08 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Cahit Külebi yalnız kendini anlatmıyordu şiirlerinde. Yeni bir yılın eşiğinde onu yeniden okurken kendimizi biraz daha tanımış olacağız Y eni yıl umut kapısıdır. Nice yenilgilerden geçmişizdir. Kendimizi tezgâha çekmek, içimizdeki “öteki”yle barışmak, yeniden yola koyulmak gereksinimi içindeyizdir. Yeni bir yıla girerken Cahit Külebi’nin 60 yıl önce, 1947 yılına girerken yazdığı şiirdeki üzgünlüğü paylaşmalıyız: “Çocuğumun elindeki ekmek Ben laf söyledikçe azaldı, Bu yüzden şiirler ceplerimde Her zaman yarım kaldı.” Geçim sıkıntısıyla şiir yazma coşkusu arasındaki çelişkide kendiyle ödeşmeye çalışıyor Cahit Külebi. Yeni bir yıla girmek, yaşamasını yeniden düzene sokmak anlamına gelecektir. Kırklı yılların ikinci yarısında “kırk karanlığı” dediğimiz bir baskı dönemi vardı. Külebi’nin üzerinde de etkisi var mıydı o yıların? İnsanların birbirine kuşkuyla baktığı o yıllardaki üzgünlüğün Külebi’nin şiirine yansıması da doğaldı: “Gün geçtikçe zayıfladı karım, Gün geçtikçe işimden soğudum. Öyle zamanlarım oldu ki Yaşadığımı unuttum.” Yeni girdiğimiz 2007 yılı Cahit Külebi’nin 10. ölüm yılı (20 Haziran 1997). “Bütün Şiirleri” yeniden basıldı (BÜTÜN ŞİİRLERİ, Bilgi Yayınevi, Ekim 2006). Uzunca bir aradan sonra şiirlerini yeniden değerlendirmek, şiir ortamının biraz bulanık olduğu günümüzde, yol gösterici olabilir. Ellili yıllardan ölümüne doğru kırk yılı aşkın birlikteliğimizde, belki anıların izini sürerek de şiirine bakmak gerekebilir. O zaman şiiriyle örtüşen kişisel özellikleri daha iyi belirir. “Yakınma ustası”, “iyilik bilmez ozan” diye kendini eleştiren Cahit Külebi’nin asıl sitemi, toplumdaki ikil davranan insanların içtenliksiz davranışınaydı. Mustafa Şerif ONARAN Değinmeler Yeni yıla Cahit Külebi ile girmek “ ‘Ustalığın tuzağına düşmemek’ diye bir deyim vardır şiirde de, başka dallarda olduğu gibi ve ustalığın tuzağına düşmemenin erdemleri nelerdir, bilinir” (VİRGÜL, “Fener”, Şiir Eleştirisi, Açmaz Güller, Ekim 2006). Mehmet Taner, aykırı bir görüşle, usta olmayanın ustalık tuzağına daha kolay düşebileceğini dokunduruyor. Külebi’nin “Kadınlar” şiirini anımsar mısınız? “Neden kadınlar böyle sıcak, Neden kadınlar böyle taze? Yaz gelince basmalar giyerler Sade. Ben yine çocukları severim Bütün kadınlardan Cahit KÜLEBİ ziyade.” Bu şiirin ilk basımlarında Külebi, “ustalığın tuzağı”na düşmüş; “Ben yine de insanlığı severim” demişti. “İnsanlığı sevmek” toplumcu düşüncenin sıcak baktığı bir anlayış. Kimi okurları da kolay kazanır. Ama “kadınları sevmek”le uyumlu değil. Oraya yakışan “çocukları sevmek”tir. Külebi’nin anlatış biçimine uyan da odur. YALIN ŞİİRİN DERİNLİĞİ Külebi hep, yorumu gerektirmez sanılan yalın bir şiirden yana oldu. Gündelik olayların akışı içinde, sıradan insanların şiirini yazdı. Sevi ilişkilerine değinirken de yaşanmış bir duyarlığın ozanı oldu. Şiirde gösterişli imgeler, ölçüuyak oyunları arayanlar, eski sözcüklerin anı yükünden yararlanmayı hüner sayanlar için, Külebi’nin şiirleri kolayca yazılıvermiş izlenimi uyandırır. O yalın anlatımın arkasındaki derinliğin ayrımına varamayanlar, yüzeysel bir şiir karşısında olduklarını sanırlar. Eskilerin “sehli mümteni” dedikleri bir “güç kolaylık”tır bu! Cahit Külebi “Şiir Üstüne” diyor ki: “Şiir, en eski sanatlardan biridir. Buna karşın, örneğin müzik, resim, tiyatro gibi hemen bütün sanatların öğreti kuralları bulunduğu halde, şiir yazmanın hiçbir kuralı yoktur. Osmanlı edebiyatı döneminde vezin ve kafiye kitapları vardı. Bugün geçersiz olan bu ilkel öğretinin o dönem için bile şiirin kurallarını oluşturduğu söylenemez. Kaldı ki, binlerce yıldan beri şiir sanatının yeterli bir tanımı yapılamamıştır.” Sıradan sözcükleri, Külebi gibi usta bir ozanın dilinde yeni anlam yükleri kazanır. Buradaki “usta” sözünü, ustalığın kolaylığından yararlanıp ucuz bir şiiri kotarmak diye yorumlamamak gerekir. Mehmet Taner’in sözünü anımsayalım: SAYFA 26 “HİKÂYE” Külebi’ye yakınlık duyanların beğendiği “Hikâye” şiirini Külebi o kadar sevmez, onu çok çabuk, çok kolay yazdığını söylerdi: “Ben bir yapı buldum. Bütün dörtlükleri bu yapıya göre hazırladım. Şiiri hemen tamamladım.” Belli bir yapıyı yinelemek “ustalık tuzağı” sayılabilir. Ama önemli olan o yapının döşenmesidir. Külebi biraz geriye çekilirken; doğaya nasıl baktığını, doğainsan ilişkilerini yorumlarken o yapıya nasıl bir kişilik kazandırdığını göstermeye çalışıyor. Külebi’nin benzetmelerinde, eskilerin “mecazı mürsel” dedikleri değişmeceli sözler vardır. Bunlara benzetme bile denmez: “İnsanın sevdası on beşinde Horoz şekerlerine güneşlere benzer.” Sıradan bir okur “Böyle de benzetme olur mu?” diyebilir. Önemli olan “horoz şekeri” imgesinin getirdiği sevinçle, sevi ilişkisi arasıdaki coşkuyu sezdirmektir. Külebi’nin benzetmelerle oluşan değişmeceli sözlerinde deyim özelliği vardır. “İnsanlardan buz gibi soğumak”, “kalbin bir bayrak gibi çarpması”, “rüzgârın bıçak gibi esmesi”, “çınar gibi kadınlar”, “sessizliğin çın çın ötmesi”, “bir tutam yonca gibi tertemiz”, “altın gibi çocuk” halkın gündelik konuşmaları arasında geçen sıradan sözler sayılır. Ama bu sözler dizede şiirsel bir güç kazandığı zaman şışırtıcıa bir etki bırakır. “Bir rüzgâr eser ki bıçak gibi El ayak şişer. Sıvas yolarında geceleri Ağır ağır kağnılar gider.” Uzak çağrışımlarla ilişki kuracağınız benzetmeler de var. Kendine göre yorumlayanlar belki bir umut ışıltısı bulur o düzelerde, sevi ilişkisine benzer bir umut: “Konya ovasında bir avuç su Yüzün de öyle geceleri.” Külebi’nin dizelerinde bir dalgınlık, bir yorgunluk varsa, kendinin uzağında yaşadığı içindir. dilini hazırlamış olabilir. Cahit Külebi aruzun eski sesiyle ona diyor ki: “Bir lütfu çok mürüvveti çok padişah idi Baki Efendi de.” Külebi’nin geleneğe bakışında, halkın diline alışmış eski sözcükler de var: Naçar, sabi sübyan, haset, zemheri, nasip, zamane... Ama Cahit Külebi kendini daha çok Karacaoğlan’ın bacanağı gibi gördü: “Bacanak, senin sevdiğin Kızların gelinlerin Kemikleri sürme oldu ama Yaşadı türkülerin.” Eski ozanların geniş zamanları vardı belki. Günümüz koşullarında insanın içindeki sevgiyi büyütmesi kolay değil ki! “S”, sevgili eşiydi Cahit Külebi’nin: Süheyla Hanım. İçi güzelliklerle dolu bir Cumhuriyet öğretmeniydi. Evlilik ilişkilerinde bir seviyi beslemek, kendi yalnızlıklarına çekilseler bile, aynı ortamda yaşamanın mutluluğunu duyumsamak, başıboş sevilerden kurtarıyor insanı: “Sonra yine ev yine sen, Solgun bir lamba altında oturup çalışmak. Ara sıra gözlerimiz birbirini bulursa Birden ısınıyor içim. Birden ışıyor kitabın yaprakları, Yaşadığımı hatırlıyorum Bakıp gülerken.” Her ozan yaşadığı koşulları kendince yorumlayarak sözcüklerle örülmüş bir şiir dünyasına dönüştürebilir. Cahit Külebi’nin yaşama serüveniyle şiirleri arasındaki uyum, onu daha kolay anlamaya yarıyor. Gene de Cahit Külebi, kimi zaman çocuksu, kimi zaman öfkeli, kimi zaman içtenlikli davranışlarıyla karmaşık kişiliği olan bir ozandı. Kırk yılı aşkın dostluğumuzda birbirimize yakın olduğumuz, uzak düştüğümüz durumlar da var. Süheyla Hanım öldükten sonra pencereden uzaklara dalar, yalnızlığını hiç kimseyle paylaşmak istemezdi: “Küçük gümüşten derelerdin sen, akıp gittin! İnce ince. Yitirdim seni. Daldırdım ellerimi gölgeni tutamadım. Bırakmadın yüzünü sularda bile.” Kırk çiçeklerini koklayan rüzgârı merak ediyordu. O rüzgâr Cahit Külebi’nin ta kendisi değil mi? Gösterişli bir ölüme aldırmıyordu. Kendinden uzaklaşır gibi, şu sağır kalabalıktan sessizce çekilmek istiyordu. Yoksa küçük bir çeşme miydi o! “Küçük bir çeşmeyim yurdumun Unutulmuş bir dağında.” Fotoğraf: Ara GÜLER CAHİT KÜLEBİ ÖLDÜ MÜ? Cahit Külebi yaşasaydı 90 yaşında olacaktı. Öleli 10 yıl oldu. 60 yıl önce yılbaşını karşılarken umutsuzdu. İyi ki “Bilgi Yayınevi” “Bütün Şiirleri”ni yeniden yayımladı da onun ölmediğini anımsattı. Cahit Külebi yalnız kendini anlatmıyordu şiirlerinde. Yeni bir yılın eşiğinde onu yeniden okurken kendimizi biraz daha tanımış olacağız. ? AÇIKLAMA: Sayın Cevat Çapan, Mustafa Şerif Onaran’ın 879. sayıda yer alan “Türk Edebiyatının Dışa Açılması” başlıklı yazısındaki “Cevat Çapan ‘Çağdaş Türk Şiiri’ başlığıyla Hilmi Yavuz, Özdemir İnce, Ülkü Tamer, Ataol Behramoğlu, Güven Turan’ın şiirlerini İngilizceye çevirmiştir.” bölümüyle ilgili olarak bir açıklama göndermiş ve Hilmi Yavuz, Özdemir İnce, Ülkü Tamer’in şiirlerini İngilizceye çevirmediğini belirtmiştir. Bu sayfayla iletişim kurabilmeniz için dergilerinizi ve kitaplarınızı aşağıdaki adrese gönderirseniz memnun oluruz. GELENEK Gelenekten yararlanmak sözünü “Folklor şiire düşman” diye yorumlamış Cemal Süreya. Oysa biz ayrımına varmasak da gelenek ele geçirmiştir bizi. Değişen şiir dilini kendine göre kullanmasını bilen ozan geleneğin üstesinden gelmesini bilir. “Sühan mülkünün sultanı” Baki Efendi Osmanlıcanın en görkemli şiir MUSTAFA ŞERİF ONARAN Hekimköy Sitesi 20. Sk. No: 8 06800 ÜmitköyAnk. Tel.: (0312) 235 91 11236 23 46 CUMHURİYET KİTAP SAYI 881
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle