Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
O K U R L A R A "Bu kitaptaki yazılar Cumhuriyet gazetesi'nde yayımlandı. Bir tür savaşgüncesidir. Afganistan’la başlıyor, bir salı günü sabaha karşı Irak'ın işgaliyle sürüyor. Büyük Ortadoğu ya da Genişletilmiş Ortadoğu Projesi'nin kanlı uygulamalarının sürüp gideceğini gösteren, ülkemizi bekleyen tehlikelere değinen yazılar ve içimizdeki tükenmeyen umut son bölümdedir. Eylemle umudun en zor zamanlarda bile insanların amentüsü, credosu olmasını hep istedim. Yenilgilerin geçiciliğini mücadeleye bağlamayan kaderci umutlara ise hiç aklım ermedi. Evet söylediğim gibi bu hikâyede iki kahraman var. Bugüne kadar hep ölüm kazandı. Gerçek böyledir. Bizim işimizse bu gerçeği değiştirmek, ölümü yenmektir. Ölümü yenmek yazarın işi değilse, kimin işi?" Güray Öz "Salı Sabaha Karşı" kitabına yazdığı 'Önsöz'de söylüyor bunları. Afganistan'la başlayıp Irak'la süren bir savaşın güncesi olarak da okunabilir elinizdeki kitap. Öz'le kitabını konuştuk. Mehmet Ergüven günümüzün önemli sanat eleştirmenlerinden. Sanat eleştirilerini 'Aydınlıkta Görmek' adıyla kitaplaştıran Ergüven'le kitabı ve sanatımız üzerine söyleştik. Cumhuriyet KİTAP çalışanları olarak tüm okurlarımızın iyi bir yıl ve bol kitaplı günler geçirmelerini diliyoruz. TURHAN GÜNAY eposta: cumkitap@cumhuriyet.com.tr turhangunay@cumhuriyet.com.tr B ir dolu yanlışı, yanılgısı olmuş olsa gerek Nurullah Ataç’ın, bana kalırsa en tipiği kendisiyle ilgili yargısında görülebili: Ölümünün ertesinde yazdıklarının bir anlamı, önemi kalmayacağı görüşündeydi, onların olsa olsa bir şimdiki zaman için etkisinden sözedilebilirdi. Ataç’ın huyunu suyunu tanımış okurun gözünde bu saptamada şaşırtıcı yan yoktur pek: "Benim yaşadıklarım kalıcıdır" diyecek son kişiydi o, belki de. Neye dayanarak, peki, kendisiyle ilgili yargısında yanıldığı görüşünü savunuyorum? Birden fazla gerekçeye dayandığımı söyleyebilirim: Edebiyatı seven, Edebiyat’la ilişkisi haz alışverişine oturtmuş okurun, okuryazarın Ataç’a mesafeli kalması bana olanaksız gözüküyor: Bizim kültürümüzde, Edebiyat’a bunca tutkuyla bağlı kaç yazar gösterebiliriz?Türkçeyi seven, dilin derin tadını her metinde kollayan okur açısından birincil, vazgeçilmez kaynakların başında gelir Ataç’ın yapıtı. Kimse "aşırılık"larını vurgulayarak tersini ileri sürmesin boş yere: Pek çok açıdan tutucu bulunabilir Ataç (ben bulmuyorum genellikle), Dil bağlamında kesinkes bir devrimciydi, her devrimci aşırıdır. Burada da, aynı tutkulu ilişkinin geçerli olduğu eklenmeli. Kalıyor, sonuncu olmasa bile üçüncü çekici yanı, geriye: Ataç, çok kişiye itici gelebilir, "Ben edebiyatı"nın bizdeki en güçlü temsilcisidir: Özne’yi, öznelliği Enis BATUR Pervasız Pertavsız Ataç okumak yücelten, biricikliğinin altını çizen bir kişisel prizma egemendir bütün yazısına. Açıkçası, bu duruşu doğrulayan özellikler görülür onda, bireyciliğin en uç konumuna oturduğu söylenebilecek bireyselliği, gözü pekliği, "kim ne der?" tasasından arınmışlığı, tersine, "ne derlerse desinler" aldırışsızlığına varan pervasızlığı ile bir öncüdür. Bütün bunlar, bir de başka yanlarıyla (oturaklı gustosu, yeniliğe açıklığı, aykırılıktan ürkmemesi, vb.), ölümünün (1957) üzerinden geçen yarım yüzyılın Ataç’ı eskitmediğini görüyoruz. İşin tuhaf yanı, bu sonucu en kolay eskiyen yazı türNurullah Ataç lerinden birinde, çoğu günlük gazetelere, aylık dergilere yetiştirilmiş denemelerde elde etmiş olması değil mi?Ataç’ın yapıtları başucumdan hiç uzaklaşmadı. Herkesin zihninde tuhafın tuhafı düşüncelerin boy attığı olur, bir seferinde, "Ataç yazdıklarımı okuyacak kadar yaşamış olsaydı…" türünden bir soru doğmuştu, bir anlığına. "Ben sevmem Bay Batur’un yazdıklarını" diye başlayan bir cümleyle karşı karşıya gelme olasılığı düşük değildi bu düşdurumda; ama, belli mi olurdu, bambaşka bir yargı da geliştirebilirdi. Bana öyle geliyor ki, Ataç’ın kalıcılığını görüşlerini paylaşıp paylaşmadığımıza bağlı bir eksende değerlendirmemeliyiz. Onun, sözgelimi Tanpınar’la ilgili amansız sözlerini okuduğumda, Tanpınar’ı Ataç kadar önemseyen okur kimliğimle tepki duymuyor, herhangi bir biçimde içerlemiyorsam, böyle bir yaklaşıma ulaşmış olmamda Ataç’ın da payı az buz değil, bunu biliyorum. Dünyagörüşüne, siyasal görüşüne, kültürel ya da yazınsal tercihlerine yakın durmadığımız bir yazarı, sırf Edebiyat ve Dil sevgisi ağır bastığı için okuyabilir miyiz, okumalı mıyız? Bu sorunun tek bir doğru karşılığı olduğunu sanmıyorum. Kendi payıma, ne Ataç’ın ya da Tanpınar’ın, ne de Cemil Meriç’in ya da Nermi Uygur’un yazılarını (Edebiyat’ın öteki türlerine hiç uzanmıyorum), görüşlerime olan mesafelerine koşut biçimde değerlendirdim bugüne dek. Dil ile kurdukları ilişkinin bende yarattığı tat, yazılarındaki derine vurgun korkusu duymaksızın indiklerini gösteren özellikleri, arayış tutkuları yetti de arttı bile. Bilmem okur, bir yazardan daha ne bekleyebilir? Kim okuyor, peki, Ataç’ı bugün? Türkiye, bu tür toplumbilimsel araştırmaların, soruşturmaların yapıldığı ülkeler arasında yer almıyor yazık ki. Ataç’ın kitapları yayımlanıyor, belli aralarla yeni basımları yapılıyor, görüyoruz. Okullara pek sokulduğunu sanmıyorum açıkçası; oysa, Eğitim bağlamında, yangında ilk kurtarılacak yazarların başında gelmeliydi. Muhafazakârlığın hemen hep iktidarda kalmayı başardığı bir diyarda baş tacı edilemez Ataç. Yazar adayları, genç kuşağın yazarları okuyor mudur bu uzaktaki atayı, yoksa ‘tedavülden kalkmış madeni para’ mı sayıyorlardır onu? Yazdıklarına baktığımızda, ne yalan, çoğunun Ataç köprüsünden hiç geçmediğini fark edebiliyoruz. Öyleyse, kim?Kim olacak: Mahallesinin, sokağının yerini, evinin adresini, yüzünün hatlarını, sesini, düşündüklerini bilmediğimiz, tanımadığımız kişi: Okur, okuru okuyordur Ataç’ı. ? İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk? Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız ? Yayın Yönetmeni: Turhan Günay ? Sorumlu Müdür: Güray Öz ? Görsel Yönetmen: Dilek Akıskalı ? Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş. ?İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2, 34381 Şişliİstanbul, Tel: 0 (212) 343 72 74 (20 hat) Faks: 0 (212) 343 72 64 ? Baskı: İhlas Gazetecilik A.Ş. 29 Ekim Cad. No: 23 Yenibosna İstanbul Tel:0 (212 454 30 00 ? Cumhuriyet Reklam: Genel Müdür: Özlem Ayden / Reklam Müdürü: Eylem Çevik? Tel: 0 (212) 251 98 74 75 0 (212) 343 72 74 ?Yerel süreli yayın ? Cumhuriyet Gazetesinin ücretsiz ekidir. CUMHURİYET KİTAP SAYI 881 SAYFA 3