Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
? Özgürlük Yanılsaması de var. Sartre’ın her iki anlamda da gömüldüğü günden bu yana, özgürlük “trendy” bir kavram değil. Sartre, seçme özgürlüğümüz olduğunu savunuyor ve tercihlerimizden sorumlu olduğumuzu söylüyordu. Özgürlüğe mahkum olma düşüncesi postmodern insana ağır gelmiş olmalı ki bundan kurtulmayı seçti. “Özgürlük”, artık ihtiyaçlar listesinde yer almıyor. Alışveriş merkezindeki mağazaların 24 saat açık kalması, indirimli satışların mevsim sonu gelmeden başlaması gibi talepler, özgürlük sınırlarının genişletilmesi sayılmadığı sürece elbette. Kapitalizmin, ofiste sağduyulu ve ölçülü, alışveriş merkezinde vahşi ve anarşik bir insan türüne gereksinim duyduğunu yazan Terry Eagleton, ne kadar da haklıdır. (Kuramdan Sonra s. 28). ROUSSEAU VE MARX ? Yeşim DİNÇER zgürlüklerine kavuşan (!) Iraklı komşularımızın ekrana düşen görüntülerini içim yanarak izlediğim bir sırada, Yordam Kitap’tan Özgürlük Yanılsaması çıkageldi. Yazarı Yıldız Silier, Boğaziçi Üniversitesi Felsefe Bölümü’nde görevli, 1975 doğumlu genç bir akademisyen. Türkçedeki bu ilk kitabında, Rousseau ve Marx’ın genel düşünce dizgesini özgürlük kavramına odaklanarak tartışıyor. Yalnızca göz atmak niyetiyle karıştırmaya başladığım kitabı elimden bıraktığımda, sayfalar neredeyse yarılanmıştı. Bunda Yıldız Silier’in değme denemecileri kıskandıracak akıcılıktaki dilinin yanı sıra, felsefeyle kurduğu ilişki biçiminin de payı var. “Kişisel bir yolculuk öyküsü” başlığını taşıyan ilk bölümde şunları yazmış: “Filozoflar, sanatçılar, ve bilim insanları, insanın ne menem bir varlık olduğunu defalarca tekrarlamış olsa da (akıl sahibi, konuşan, alet yapan hayvan, vb.), benim izini sürmek istediğim tanıma göre insan, öykü yazan bir varlık. Kendi yaşamını ve çevresindeki dünyayı anlamlandırmaya çalışan; deneyimlerinin üst üste rasgele bir şekilde yığılmasından, anılarının çoğunun silikleşip yitip gitmesinden rahatsız olan, geçmişte yaşadıklarını öyküselleştirip iplikçikleri birleştirmeye, kendi kişisel tarihini yeniden kurgulamaya çalışan bir varlık.” (s.15) Yıldız Silier, dünyayı ve kendini anlamlandırmaya çalışırken felsefeyi neden ve nasıl rehber edindiğini, bir anlamda kendi kişisel yolculuğunu ve özgürlük arayışını da paylaşıyor okurlarıyla. Bu tutum, yazdıklarını güncel ve tanıdık, dahası canlı ve ilginç kılıyor, çünkü anlatılan biraz da bizim hikâyemiz. Hangimizin kalbinde büyük denizleri merak eden bir “küçük kara balık” yaşamıyor ki? Öte yandan, özgürlük kavramı üzerinde çalışmanın belli güçlükleri Ö Özgürlük Yanılsaması’nda, Rousseau ve Marx gibi iki önemli düşünürün yan yana getirilmesi tesadüf değil kuşkusuz. Yıldız Silier, her ikisini de liberal kuramı en kapsamlı biçimde eleştiren öncüler olarak görüyor ve felsefi dizgelerini bu bağlamda tartışıyor. Bu iki düşünürün ortak bir özelliği de, 128 yıl arayla gerçekleşen iki büyük devrime fikir babalığı yapmış olmaları. Rousseau’nun, Fransız devriminin sol kanat önderlerinden Robespierre üzerindeki etkisi, Marx’ın Lenin üzerindeki etkisi kadar derindir. Rousseau, insanların eşit ve özgür yaşayabilecekleri bir toplumsal düzenin arayışı içindeydi. “İnsanlar Arasındaki Eşitsizliğin Kökeni ve Esasları Üzerine Söylev” adını taşıyan ilk önemli eserinde, insan doğasının sabit olmadığını, tarihsel olarak değiştiğini savunur. “Doğal durum”da eşit ve özgür olan insan, doğaya ve insan aklına aykırı bir toplumsal düzenin neticesinde bencil, güç peşinde koşan, saldırgan bir varlık haline gelmiştir. Uygarlaşarak yozlaşmıştır kısacası. “Rousseau’nun uygarlık eleştirisinin temelinde bizi gerçek ihtiyaçlarımızı algılamaktan ve karşılamaktan uzaklaştırdığı, yer alıyordu. Peki, ona göre çoğumuzun yanıldığı bu gerçek ihtiyaçlarımız nelerdi? Bu soruya iki farklı yanıt verilebilir: Bunlar, hepimizin tam anlamıyla insan olabilmesi için ihtiyacı olan (evrensel ve nesnel) şeyler ile tamamen kişiye özgü (göreli ve öznel) ihtiyaçlardır. Rousseau’ya göre insan için en vazgeçilmez değer, hedef ve ihtiyaç, özgürlüktür. Özgürlüğünden vazgeçen birisi insanlığından da vazgeçmiş olur.” (s.90) “Tarihsel ilerleme”nin sonucun881 ? SAYFA 23 CUMHURİYET KİTAP SAYI