Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
? ? H. HÜSEYİN YALVAÇ 1 900’lerin başları... Sultan Abdülhamit, anayasanın yeniden uygulamaya konması, 2. Meşrutiyet’in ilanı, 31 Mart gerici ayaklanması, Sarıkamış Kırımı, 1915 Tehcir olayı, Çanakkale Destanı ve 1918’in sonlarına kadar bir İttihatTerakki eyleminin romanıdır. Triumvira. Ahmet Aziz romanın yazarı ve bu yazardan okuduğum bir ilk kitap beni şaşkına çevirdi. O günlerin günümüze aktarılması, mekânların ve eşyaların betimlenmesi, kılık kıyafetten yaşama biçimlerine kadar her şey eksiksiz aktarılmış ve bu aktarılmada dilin kullanımı son derece görkemli. O günün sözcükleriyle, günümüzde bir roman bu denli rahat, akıcı okunamaz diye düşünüyorum. Yazarın aktardığı, romanlaştırdığı olaylara, olayların geçtiği mekâna ve kişilere bu kadar bilerek yaklaşması, bu romanın hazırlığının da çok çok iyi yapıldığını göstermektedir. En küçük ayrıntının bile gözden kaçmaması başka türlü nasıl açıklanabilir? DÖNEMİN BİLDİK YÖNLERİ Ahmet Aziz, Triumvira’da o dönemin bildik yönlerini soru yağmuruna tutarak yeniden düşünülmesini önerir gibi. Örneğin: Çanakkale Zaferi’nin tarihi gerçekten 18 Mart 1915 mi? Saidi Triumvira Kürdi, Teşkilatı Mahsusa’nın adamı mıydı? 24 Nisan 1915 Tehcir Kanunu yürürlüğe konduğunda neler düşünülmüştü? Talat Paşa’nın gerçek düşüncesi neydi? Yoksa Doğu Anadolu’daki Ermeni olaylarının arkasında Almanya mı vardı? Osmanlı’nın çöküş döneminde Sultan Abdülhamit’in İngilizlere, Almanlara bakışı neydi? İngiltere ve Almanya çıkarlarını, ayrı ayrı düşünürken Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanmasında ortak bir noktada buluşmuşlar mıydı? Daha onlarca sorunun sorulmasını sağlayan bir roman Triumvira. HALKLARI BİRBİRİNE KIRDIRMA Talat Paşa, Enver, Cemal Paşalar, Yakup Cemil, Bahaeddin Şakir, Adnan Adıvar, Hüseyin Cahit, Ahmet Cevdet, Hasan Fehmi, Saidi Nursi, Doktor Nazım, Derviş Vahdeti, Prens Sabaheddin, Abdullah Cevdet, Süleyman Nazif, Cenap Şahabettin, Yahya Kemal; Messerret, Bekirağa Bölüğü, Galata Bankerleri, Beyoğlu, Rumlar, Yahudiler, Kürtler, Çingeneler, Almanlar, İngilizler; hepsi görevleriyle birlikte Triumvira’da. Halkları birbirine kırdırma politikaları, Osmanlı’nın son dönemlerindeki azınlık sermayesinin kimliği, savaş zenginleri, satılık tipler çırılçıplak boy gösteriyor romanda. Triumvira’yı okurken birden günümüze geldim. Bugün nasıl ki emperyalizmle işbirliği yapanların kimlikleri sağcı, solcu, dinci, milliyetçi diye adlandırılıyorsa, ta o günlerde de bugününkülerin büyükleri yaşamış. Almancı var adam itilafçı ya da ittihatçı: İngilizcisi var dinci, itilafçı, ittihatçı. Çıkar ilişkilerinin boyutları bugünü ele veriyor. Ayrıca Batı hayranlığı, kendine, halkına güvensizlik o günlerden gelen hastalıklar. Gerçek yurtseverlerin akıbetleri o zaman da bugünküler gibiymiş: Sus, konuşma, yoksa ha... MUSTAFA KEMAL YOK MU? Triumvira’da Mustafa Kemal yok mu diye düşünülebilir. Var, işini yapıyor. Bağımsız bir ülke kurmanın ve Mustafa Kemal olabilmenin yolunda ilerliyor, sakin ve akıllıca. İngiliz Tahsin’ler gibi satılmışların yanında, bacağını bedel veren Mumba cak Kazım gibi yurtseverlerin ağzından Sarıkamış’ı yani Enver’i; Çanakkale’yi yani Mustafa Kemal’i dinlemek, insan olanı düşündürtüyor ve yüreğini titretiyor. Gerçekten Triumvira, kurgu, soyutlandığı gerçeği yansıtması açısından, zaman/mekân ikileminin diyalektik bütünlüğü ve de diliyle çok başarılı bir roman olmuş. Adını ilk duyduğum yazarı, Ahmet Aziz’i de yürekten kutluyorum. Ha, Triumvira ne mi demek? Romanı okuyun hemen anlayacaksınız. Çünkü dünyanın geçmişte ve günümüzde çok triumviraları oldu, oluyor. Bu kafada gidersek olacak da... ? Triumvira/ Ahmet Aziz/ Roman/ Yalçın Yayınları/ İstanbul, Şubat 2006/ 382 s. Bahçesaray Adında Bir Gezegen rafi ve idari yapısı, sosyal yapı özellikleri, gelenekleri ve ekonomik yapısı ele alınmış; ek bölümünde ise ilginç olaylar, dilekçeler ve şiirlere yer verilmiş. Eski ismi Müküs olan Bahçesaray’ın birçok farklı özelliği var. Bunlardan biri, karayolunun 7 ay kapalı olması ve böyle olunca da dış dünya ile ilintisinin kesilmesi. Nitekim bu doğrultuda ayrı bir “gezegen” olarak nitelendirilmesi kara mizah da olsa yanlış değildir. Türkiye coğrafyası içinde başka bir benzerinin olmaması Bahçesaray’ı gizemli bir yerleşim birimi konumuna getirmiştir. Bahçesaray Van iline bağlı bir ilçedir. İlçenin doğusunda Van, batısında Bitlis iline bağlı Hizan, kuzeyinde Gevaş, güneyinde ise Siirt iline bağlı Pervari ilçesi yer alır. Denizden 1620 m. yükseklikte olan ilçe, çetin doğa koşullarına sahiptir. İlçenin yüksek dağ ve tepelerle çevrili dar bir yerleşimi bulunmaktadır. Nitekim bu çerçevede ilçeye 3100 m. yüksekliğindeki Varkarabet geçidi aşılarak ulaşılmaktadır. SU KROSU İlçenin bazı yönleriyle farklılık gösterdiği diğer bir nokta da Müküs Çayı’nda “rafting” yapılmasıdır. 1977 yılında kaymakamlık iki rafting botu almış ve halkın bu sporu yapmasına katkı boyutunda eğitim vermiştir. Bahçesaray’da bu spora yoğun ilgi gösterilmesi şaşırtıcı bir gerçektir. Rafting (=su krosu) sporuna koşut olarak yine kaymakamlığın sağladığı gereçlerle Bahçesaray’da göze çarpan diğer bir spor türü de kayaktır. Yöre yılın büyük bölümünü kar altında geçirdiği için kayak sporunun yaygın bir şekilde yapılması doğal. Önemli olan boş zaman değerlendirmesi çerçevesinde kaymakamlığın öncü olması, yol göstermesidir. Bahçesaray’da farklılık boyutunda yansıyan bir diğer özellik de yörede çok yaygın olan “satranç”tır. Zihinsel spor olarak değer bulan satranç, Bahçesaray’da kuşaktan kuşağa aktarılan kültürel bir miras konumundadır. Bahçesaray’da satranç yediden yetmişe herkesin ilgi gösterdiği bir oyundur. Boş zamanların değerlendirilmesi konusunda önem taşıyan satranç, ilçede yüzde 40 oranında ilgi görüyor. Türkiye ölçeğinde değerlendirildiğinde bu rakamın önem taşıdığı sonucuna ulaşılır. Bahçesaray’daki kahvehanelerde okey, tavla ve kâğıt oynama yerine satrancın göze çarpması umut verici, sevindirici bir yaklaşımdır. Bu yaklaşımın Türkiye’deki bütün ilçelere örnek olması gerekir. MİZAH Bahçesaray’ı farklı kılan bir diğer boyut da ilçede göze çarpan mizah kültürünün yaygın oluşudur. Örnekler doğal olarak zaman zaman kara mizah (=humour noir) boyutu taşısa bile Bahçesaraylılann bu yapı ve yetenekleri dikkat çekmeli, araştırılmalıdır. Bu kültürü yansıtan birkaç örnek kitabın “mizah kültürü” bölümünde sergilenmiş: “Bahçesaraylıların haydan gelip huya gider sözüne karşılık şöyle bir hikâyesi vardır: Geçimini hırsızlıkla temin eden Çaçan isminde bir Müküslü, çaldığı atı satmak üzere komşu ilçe Çatak’a götürür. Ata müşteri olan biri, hele bir atını deneyeyim diyerek ata biner. Gidiş o gidiş, bir daha geri dönmez. Atı çaldıran Çaçan üzgün bir şekilde Müküs’e döner. Komşuları Çaçan’a atı kaç paraya sattığını sorar. Çaçan da cevabı verir: Hiç kâr bırakmadı, kaça geldiyse o kadara gitti.” (s. 75) Bahçesaray ilçesine Van TEDAŞ Müdürlüğü’nce tahsis edilen 1970 model Dodge marka kamyonetin iş görmemesi üzerine durum valiye şöyle anlatılır: “Sayın Valim, TEDAŞ Müdürlüğü Bahçesaray’a bir kamyonet gönderdi. Fakat bu araç yokuş yukarı çıkamıyor, yokuş aşağı da durmuyor. Tamir ettirmek istiyoruz, parçasını bulamıyoruz TEDAŞ şefliği önünde otururken söz Nuh Peygamber’den açıldı. Nuh Peygamber’den bahsederken gördük ki bizim Dodge marka kamyonet ağlıyor. Yanına gidip niçin ağlıyorsun diye sorduğumuzda Nuh Peygamber’i hatırladığını ve duygulandığını söyledi. Biz de artık karar verdik, Cudi Dağı’na gidip yedek parçasını orada arayacağız.” (s. 7) Bahçesaray Belediye Başkanı’nın yazdığı bir şiir yöreyi anlatması bakımından güzel bir örnektir: Bir cennettir Bahçesaray Yolu sırattan geçiyor Köprüsünün dehşetinden Halk cennetten vazgeçiyor. En az yol beş ay kapanır Halk ilçede mahkum kalır Geçim gayet zor sağlanır Gün be gün fakirleşiyor. Kış çok olumsuz etkiler Bize herkes sabır diler Yediden yetmişe kadar İnsanı satranç oynuyor. Bilmem niçin bu halk üzgün Hesap ortada çok düzgün. Ne var ancak iki yüz gün Yolu kapalı kalıyor.” (s. 92) ¦ Bahçesaray Adında Bir Gezegen/ Mustafa Masatlı/ İstanbul/ ÇEKÜL Vakfı Yayınları/ 2003/ 96 s. KİTAP SAYI 866 ? Abdullah TEKİN ahçesaray Adında Bir Gezegen” halen Demre (=Kale) Kaymakamı olan Mustafa Masatlı’nın yüksek lisans tezi. Masatlı 1999 ile 2001 yılları arasında Van’ın Bahçesaray ilçesinde kaymakamlık görevinde bulunmuş. Bu görev esnasında hem araştırma yapmış hem de anılarını biriktirerek bu çalışmayı sergilemiş. Kitaba ÇEKÜL Vakfı Başkanı Prof.Dr. Metin Sözen de bir önsöz yazmış. Kitabın giriş bölümünde Masatlı “Bahçesaray’ın hem tarihsel hem de günümüzde kendine has özellikleri ile farklılık gösteren bir yerleşim birimi” olduğunu belirtiyor (s. 1). Bahçesaray’ın farklılık “arz etmesinin” en önemli sebebi, coğrafi şartlardan dolayı, neredeyse yılın yaklaşık yedi ayı bütün dünya ile maddi iletişiminin kesilmesidir. Dış dünyaya kapalılığın etkileri ilçede yaşayan tüm insanların gerek bireysel gerekse toplumsal yaşamlarının her alanında gözlemlenebilir.” Kitapta Bahçesaray’ın tarihçesi, coğ “B SAYFA 24 CUMHURİYET