06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Halil Gökhan ile 'Yeni Sevgili'yi konuştuk Edebiyatımıza her alanda; gerek metin gerekse de editoryal anlamda ürünler vermiş Halil Gökhan’ın üçüncü romanı geçen günlerde yayımlandı. "Yeni Sevgili" adını verdiği bu romanda Gökhan, kısa sürede başlayıp kısa sürede tükenen aşkın yeniden alevlenmesi uğraşını kaleme alıyor. Marguerite Duras’a adanan bu yeni romanı ekseninde yazın serüvenini de konuştuk Halil Gökhan'la. ? Erdem ÖZTOP ‘Benim kahramanlarım belki de hiç âşık olmayacaklar’ sını ölçülü şekilde daha yakından takip ettim. Yeni Sevgili bu dönemde ortaya çıktı ve klasik anlamda bir aşk romanını beceremediğimi fark ettim, çünkü benim kahramanlarım belki de hiç âşık olmayacaklar. Klişeleri olmadan hep düşünerek yaşlanacaklar. Bazen onları laboratuvar ortamında yarattığımı düşünüyorum; çok idealist ve işgüzar buluyorum. Bu ciddiyetin nereden geldiğini bilmek işime de gelmiyor, fakat sanat yapmanın dönem geçişleri içinde belki de zamanımızda biraz fazla ciddiyet içermesinden yanayım edebiyatın. Yani ambarda darı stoku artmışsa buğday ekmeliyiz. Biraz çiftçi gibi düşünüyorum ama yazdıklarım da hiç de pastoral değil. Şehirli, karmaşık hayatların, karmaşık karakterleri. Daha ciddi, gerçek; ciddi ve gerçek oldukları artık unutulmuş konuların kahramanları… S evgili Halil Gökhan, yeni bir roman yayımladınız ‘Yeni Sevgili’ adında. Üzerine konuşacağız birazdan ama öncesinde, diğer söyleşilerimde de uyguladığım düzenek üzerinden gidelim istiyorum. Halil Gökhan’ın yazıyla olan birlikteliği ne zaman ve nasıl başladı, anlatın biraz… Edebiyata kendini adamış bir anne mutlaka önemli bir etkendir mesela? Yazmaya ilk başlamamda babaya özenti var elbette. Çok klasik ve örnek kitaplar okumadım çocukluğumda. Daha doğrusu onları çabuk tüketip popüler zevklere atıldım. Yazmamda kilit nokta 1979 yılında Dünya Çocuk Yılı sebebiyle Milliyet Çocuk dergisinin açtığı yarışmada aldığım öykü ödülüdür. Ve o dönemin Dünya gazetesinde yayımlanan bir şiirim. Ödül ve yayımlanmanın ışığı, yazarı en az okurun sessizliği kadar etkiliyor. Ortam ve kalıtım olarak etrafımda yeterinden fazla yararlı ve teşvik edici faktör vardı, yazma adına. Kitapların sokaktaki yansımalarını çocuk yaştaki gözlerimle da yakaladım diyebilirim. İlkin neler çiziktiriyordunuz? Nasıldı annenizle olan edebiyat ilişkiniz? Nelerle besliyordu sizi? Şiir yazdınız mı siz de her yazarın başlangıçta tercih ettiği tür gibi? Dediğim gibi şiir ve öykü. Ortaokul sonrasında gittiğim yatılı okulda nispeten kapalı bir edebiyat ve kütüphane ortamı mevcuttu. Bu da beni geleneksel kaynaklara yöneltti. Halk Edebiyatı’ndan Divan Edebiyatı’na, Parnas’tan Beş Hececiler’e lise yıllarımda ciddi oranda saray şairliği ve halk ozanlığı arasında gidip geldim. Kimi zaman Faruk Nafiz Çamlıbel en büyük şair idolümdü. Tevfik Fikret gibi bir şair olmak istediğim çok oldu. Modern edebiyat ve özellikle şiirdeki keyfiyet, ses ve ölçü bozukluğu çok sinirime dokunuyordu. Annesiz babasız doğmuş büyü müş ve konuşmaya çalışan çocuklara benzetiyordum o dönem okuduğum yeni şiirleri. Egemen bir kalabalığın gürültülerini taklit eden, anlaşılmaz ve bozuk sesler. Fakat dediğim gibi yatılı okulun kapalı ortamı ve sadece Hisar dergisinin girdiği bir kütüphane. Ancak tatillerde ilerici ve modern dergilerle buluşabiliyordum. Ardından Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın, yanılmıyorsam, Milliyet Sanat’taki bir söyleşisini okuduktan sonra 80’lerin başı ve hatta Melih Cevdet Anday’ın apolitik sanat ortamını eleştirerek o dönemde yazılan şiiri "arabesk" bulduğu zamanlaryaptıklarımın ve içinde bulunduğum zoraki ortamın rastlantısal da olsa beni edebiyatta doğru bir yöne götürdüğünü anladım. "Genç şair ve yazarlara ne tavsiye edersiniz?" gibi bir soruya, halk ve divan nazımlarında defterler dolusu yazıp bu defterleri yırtıp atarak modern şiir yazmaya başlamalarını salık veriyordu Dağlarca. BİR TÜR HASTALIK... İlk romanınız ‘Yedinci’ye kadar nasıl bir gelişme izlediniz? Biliyoruz ki, siz sadece yazar olarak değil, editör ve yayıncılık da yaptınız kimi dönemler!.. 1989 yılında ilk öyküm "Ben, Yükseklik Korkusu", Varlık dergisinde yayımlandı. Ve aradan geçen on senenin ardından ilk romanım Yedinci 1999’da çıktı. Birçok edebiyat ve sanat yayınında yazı ve çevirilerimin yer aldığı bu yoğun dönem aslında uygulamalı bir okul gibi oldu benim için. Yönelimlerim olgunlaştı, üslup ve okuma çerçevem gelişti. Başıma sonradan epeyi bir dert çıkaran bir okuma ve araştırma genişlemesi de yaşadım. Buna halk arasında "dağıtma" da denebilir aslında. Bir tür hastalık. Bu hastalık, belki de sanatçı ve entelektüellerin 20. yüzyılda yakalandığı modern bir saplantı. Başdöndürücü, birçok baştan çıkarıcı merkez ve kaynak karşısındaki bir şaşırmaanı. Geçirilmesi gereken tehlikeli bir nokta olarak görüyorum bu anı. 20. yüzyıl sonrası yazarlarının kaçmamaları ve içinde kalmamaları gereken bir süreç bu. Çünkü 20. yüzyıl kaynakları karşısındaki yazarın yetişme anlamında yüklü bir müfredatı hocasız, okulsuz bitirdiği ve bitiremediği ve kendi elleriyle, egosuyla doldurduğu bir diplomayla yola çıktığını görüyoruz artık. Bu olağanüstü manzara karşısında kendini kaybeden yazar, tutkuları yerine arzularıyla hareket eden kültürel bir kavrama indirgenmiştir. Kafası o kadar karışıktır ki sorular da karışır: "Ne yapmalıyım?" yerine "Ne olmalıyım, nasıl görünmeliyim?" diye düşünmektedir artık. Editörlük, yayıncılık gibi konuları yazarlığımın dışında mesleki olarak ele alıyorum daha çok. Ve henüz bir izleyici olduğumu düşünüyorum; dünyayı ve Türkiye’yi aynı anda takip etmeye çalışıyorum. Ve belki de tutkularımın penceresi dışında başka hiçbir yerden bakmadığım yazarlığıma da bu sürecin, dipten de olsa hiç etkilemediğini, "hayat gailesi"nin hayatımın amacını ele geçiremediğini hayretle izliyorum. Yeni kitap öncesine kadar az önce andığım ‘Yedinci’, ‘Konuşan Kadın’ adlı romanlar yazdınız! Yeni kitap ‘Yeni Sevgili’, aralarda derlemeler yaptığınız antolojiler.. Bakıyorum hepsinde ortak tema, ilişkiler üzerine! Ama bu ilişkilerin özeline indiğimizde, insan ilişkilerinden ziyade, kadınerkek ilişkileri, kıskançlık, aldatma gibi konularda kalem oynattığınız görülür. Neydi bu türde çalışmalar içerisine sizi iten sebepler? Kadınerkek ilişkisi üzerine odaklanan ilk romanımdı Yeni Sevgili. Romanlarım dışında yaptığım antolojiler, yetkin edebiyat yapıtlarından seçilme tematik kitaplardı. Aldatma, Kıskançlık, Mutsuz Aşk, Erotik ve Karşılıksız Aşk Öyküleri… yakın zamanda çıkacak Evlilik Öyküleri de var. Aslında bu sayede şimdiye kadar hep mesafeli durduğum aşk tema POPÜLERLEŞEN YAZARLIK Malumunuz, ince/narin/kırılgan bir noktaya değiniyorsunuz! Fazlaca eleştiri alan bir konuda yazıyorsunuz! Handiyse doyduğuna kanat getiriliyor edebiyatın bu tür konulara. Ne düşünüyorsunuz peki siz? Tam tersine, yazmaya kimse doymadı ki bazı konulara doyulmuş olsun. Farkındasınızdır, son yıllardaki büyük roman patlamasının. Bu fenomenin nedensonuç ilişkileri üzerine çok şeyler söylenebilir. Benim bu konuda adını vereceğim ilk terim "popülerleşme". Dün okurlukta olduğu gibi bugün de yazarlığın popülerleşmesi, yani daha büyük bir kesim tarafından icra edilmesi. Gelgelelim, popülerlik hız ve yaygınlığıyla her zaman övünürken birdenbire bu kadar büyük bir yazar kitlesi nasıl ortaya çıkabilir? Yakın geçmişin popülerliği ile günümüz popülerliği arasındaki temel davranış farkı tam burada ortaya çıkıyor. Günümüz popülerliği artık saldırdığı ve vülgarize ettiği disiplinlerin aktör tipini de değiştirme çabası içinde. Klasik yazar tipini sorgulamadan yerden yere vuruyor. Okur yabancı müzik dinliyor anlamıyor, klip izliyor anlamıyor, reklam izliyor, hedefte olduğunu anlamıyor, marka tüketiyor anlamıyor; ve bütün bu pratiklerde anlam örgüleri karmakarışıkken bundan rahatsız olmuyor, çünkü bütün bunların sunulduğu mecralar popüler. Sıra kitaba geldiği zaman popüler bir dil ve anlam örgüsü beklentisi içinde. Çabuk sıkılmış bir görüntü veriyor. "Halk", artık kendisiyle özdeşleştiremediği, ulaşamayacağı, yapamayacağı, olamayacağı sanat ve sanatçı istemiyor. Sanat ve sanatçılık şöhrete giden bir kestirme yol olarak algılandığı sürece "halk" da bu yolda yerini ne yapıp edip alacak ve gerekirse sanatçı tipini değiştirecek. Gelgelelim "okul" tartışmalarının yaşanmadığı yazarlıkta da saldırmaya ve yıkmaya değer bir şey yok aslında. Yani herkes yazar olabilir, çünkü okulu yok. Yeni medya araçları sayesinde zorunlu olarak ? KİTAP SAYI 862 SAYFA 4 CUMHURİYET
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle