04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

? anda aşka doğru yelken mi açmıştır öykünün kahramanı olan erkek? Belki de. Karşısındaki incecik kızı süzen ve gözünü ondan alamayan erkek arasında bir şeyin başlaması masadan masaya gidip gelerek gerçekleşmez. Ya? Kız, birden yerinden fırlar ve kendini şakır şakır yağan yağmura atar. Birini mi görmüştür kız, yoksa bir yere mi yetişecektir? Adam da kalkar kızın ardından. Kızı izler. Onu çaresiz bir biçimde kırmızı lambada beklerken bulur. İyice ıslanmış kızı alıp kahveye getirir. Eşyalarını toplamasına yardım eder. Bir süre sonra kızın evine gider. Kız adamı karşısında görünce şaşırır ama adamı içeri alır. Öykünün sonunu yazar da yazmamış. Ama bunu düşlemek hiç de zor değil. Bir soru daha: “Sahi, ne zaman başlar aşk?” “Yokuştaki Kız”, öyküsü iki bölümden oluşuyor: “Bilinmeyene Yolculuk” alt başlığı 2. öyküde de devam eder. Yalnızca 2. öykünün adı değişir, “Seçilmiş” olur. Anadolu'daki toprak damlı, birkaç evli köylerden birine götürür yazar bizi. Köyün ve köylünün hali ortadadır, çocukların da elbette. Yemeleri ona göredir, yaşamlarında da bilinmeyen bir şey yoktur. Çocuklar düşe kalka büyür, büyükler yaşlanır ve ölür. Düşler de köyün kıt olanakları dışına çıkmaz pek, görülen rüyalar da fazla değildir zaten. Hayvanlar ve hava da köyün dekoruna uygundur. Köy çeşmesi de öyküye bir biçimde girer kızları yalnız bırakmaz. Burada da sevdalar alevlenir, mektuplar alınır verilir, gizlice haberleşilir, buluşulur. Çocuklukla ilgili anılarda bir eksiklik vardır hep düşten mi, yaşamdan mı kaynaklandığı belli olmayan. “Çünkü çocuklukla ilgili anılarda, hep bir delik var. Parça parça görüntüler, kokular, yüzler gelip gelip duruyor da karşısında, hiçbirinde bir bütünlük kuramıyor. Sonradan anlatılanlardan bütünlüklü birkaç hayat hikâyesi çıkarıyor belki.” Dört çocuğun arasında bir minik kız vardır öykünün belkemiğine gelip oturan. Almanya bu köye de damgasını vurmuştur bir biçimde Türkiye'nin yazgısı olunca. Sonra bir avuç yaşlının kaldığı bu köye kader bir adamı getirir bırakır. Dolmuş çekip gidince Ali Amca ilkin köyü gezdirir bu yabancıya. Sonra da evine götürür. Karısıyla tanıştırır. Büyük kentten emekli olan karı koca bu köye çekilmiş ve sakin bir yaşam sürmektedir. Adam, bir resim gösterir bu yaşlı karı kocaya. Resimdeki aile Almanya'ya göçmüştür. Adam bu resimdeki kızlardan birinin izini sürmektedir. O kız onun karısı olmuştur ve ayrılmışlardır belki de. Karısının yaşamının peşine takılarak onun çocukluğuna ulaşmak ister adam. Beklediği dolmuş gelmez ve kasabaya gidemez. Dolmuşu beklerken düşlere dalıp çıkar adam. Ali Amca bu yabancıyı evine götürür yine. Adam, yattığı odanın penceresinden gördüğü kadının yanına gider. Aradığı kadındır mıdır bu, karısı, çocukluğun peşine takıldığı mıdır? Yoksa bir düş mü? Sabah olduğunda gördüğünün, gece yaşadığının bir düş olduğunu düşünür adam. Herkes kendi tarihini arıyordur aslında. Kadın hiç konuşmayan babaannesini anlatır. Babaanne bir Ermeni kızıdır. Bir Türk kaçırır kızı. Evlenirler. Bir Ermeni, Türk kızıyla CUMHURİYET KİTAP evlenmek isteyince, Türk aile izin vermez. Ermeniler zamanla köyü terk eder. Babaanne dört çocuğunu hiç konuşmadan büyütür. Komşu kızı Ali Amca’yla selam yollar ve akşama kendisini çaya beklediğini söyler. Düşle gerçek iç içe geçmiştir işte. Çık çıkabilirsen işin içinden? Bilin bakalım, acaba yabancı adam köyde kalacak mı? YAŞAM “Ah Şarap İçerken Bir de Gazete Okusam”. Plajda gazete okuyan bir kadının ardında yatan öykü bu aslında. Okuma yazmayı zar zor öğrenmiş ve Almanya'daki zorlu yaşam koşullarında kendini var etmeye çalışmış bir kadının dramı mı desem, trajikomik dünyası mı? Bilmiyorum. Türkiye'deki yaşamından sıyrılıp daha özgür bir dünyaya adım atmak isteyen bir kadının yaşamı ne kadar öyküleşebilirse, işte o var bu son öyküde. Değişen ve değişmeyen günler... Geriye dönüp bakılınca şükredilen yıllar... Elinden tutan pek kimse olmadığı için kendi başına bir yere getirmiştir yaşamını kadın, mutluluğu ve mutsuzluğu sürekli içinde taşımıştır. hep. Yarım kalan duygular, başkalarıyla kurtarmaya çalıştığı bağlar, başka aşklar, düşler, umutlar, yıkımlar... Son bir soru: Kadın gazete okuyabilseydi acaba hayatında ne değişecekti? YENİ BİR YAZARI TANIMAK Menekşe Toprak, Valizdeki Mektup'ta insanların tarihine, çocukluğa, bilinçaltına gidip gelmemizi sağlıyor. Öykülerdeki insanların yalnızlığı elle tutulacak kadar belirgin. İnsanın dünyasını apaçık belirleyen cinsellik de kendini ele veriyor bu öykülerde. Aşksa hiç eksik değil hüzünlü, yakıcı, buruk. Bir de kimlik arayışı var ki bu kitaptaki öykülerde, öykülerin kahramanları nereden geldiklerini, kim olduklarını bilmek isterler haklı olarak, okur olarak bizler de elbette. Öyküler kesin bir biçimde sonlanmaz; ya yeniden başa dönülür, ya da bizimle yaşaması için ucu açık bırakılır. Dedim ya, çekinmenize gerek yok yeni bir yazarı tanımak için. Öykü dilini bulmuş bir yazarın sıcak, samimi, yalın öyküleriyle sarsılacak, anlatımından etkilenecek ne çok okur vardır kim bilir! Şu soruyu kendi kendime sorup duruyorum kaç gündür: Valizdeki Mektup'ta ne vardı acaba? Sizi bilmem ama ben, yeni bir öykücü keşfettim, dünyam değişti. ? Valizdeki Mektup/ Menekşe Toprak/ öykü/ YKY, Mart 2007/ 108 s. 918 SAYFA 11 SAYI
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle