan hiç olmazsa cinsel ilişkiye düşme tuzağından romanını kurtarmasını bilmiştir. Mustafa Şerif ONARAN Değinmeler Y aşamda tutunacak dal bulamayan bir kadını şiir kurtarabilir mi? Hele hastalıklı bir duyarlığın yıpranmış şiiri, bir ozan kadına nasıl bir güç kazandırabilir? Nedret Gürcan’ın romanı daha nice soruların yanıtını beklese de şu iki soruya yanıt aramakla yetinmeli. Mehlika, daha 16 yaşında, öğrenciliğini sürdürmek isteyen gencecik bir kızdır. Yoksul ailesi bir tornacı ustasıyla kızı baş göz eder. Usta, İzmir’de bir iş bulur. İş bulmasına yardımcı olan arkadaşı Kâzım Usta Mehlika’ya göz koyar. Fabrika müdürü kocasına iş verse de, inmeli eşine bakması için Mehlika’yı da evinde çalıştırmak ister. Aslında onun da niyeti Mehlika’dan yararlanmaktır. Kocası Murat Usta, işinde tutunmak için, fabrika müdürünün, müdür yardımcısının Mehlika’ya duydukları yakınlığı görmezden gelir. Üstelik sağlam ayakkabı çıkmayan yakın arkadaşı Kâzım Usta hem evlerinde konuk kaldıkları, hem iş bulmada aracı olduğu için para ister. Üstelik Mehlika’ya da sarkıntılık etmektedir. Çıkan kavgada Murat Usta, Kâzım Usta’nın başını yarar. Bir buçuk yıl içerde kalır. Hapisten çıkınca da Mehlika’ya sokak kadını gözüyle bakar. Mehlika, kendini denize atarak canına kıyar. Şiir bunun neresinde diyeceksiniz. Eski Sevdalar masını bilmiştir. Araya giren Avalıklı Suzan ilişkisinde bile, özgür bir kadın izlenimi veren Suzan’la cinsel yakınlaşma olmaz. Taşralı gencin, bir kadının yönlendirmesiyle bağdaşmayan ilkeleri vardır. Öte yandan Mehlika, taşralı gence kurtarıcı bir kahraman gözüyle bakmaktadır. Kolay çözüm nedir? Mehlika’nın Murat Usta’dan boşanması, üç çocuğuyla taşralı gence varması. Mehlika’nın çelişkili davranışlarından beklentisinin ne olduğunu tam olarak anlayamıyoruz. Taşralı genç diyor ki: “Gözlerinde ve yüzünde tomurcuklanmış, sabaha açmayı bekleyen bir ‘sevda gülü’ görmüştüm.” Bu gül bir türlü açılıp sevdaya dönüşemiyor. Yakınlaşmayı sağlayacak şiir ilişkisi şiir engeline dönüşüyor: “Mehlika masada bir yabancı gibi oturuyordu. Beni, aylardır mektuplaştığı ve yanına çağırdığı bir dost gibi değil de, sanki dünyasında birlikte yaşadığımız, soluk alıp verdiğimiz şiirlerden, şairlerden söz etmek için oraya gelmiş gibi görünüyordu.” Oysa sevi ilişkisini yönlendirmede kadının doğal bir ustalığı vardır: “Ne olur beni yanlış anlama, ‘Seninle olmak istiyorum’ demiyorum; ‘Seninle olmak istiyorum’ dedim. Taşralı genç bunu anlamış mıdır? “Tamam anladım da, bunu otele nasıl anlatırız?” Taşralı gencin duraksamalarına acıma da karışmış olabilir. Bir eşraf çocuğu, kasaba geleneğinin yükü altındadır. Bu üç çocuklu, yoksul kadın, cinsel çağrısına karşın, ona ağırlık olacaktır. Gövdesini hoyrat ellerden korumasını bilen kadın cinselliğini başka türlü kullanmayı deneyecektir: “Sanma ki Mehlika cinsel bakımdan istiyor bunu. Asla!” Ayvalıklı Suzan’ın doğal davranışı karşısında kendini yenilmiş gibi gören taşralı genç; Mehlika’nın ezilmişliği karşısında, tutkusunu unutan bir acıma duygusuna kapılmıştır. Karmaşık bir ikilemdir bu! Öte yandan Mehlika; “Kimsenin olmadığı bir odada başbaşa kalarak, sana ağlamak istiyorum” diye, onun acıma duygusuna sığınmaktadır: “Geleceksin ve anlatırken sana ağlayacağım diye... Ben ağlamak istiyorum, anladın mı? Bir yalnız yerde, başımı kucağına gömerek ağlamak istiyorum; hıçkırarak!..” “Pembe roman” duyarlığı gibi görünen bu davranışlarda bir kadının çökkünlüğü var. Murat Usta hırsını içkiden alan, içkinin etkisiyle daha kuşkucu, daha acımasız olan bir adam. Mehlika’nın yazgısı böyle bir insanın elinde canına kıymakla sonuçlanmayabilirdi. gencin kişiliğinde somutlaşıyordu: “Yaklaşık iki dakika boyunca dudak dudağa kaldık.” Kimine göre, öpüşmenin uzun süresi nasıl ölçülür? Üstelik, “önlenmez, tertemiz bir öpüşmeydi” denebilir mi? O, sıtmaya tutulmuş gibi titresin, sen bu isteğe karşı duramayacak çok kötü bir durumda ol, cinsellik doruklarında yaşa, sonra bunlar hiç olmamış gibi, koruyucu bir tavır içine gir: “Bu mahvedilmiş şair kadına huzur, iyilik ve dayanma gücü dilemekten başka ne yapabilirdim?” Sevdiği taşralı gençte aradığı kurtarıcıyı bulamayan Mehlika, edebiyat yalanına sığınmaya çalışır: “Seninle edebiyat yolunda daha başka bir sevda yaşamaktı istediğim; saf, alabildiğine romantik, şiirli ve öykülü bir serüven, yazı dünyamızı zenginleştirmek için bunun adına ruhsal dostluk da diyebiliriz. Benim içimde bir boşluktu bu, oraya da seni yerleştirdim.” Bu pembe yalanların arkasında kurtuluşu evlenmede arayan bir kadının umarsızlığı var: “Seninle evlenebilseydim... Artık yapacak bir şey yok!” Yapacak tek şey Mehlika’nın kendini denize bırakarak canına kıyması olmuştur. Denizle bütünleşmesini anlattığı, son şiiri şöyle sona eriyordu: “Bakın, ben niçin geldim, bana baksanız ya Ben balıkçı değilim, balıklarınızı çalmam Ben gemici değilim, sizi çiğneyip geçmem Ben yüzücü değilim, kollarımla siz dövmem Ben fırtına değilim, sizi sallayıp üzmem Ben iyi kalpli şair bir kızım Yirmi beş yıldır sizin dostunuzum.” BİR ROMAN KAHRAMANINDAN BEKLENEN “Pembe romanlar”da taşralı gencin kurtarıcı olması beklenir. Oysa taşralı genç, gelenekçi anlayıştan kendini kurtarabilmiş değildir: “Evet, ah! O evliydi ve onunla ancak saf ve romantik bir aşkla buluşabilirdik!” Sevi ilişkilerinde böyle kesinlemelerle nereye varılabilir? Belli bir çizgide kendimizi korumaya çalışmak bize ne kazandıracaktır? Belli bir çizginin gerisinde duran adama gülümseyerek bakan herhangi bir kadın; “Bir akşam seninle bir rakı içelim” demekle yetinir. İlişkinin yürümeyişine canı sıkılan bir başka kadın, adamı saygısızlıkla suçlayarak kendini korumak isteyebilir. Anlayan, sevecen kadının hoşgörüsünde hep geleceğe uzanan bir umut vardır. Oysa Mehlika, doğal bir merak içinde bakarken, “gözlerinde ve yüzünde tomurcuklanmış, sabaha açmayı bekleyen bir ‘sevda gülü’ görünürken”; sevi ilişkisini kendince yorumlamaya çalışıyor: “Ben aşkın ne olduğunu bilmiyorum. Seni gördüğümden bu yana bir şeyler oluyor yüreğimde, birtakım güzel kıpırtılar... Ama o aşk mı? Şimdi fena halde öyleyim.” Gözyaşları içinde bırakılmış bir kadın, gövdesinin özgürlüğüne yabancı bir elin dokunmasını önleyen bir kadın, kendini sevdiği insana hazırlayan bir kadın... Mehlika’nın başarısız evliliğinde, düş gücüyle Nedret GÜRCAN çoğalan özlemler, taşralı ROMAN GERÇEĞİ Nedret Gürcan’ın ellili yıllar İzmir’inde başından geçen bu “aynile vaki” serüvenin gerçek olması pek önemli değil. Okurları ilgilendiren roman gerçeğidir. Kurgudaki roman gerçeği olayların anlatılması anlamına gelmez. Yaşamanın çok katmanlı akışında iç gerçekleri sorgulamadan bir anı romanın sahiciliği önem kazanabilir mi? Nedret Gürcan, taşralı delikanlıyı, bir düşsel yorumla, romanın kötü kişileriyle ödeşmeye gönderiyor. Murat Usta hapisteyken para sızdırmaya bakan, Mehlika’dan yararlanmak isteyen avukat Vedat Bey duyarsızdır. Bir başka kötü adam, Kâzım Usta kara düşüncelere dalmıştır. Fabrikanın müdürü İhsan Bey ile ikinci müdür Oktay Bey’in Mehlika’nın ölümünden ders almaları söz konusu değildir. Mahalle kadınları dayanışma içinde olsalardı, mahalle bakkalı anlayış gösterebilseydi, durum değişebilir miydi? Hakkı Usta, Pavyoncu Cüce gibi iyi görünen insanlar da var. Ama Mehlika’nın kocası Murat Usta, yaptığı kötülüklerin ayrımında bile değil. Romanın sonunda böyle bir ödeşme gerekli miydi? Böyle toptan kolaylıklar romanı çürütmez mi? Oysa Nedret Gürcan bir kedi yavrusu değişmecesini de kullanabilirdi: “Otelin avlusunda, bir köşede uykuda olan sarı beyaz tüylü sevimli bir kediyi yere çömelerek okşayan beş altı yaşlarında bir erkek çocuğunu annesi, ‘Yapma oğlum! Sen uyurken uyandırsalar ister misin?’ diyerek ellerinden çekiştiriyordu. Çocuksa, ‘Anne, onu seviyorum; ne olur bizim eve de kedi alalım” diye yanıtlıyordu. Mehlika, bir kedi yavrusuna bile gösterilen sevecen ilgiden yoksun olmasaydı, romanın sonu kötü bitmeyebilirdi.? Bu sayfayla iletişim kurabilmeniz için dergilerinizi ve kitaplarınızı aşağıdaki adrese gönderiniz. ŞİİR YÜKLÜ MEKTUPLAR Olay örgüsünün bir başka boyutu var. Mehlika bir kasabada çıkan dergiye şiirler gönderir. Dergiyi yöneten ozanla mektuplaşır. Mektupların sonu hep şöyle biter: “Bir şairden bir şaire selam ve sevgilerimle!” Mehlika’nın öylesine bozulmamış bir güzelliği vardır ki, Yirmili yaşların ortalarına gelmiş, üç çocuk annesi bir kadın olduğuna kimse inanmaz. Mehlika, komşuları Zehra Hanım’ın adresini vererek kasabada dergi çıkaran gençle mektuplaşmalarını sürdürür. Karşılıklı resimler gönderilir. Mehlika, iki defter tutan anılarını da dergiyi yönetenin değerlendirmesine sunar. Taşralı genç için artık İzmir’e gitmek, bu kadınla tanışmak, yaşamasının yazgısı haline gelmiştir. Kasabalı ozan İzmir’de okumuştur. İzmir’deki edebiyat çevreleriyle de yakınlığı vardır. İzmir’e her gidişinde Şükran Oteli’nde kalmayı alışkanlık edinmiştir. Mektuplaşmalar, ozan kadının anıları derken, sıra üç gün bir gecelik İzmir serüvenine gelmiştir. (İZMİR’de ÜÇ GÜN ve BİR GECE, roman, Agora Kitaplığı, 2007). KARMAŞIK İLİŞKİLER Her ne kadar roman kurgusu içinde anlatılanlar roman gerçeğine dönüşmüşse de, Nedret Gürcan, bu romanın ellili yıllarda İzmir’de geçen gerçek bir olaya dayandığını bildirir. Yazıya dökülen her gerçek artık yazının gerçeği sayılır. Nedret Gürcan’ın romanı; bir “pembe roman”a dönüşmeden, “hayatım roman” anlayışına yenilmeden, kendini kurtaran bir roman olarak değerlendirilebilir. Nedret Gürcan hiç olmazsa cinsel ilişkiye düşme tuzağından romanını kurtarSAYFA 22 MUSTAFA ŞERİF ONARAN Hekimköy Sitesi 20. Sk. No: 8 06800 ÜmitköyAnk. Tel.: (0312) 235 91 11236 23 46 CUMHURİYET KİTAP SAYI 918
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle