Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
? sadık bir müridi olarak gösteriyordu. Siz de romanınızda bu görüşe destek veriyorsunuz. Bu ve diğer elyazmalarının yazdıklarınıza etkisi ne kadardı? Judas’ın elyazmaları kitabımı kendi başıma yayımlattıktan sonra ortaya çıktı; o yüzden benim anlattığım hikâyeye bir etkisi olmadı. Fakat ilk okuduğumda çok heyecanlandım çünkü benim teorilerimi destekler nitelikteydi. Ben bunun sadece bir başlangıç olduğuna inanıyorum; anlattığım Mecdelli Meryem hikâyesini kanıtlayacak daha çok belge çıkacak. Bu elyazmalarının çok önemli ve çok güzel belgeler olduklarını düşünüyorum; Hıristiyanlığın kökenlerini merak eden herkes bunları okumalı. Şu anda ben de elyazmalarına dayanan bir metin üzerinde çalışıyorum; bu, Mecdelli’nin hikâyesine kesin bir kanıt oluşturacak niteliğe sahip bir çalışma… Kaynağını İncil’den alan sayısız sanat eseri var; en ünlüsü de herhalde Da Vinci’nin Son Akşam Yemeği’dir. Sizin en beğendiğiniz eser hangisi? Kitaptan da anlaşılacağı üzere ben Alessandro Botticelli’ye resmen âşığım. Ölmüş İsa’ya Ağıt’ın trajedisinin ve gücünün çok büyük olduğunu düşünüyorum. Sandro’nun tüm Mecdelli Meryem’leri göz alıcı ve gizli sembolizmle yüklü. Onun eserleri asla yüzeye bakarak yorumlanmamalı. Ben özellikle Louvre’daki Bakire ve Çocuk, Vaftizci John’la’yı çok beğenirim. Bu resme dikkatli baktığınızda, Meryem’in kırmızı bir pelerin giydiğini, Vaftizci John’un çok güzel bir çocuk olduğunu ve Meryem’in kucağındaki bebeğin üzerine pembe kadifeden bir kuşak sarıldığını ve aslen kız olduğunu göreceksiniz… Ben bu resmin kesinlikle iki büyük çocuğuyla birlikte bir Mecdelli portresi olduğuna inanıyorum. KOCA VE BİR BABA... Bütün bu yaşadıklarınızdan ve öğrendiklerinizden sonra kendinizi belli bir inanç sistemine ait hissediyor musunuz? Örneğin kendinizi Hıristiyan olarak mı görüyorsunuz, yoksa düşünceleriniz onu artık yetersiz kılacak şekilde geleneksel Hıristiyanlıktan uzaklaşmış durumda mı? Ben, hayatının her günü İsa’ya dua eden, dindar bir Hıristiyanım; onun mucizelerini ilk elden gördüm en küçük oğlum ölümcül bir hastalıkla doğmuştu, İsa’ya olan inancımın onu kurtardığını düşünüyorum. Elbette ki inançlarım geleneksel değil, ancak umarım kendilerini Hıristiyan kabul edenler beni de kardeşleri olarak görürler. Hiçbir şekilde, İsa’nın bir koca ve bir baba olduğunu düşünmenin onun ilahiliğine ve büyüklüğüne halel getireceğini düşünmüyorum; aslında tam tersi. İncil, evliliğin ve ailenin kutsallığı konusunda net… Ben de bu hikâyenin tam da o Hıristiyan idealini desteklediğini düşünüyorum. Diğer tarihi kadın kişilikler de ileride yazacağınız romanlar için size bir ilham kaynağı oluşturdular mı? Aquitaine’lı Eleanor benim en büyük ilham perilerimden biri. Onu da bu seriye dahil etmeyi planlamışCUMHURİYET KİTAP SAYI tım, çünkü o da bu Kase Kraliçeleri’nin en büyüklerinden biri; ama çok büyük bir kişilik ve hikâyesi öyle uzun ve detaylı ki sanırım tamamen onu anlatan bir kitabı hak ediyor. Çok uzun zaman geçmeden onun da hakkını vermeyi umut ediyorum. Birisinin ayrıca bir gün Jeanne D’arc’ın gerçek hikâyesini anlatması gerektiğini düşünüyorum; bu benim şimdilik altına giremeyeceğim kadar büyük bir iş. Lucrezia Borgia da hâlâ benim için tarihte adı kötüye çıkmış kadınlardan biri, o yüzden sonraki kitaplarımda başrollerden biri onun olabilir. Ayrıca 14. Louis’nin annesi Avusturyalı Anne da bir sonraki kitabım, The Book of Love’ın başlıca ilham kaynaklarından biri oldu diyebilirim. Bir gününüzü üç dini şahsiyetle geçirecek olsaydınız bunlar hangileri olurdu? Mecdelli Meryem tabii ki, Meryem Ana ve Assisi’li Francis ve Clare. Dört etti ama Francis ve Clare birlikte olmayı tercih ederlerdi diye düşünüyorum. Ah, şimdi aklıma geldi: Assisili Clare, bu da üzerinde çalıştığım kitaplardan biri. Çok cesur, göz alıcı ve değeri bilinmemiş bir kadın! Beklenen’in okurlar üzerinde nasıl bir etki bırakacağını düşünüyorsunuz? Hatta dünya çapında nasıl bir etkisi olacak sizce? Eğer bu kitap insanların yüreklerini ve zihinlerini aydınlatacak olursa çok mutlu olurum; onlar da benim bıraktığım yerden kendi yolculuklarına devam edebilirler. Umarım insanlar bu kitaptan sonra gidip erken dönem Hıristiyan elyazmalarını okurlar, bu onların ufuklarını açacaktır; hatta romanda adı geçen bölgeleri gidip ziyaret etmeliler. Geçenlerde bir grup Amerikalı arkadaşımla Fransa’ya gittik; ve sizi temin ederim ki o seyahatte edindikleri tecrübelerden sonra her birinin yaşamı değişti. Pek çok Amerikalıdan da bu kitabın Hıristiyanlığa bakış açısını değiştirdiklerini söyleyen eposta aldım; dinin o en eski, en saf halini görmeyi başardıklarını, o halinin çok daha sıcak, samimi ve insancıl olduğunu söylüyorlardı. Dünya çapındaki etkisi içinse şunu söyleyebilirim; umarım geçmişi araştırmak ve inançları uğruna onca acı çeken insanları anlamak, bize, hoşgörünün büyüklüğünü öğretecektir. Fransa’ya son gidişimde grubumuzda Isobel adında bir İngiliz kadın vardı. Isobel senenin yarısını Bosna’da geçiriyor. Kathar ülkesinde gezerken 800 yıl önce katledilen yüz binlerce insanı andığımızda, Isobel bana 1995 yılında Bosna’daki savaşın kurbanlarının da benzer bir soykırıma uğradıklarını hatırlattı. Bosna’da hayatta kalanların şimdi yardım için ne beklediklerini sorduğumda ise bana oradaki kadınların artık sadece hoşgörü beklediklerini söyledi. İşte dünyayı gerçekten kurtaracak şey bence bu. Hepimiz daha çok hoşgörüye sahip olmalıyız. ? Çeviri: Esen GÜR Beklenen/ Kathleen McGowan/ Çeviren: Perran Fügen Özülkü/ İthaki Yayınları/552 s. 866 SAYFA 11