08 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Güray Öz’le ‘Salı Sabaha Karşı’yı konuştuk ‘Karamsarlıkla umut arasındaki gelgitin enerjisi eylemli düşünceden geçer’ Zaten bu korkunç savaştaki küçük küçük kazanımlar aslında bahsettiğim türden bir umudu görmemizi gerektiriyor. Irak işgali salı sabaha karşı başlamıştı. Ama kitaptaki yazılarım yalnız Irak’taki işgal halini değil, eş ölçüde mevcut direnişin kavranmasını amaçlıyor. Direniş yalnızca Irak’la sınırlı değildir. Üstelik Irak’taki direniş ne kadar karmaşık, ne kadar olumluyla olumsuzu iç içe barındırıyorsa, dışarıda, Irak dışında daha kristalize olmuş, daha hedefe kilitlenmiş gibidir. Belki ilerde değiniriz, Irak söz konusu olduğunda bir paradokstan söz edilebilir. ABD Irak’ta amacına ulaşıyor. Bölgeye yerleşiyor, Irak’ı üçe bölüyor, yeni köprübaşları tutuyor. Ama ABD aynı zamanda bu savaşı kaybediyor. Bölge halklarının gözünde, dünya halklarının gözünde o yeniktir. Halklar için ve giderek bu hükümetlere, yönetimlere de yansıyacak, ABD kötülüğün ta kendisidir. Siyasal ekonomik sistemleri ne olursa olsun ABD ülkeler için açık bir tehlike oluşturuyor. Şimdi ülkeler hesaplarını bu tehlikeye göre yapıyorlar. Bu bir yandan açık teslimiyetçi güçleri, diğer yandan bu durumu kabullenemeyenleri etkileyen bir gerçektir. ABD karşıtlığının içeriye bu kadar şiddetle yansımasının nedeni de budur. ABD bölgede artık yalnızca zorbalıkla, zorbalığı sürdürerek var olabilir. Burada ABD ile ilgili birkaç söz daha söylemek isterim. Sovyetler Birliği’nin dağılıp yıkılması, ABD’nin tek başına dünya egemeni olduğunu düşünmeye başlamasının da başlangıcıdır. O tarihten sonra emperyalist şımarıklık zirveye çıktı. Yeni muhafazakârların iktidarı ise Zeynep Atikkan’ın dediği gibi "Amerikan cinneti"nin başlangıcı oldu. Bir düşün, tüm dünya inanılması imkansız bir yalana zorbalıkla "inandırıldı". Sonradan itiraf ettiler, ama ABD’nin o zamanki Dışişleri Bakanı Colin Powel BM Güvenlik Konseyi’nde tüm dünyaya canlı yayımlanan oturumda bu yalanları bir bir sıraladı. Sonra da saldırdılar. Şimdi öldürülenlerin sayısının 700 bine ulaştığını, bir ülkenin iç kavgaya sürüklenişini, halkın çaresizliğini, bölgenin sürüklendiği kaosu konuşuyoruz. Bu büyük yalanı dinleyen ve peşinden gidenler, itiraz etmeyi düşünmeyenler hâlâ ülkelerinde iktidar olmayı sürdürüyorlar. Ama halklar, insanlar açısından yalan ortaya çıkmıştır. Bazen düşünüyorum, 11 Eylül’ün bir komplo olabileceğini, doğrudan ABD’nin belli güçleri tarafından planlanmış olabileceğini düşünenlerin, hani şu komplo teorisyenlerinin haklı oldukları bir yan var: Eğer koca bir ülke çok açık, çok çıplak bir yalanla savaşa girişebiliyorsa, bir ülkeyi işgal edebiliyorsa, pekâlâ kendi kulelerini de yıkmış olabilir. İnsanlar bu nedenle çok da önemli olmayan bu türden teorilere inanmakta haklıdırlar. Bu türden teorilerin bir haklılığı vardır. Ama işgalin hiçbir haklılığı yoktu. İşte bu nedenle ABD savaşı halkların gözünde yitirdi. Irak Savaşı, karşı olan dünya halklarını da yaklaştırdı birbirine. Hiç kuşku yok, bütün dünyada ABD karşıtlığının güçlenmesinin temel nedenlerinden, itici güçlerinden biridir Irak savaşı. Irak savaşı turnusol kâğıdı gibi Amerika’nın gerçek yüzünü ortaya çıkarttı. Yani o anlamda sadece Irak’taki direnişler değil, dışarıdaki eylem yani öteki ülkelerdeki bizim ülkemizdeki farklı açıların ortaya çıkması, Amerika’ya karşı bir ölçüde geçmişten daha farklı bir bilinçlenmenin ortaya çıkmasını da getirdi. İşte bu eylemli umut demektir. Latin Amerika’daki geleneksel ABD karşıtlığının yeniden ve bu kez daha güçlü bir biçimde antiemperyalist bilince yükselmesi ve geçmişten farklı olarak Latin Amerika çapında bir dayanışmayı ateşlemesi, bu dayanışmanın Ortadoğu’ya kadar uzanması boşuna değildir. Ortadoğu’da ABD karşıtlığı artık nefrete dönüşmüştür. Avrupa’da da ABD hayranlığı yerini önce kuşkuya giderek, korkuya, çaresizliğe bıraktı. Ama Avrupa’da da ABD artık sevilen bir ülke değildir. Avrupa’nın egemenleri ise ABD’ye kıskançlıkla bakıyorlar. ORTAK PAYLAŞIM Ben de Avrupa’nın tavrını sormak istiyordum. İşbirliği vesaire Avrupa’nın Amerika’yla karşılıklı ilişkilerinin kimyasında bir değişme var mı? Sıkıntı var diyebiliriz. Ortadoğu aslında Avrupalıların Amerikalılarla birlikte paylaşmaları gereken bir yerdi, Avrupalıların anlayışına göre ortaklıkları eskiydi. Fakat Amerika bu ortak paylaşıma yanaşmadı, paylaşım için istediği bedel, Avrupa için o günkü koşullarda ödenmesi kolay bir bedel değildi. Avrupa halkı savaşı sevmez. Halkı bir savaşı kabul etmeye zorlamak neredeyse imkansızdır. AB hükümetleri Balkanlarda, kendi iç bahçelerindeki müdahalelerde bile çok zorlandılar. Kaçınılmazlıkla ve pek de halka sormadan giriştikleri bu savaşlarda da güçsüzlüklerini gördüler. ABD’siz NATO’suz bir iş yapamadıklarını anladılar. Bu nedenle de şimdi bir an önce etkin bir müdahale gücü oluşturmanın peşine düştüler. Türkiye ile ilişkilerinde de temel sıkıntıKİTAP SAYI Güray Öz’ün ABD’nin Irak’ı işgalinin öncesini ve sonrasını ele alan yazılarından oluşan Salı Sabaha Karşı (Günizi YayınlarıAralık 2006) her şeye karşın insanlığın umudunu yitirmemesi gerektiğini öne çıkartıyor. Kitapta yer alan denemeler, saldırıdan yola çıkarak karşı karşıya kaldığımız insanlık dramının farklı boyutlarına dikkat çekiyor. Güray Öz’le "Salı Sabaha Karşı"dan yola çıkarak dünyamızın hallerini konuştuk. kitapta ne kadar umut varsa aynı zamanda o kadar da karamsarlık vardır. İkisi iç içe geçiyor, ikisini birbirinden ayıran şey, umudu öne çıkaran tabii ki eylem, eylemli umut. EYLEMİN ANLAMI O eylemin çerçevesini bir çizelim mi? Eylemin anlamı çok geniştir. Yazı yazmaktan tutun sokağa kadar, örgütlülüğün bin bir biçimine kadar geniş bir alandır. Ve bütün bunlar olmadan, birbiriyle iç içe geçmeden, ilmiklenmeden, birbiriyle bağdaşmadan sonuç alınamaz. Daha doğrusu küçük küçük umutlar yaratılamaz, bizi geleceğe taşıyacak, ruhumuzu karartmayacak sonuçlar bile alınamaz. Bir büyük denemenin yenilgiye uğramış olması insanlardaki karamsarlığı artırdı. Ama gerçek nedenlere dayanan bu karamsarlığa rağmen umut tükenmiyor. Örneğin, yüzyılın ilginç bir değerlendirmesini yapmış olan Eric Hobsbawm, ‘21. yüzyılda dünyanın daha iyi olacağını gösteren bulgular göz ardı edilemez, eğer dünya, örneğin bir nükleer savaşla kendini yok etmezse, bu ihtimal her bakımdan güçlü olacaktır’ diye yazmıştı. Bu sözleri aktardığı Kısa 20. Yüzyıl Tarihi’nde, daha 11 Eylül faciası ve sonrası ABD saldırganlığı yaşanmadan yazılmış olsa da umudunu korudu Hobsbawm. Onun da dediği gibi "dünyamız hem dışa hem içe doğru infilak etme tehlikesiyle karşı karşıyadır." Ama umut her zaman karamsarlıkla iç içedir zaten. Karamsarlıkla umut arasındaki gelgitin enerjisi ise eylemden, eylemli düşünceden geçer. Kitabının ana konusu üzerinden devam edersek, Afganistan’la başlasa da odak noktası Amerika’nın Irak’ı işgali. Öyleyse o eylemi, umudu bu işgale karşı örgütlülük anlamında açar mısın? ? Gamze AKDEMİR azılarında söyleminde umut çok yer tutuyor. Bu noktada cümleni ‘umut eylemi ve sorgulamayı da getirir/melidir’ bağlamında kuruyorsun.. Buradan başlayalım mı söze? Umut benim yazılarımda gerçekten sık geçen bir kelime. Yine senin söylediğin ya da aradığın gibi bendeki umut eylemli bir umuttur. Çünkü eylemsiz umut aslında umut olmaz. Ne insan olur, ne umut. İnsan baştan ayağa umut ve eylemdir. Oturup etrafı seyrederek umut büyütülemez. Bir de bizim umudu sık sık kullanmamızın sebebi şu; o kadar çok yanlışla, haksızlıkla karşılaşıyoruz ki dünyada, eğer içimizde böyle bir umudu yaşatmazsak ve bunu eylemli bir umuda dönüştürmezsek başarı kazanmamız imkânsız. Zaten o yüzden bu SAYFA 4 Y ? CUMHURİYET 881
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle