06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Emre Kongar; tarihe yanlış bakmamak için tarihçinin kendi siyaset anlayışından kurtulmak; olguları tarihsel süreçten yalıtarak irdelememek; geçmiş dönemdeki bir sorunu güncel kavramlarla değerlendirmemek gerektiğine inanmaktadır. Bilimsel bir çalışmaya duygusallık karışınca, onun doğruluğundan kuşku duyulur. çinde yaşadığımız bir olayı başka türlü anımsayanlar da var. Bakış açısı değişince görüntü de değişiyor mu? “Yorum Farkı”nın usta konuşmacısı Emre Kongar gerçeğe nasıl bakılacağını gösterirken yalancı gerçeklere kapılmamamız gerektiğini belirtiyor. Sözlü kültürümüz belgelere dayanmıyor. Üstelik ağızdan ağıza geçen sözler de değişiyor. Edebiyat geleneğimizde sözlü kültürün önemli yeri var. Tarih geleneğini de edebiyatımız etkilemiştir. Âşıkpaşazade’nin yalın, akıcı anlatımı yanında Hoca Sadettin Efendi’nin görkemli dili tarih gerçekleri bakımından değil, edebiyat özellikleri bakımından ilgi uyandırmıştır. Günümüze gelirken İsmail Hakkı Uzunçarşılı’nın Osmanlı tarihine bakışında daha nesnel, Mustafa Akdağ’ın ayrıntılardaki gerçekleri arayışında daha kuşkucu, Enver Ziya Karal’ın (Uzunçarşılı’nın Osmanlı Tarihi’ni tamamlamasında), yakın tarihimize bakışında daha gerçekçi, Şerafettin Turan’ın gerek Osmanlı, gerek devrim tarihini incelemesinde daha bilimsel bir tutum içinde oldukları görülmektedir. Gene de eldeki belgeleri değerlendirirken gerçeğe en yakın olduğuna inandıkları bir tarih anlayışının izini sürmüşlerdir. Bu anlayış onları “resmi tarih” çizgisine mi getirmiştir? “Tarihi yapanla yazan” birbirini tamamlayan bir çalışma içinde midir? Yoksa “resmi tarih”, kitabına uydurulan bir tarih anlayışını mı yansıtmaktadır? Mustafa Şerif ONARAN Değinmeler İ ‘Tarihimizle Yüzleşirken’ rumlamamıza yardımcı olmaktadır. “Semavi dinler, öteki dünya ile birlikte bu dünyayı da düzenleyici kurallar içerir” ama 1055’te Selçuklular dünya işlerini ayrıca düzenleyerek ilk “laik” düşünceyi ortaya atmışlardı. “Hanedanlararası evlilik kurumu”, Rumeli’ye geçmeyi kolaylaştırma, Osmanlı Devleti’nin yükselmesinde Bizans’ın olumlu etkileri olarak yorumlanabilir. Emre Kongar Osmanlı ordusu güçlüdür ama, Bizans’ın yıkılmasında hekimler de vardı. Nazi’lerin Yahudi soymezhep çatışmalarının, siyaset oyunlarıkırımı koşullarına uysun diye yüzlerce Ernın kolaylaştırıcı bir yeri vardır. meni’nin deney olarak kullanıldığını öne Tanzimat bir kırılma noktasıdır. Fatih süren Dadrian, böyle bir uygulamaya Sultan Mehmet’le kurumlaşan Batılılaşinandırmak için kendini epey yormuş olma gerçeğinde “toplumsal etkileşim”in sa gerek. O dönemdeki salgın hastalıkönemi anımsanmalıdır. larla başa çıkamayan hekimler, insanlar Dintarım toplumunda inançlar siyasal üzerinde neyin deneyini yapacaklardı? parti işlevi görür, (Peygamber’in sağlığınEmre Kongar, bilim töresine inanan tada bile “içtihatlar” vardı). Hurufilik’in rihçinin, “sahip olduğu ideolojilere göre” yok edilmesi, Osmanlı’nın var olması degerçekleri bozmaması gerektiğini anımmekti. satıyor. 1915 yılına göre “ ‘soykırım’ için Takiyettin’in gözlemevi “uğursuzluk gerekli olan ‘faşist milliyetçiliğin’ bir getirir” anlayışıyla yıkılınca III. Murat’tan ideoloji olarak Osmanlı’da gelişip gelişbu yana bilimden uzaklaştık. Osmanlı mediğini irdelemenin önemi üzerinde duDevleti’nin geri kalmışlığında bu anlayışın ruyor.” önemli yeri var. Osmanlılar; XV ile XVI. yıllarda “İspanKırım Savaşı, Osmanlı’yı borç batağına ya’da kıyıma uğrayan ve sürgüne zorlasoktu. Daha o bataktan kurtulabilmiş denan Musevi cemaatine kollarını açmışsa” ğiliz. bunu, “insan hakları” ile açıklamak yanOsmanlı Devleti’nin yıkılışı da “Borçlar lış olur, “İnsan Hakları” XVIII. yüzyılda orYönetimi”ni (Düyunu Umumiye İdaresi), taya çıkan bir kavramdır. “Dünya güç kuran Muharrem Kararnamesi’nin ilan dengeleri”ne göre Musevilere “düşmanıedildiği gündür: 20 Aralık 1881. “Borçlar mın düşmanı dostumdur” anlayışıyla Yönetimi” yüzünden Osmanlı Devleti bayaklaşılmıştır. tarken, aynı yıl, Cumhuriyet Türkiye’sini Demek ki Emre Kongar, tarihin belirsizkuracak olan Mustafa Kemal doğmuşliğini çağdaş anlayışla yorumlamanın, bitur. zi, düzeltilmesi zor yanlışlara sürükleyeTicaret yollarını elinde tutan Osmanlı, ceğine inanmaktadır. Bir tarihsel gerçeği, dolaylı olarak, Batı’nın Amerika’yı keşfetiçinde bulunduğu koşullara göre değermesini; Aydınlanma, Endüstrileşme sürelendirmek gerekecektir. ciyle büyük bir ivme kazanmasını sağlamış oldu. Bu değişime ayak uyduramadı“RESMİ TARİH”İN DIŞINDA ğı için çöktü. Osmanlı tarihçileri “hanedanın tariEmre Kongar’ın bu yorumları “resmi hi”ni yazacaklarına “halkın tarihi”ni yaztarih” anlayışıyla bağdaşmasa da, “Tarimış olsalardı, Erdoğan Aydın, “tarihimizhimizle Yüzleşmek” için güncel bir tartışle barışmamız gerektiğini” öne sürenlerin, mayı da gerektirmiyor. Ancak kolaycı an“benim gibi tarihe soldan bakanlara karlayıştan kurtulup, tarihe değişik gözle başı” söylenmediğini belirtmek gereğini karken insana görmeyi öğretiyor. duymazdı (CUMHURİYET, HAFTA SOO zaman, tartışılan konularda, kısırNU, Osmanlıyla Hesaplaşmak, 29 Temdöngüden çıkıp, “resmi tarih” anlayışına muz 2006). bağlı kalmadan, gerçeğin öte yüzünü Mustafa Akdağ Osmanlı toplumunun görmek kolaylaşacaktır. yapısını, Celali ayaklanmalarının nedenini ERMENİ SORUNU araştırırken hangi belgeleri, nasıl yorumlamış; kişiliğini oluşturan siyaset anlayı“Tarihimizle Yüzleşmek”te tartışma koşından kendini kurtarabilmiş midir? nusu olan üç önemli sorun var: “Ermeni Emre Kongar her ne kadar kendini bir soykırımı var mıydı?” “Abdülhamit Ulu toplumbilim öğrencisi gibi göstermek alHakan mıydı?” “Vahdettin hain miydi?” çakgönüllülüğü içindeyse de toplumsal Konuyu değişik yönleriyle ele alanların çalkantıların tarihe yansımasını iyi bilen kişiliklerini tanımak gerekir. Kuşku yok ki bir toplumbilimci olarak “Tarihimizle kişiliğin oluşmasında siyaset anlayışının önemli yeri vardır. Daha önemlisi baskı Yüzleşmek”te, kimi gerçekleri doğru yo dönemlerinde yenilgilerden geçen aydınların kişilik bunalımına düşmesidir. Yöneticilere duyulan güvensizlik, 1915 olaylarını güncel koşullara göre değerlendirirken baskı dönemlerinden öç almaya dönüşebilir. Olaya ne Özdemir İnce gibi Ermeni Fesadı gözüyle bakmalı, ne de yeteneksiz yöneticilerin hesabını “İttihatçı”lardan sormalı. Emre Kongar soruna bir toplumbilimci olarak bakarken bilim töresinden ödün vermiyor. Birleşmiş Milletler kararına göre; topluöldürümün soykırım olarak nitelenmesi için üç temel koşulun bulunması gerekli görülüyor: “1 Katliamın (bir etnik ya da dini gruba karşı) resmi devlet politikası olarak yapılması. 2 Bu katliamın tek bir yerde değil, tüm ülkede uygulanması. 3 Katliamın bir defa değil, sürekli olarak yapılması.” Ne ki, “Ermeni Diasporası”nın baskısı yüzünden bu koşullara kimsenin aldırdığı yok. Günümüzde Türkiye Ermenileri yurttaşımız olmanın güvencesi altındadır. Ama yurtdışına çıktıkları zaman bu güveni anlatamaz, karşı çıkmak zorunda kalırlar. Yoksa “Vatan İhaneti”yle suçlanabilirler. Avrupa Birliği koruması altındaki kimi yazarlarımız toptancı bir anlayışla kahramanlık taslamayı, kendilerine duydukları saygı olarak öne sürerler. Siz istediğiniz kadar “bilim ahlakı” içinde olun, “resmi tarih” suçlamasından kurtulamazsınız. Soykırım olmadığına inanmanızı söylemenin suç sayılması hangi hukuk anlayışıyla bağdaşır? Emre Kongar’ın “Ermeni Sorunu”nu ele alış biçimi, soykırımda önyargılı olanlara gerçekleri gösteren bir anlayış içermektedir. ABDÜLHAMİT İLE VAHDETTİN Günümüzden bakınca; değişime ayak uyduramayan, bilimsel gerçeklere uzak duran, “Borçlar Yönetimi”nde bataktan kurtulamayan Osmanlı Devleti’ne 33 yıl “hükümdarlık” yapmış olmak Abdülhamit için başarı sayılabilir mi? “Ver kurtul” siyasetinin yararlı olduğu görülmüş müdür? Emre Kongar diyor ki: “Belki de bu tartışmayı ‘Ne Ulu Hakan’dı, ne de Kızıl Sultan, çöken bir imparatorluğu yönetmeye çalışan ve dönemin koşulları çerçevesinde başarısız kalmaya mahkum olan bir padişahtı’ demek daha doğru olacak.” “İttihatçılar” belki yurtsever insanlardı. Ama devlet yönetimi deneyimi olmayan, serüvenci kişilikleri yüzünden Osmanlı Devleti’nin yıkılması hızlanmış oldu. Mustafa Kemal “İttihatçılar”ı sevmezdi. Bu yüzden ileri gelen “İttihatçılar”ın Milli Mücadele’ye karışmamasına özen gösterdi. Osmanlı Devleti’nin sona ermesi, Vahdettin gibi ihaneti belgelenmiş bir padişah yüzünden olunca, “tarihimizle barışmak” kolay değildi. Gene de Emre Kongar bir açık kapı bırakmak istiyor: “Sevgili okurlarım, ‘Vahdettin bir hain miydi, değil miydi?’ karar sizin.” O kararı kolaylaştırmak için de, kendimize tarihin aynasından bakmamız gerektiğini düşündürüyor: “Tarih acımasızdır, Vahdettin hakkındaki hükmünü de acımasızca vermiştir.” Turgut Özakman’ın geniş incelemesi bu “ihaneti” ayrıntılarıyla göstermektedir (VAHİDETTİN, M. KEMAL ve MİLLİ MÜCADELE, “Yalanlar, Yanlışlar, Yutturmacalar”, Bilgi Yayınevi, 3. Baskı, 2000). “Tarihimizle barışmak” ne anlama geliyor? Emre Kongar toplumun tarihsel akışını bilim töresinden ödün vermeden değerlendiriyor. Biz gene de Erdoğan Aydın’ın bir sözüyle yazıya son verelim: “Ancak ‘tarihimizle barışmak’ adı altında bize dayatılan fikrin, gerçekte mevcut durumdan bile geriye gitmek anlamı taşıdığını özellikle belirtmek gerek.” ? KİTAP SAYI 862 TARİHE BAKARKEN YANSIZ MIYIZ? Emre Kongar tartışılan birkaç önemli sorun üzerinde durarak konuya açıklık getirmek istiyor (TARİHİMİZLE YÜZLEŞMEK, Remzi Kitabevi, 40. Basım, Haziran 2006). Emre Kongar; tarihe yanlış bakmamak için tarihçinin kendi siyaset anlayışından kurtulmak; olguları tarihsel süreçten yalıtarak irdelememek; geçmiş dönemdeki bir sorunu güncel kavramlarla değerlendirmemek gerektiğine inanmaktadır. Bilimsel bir çalışmaya duygusallık karışınca, onun doğruluğundan kuşku duyulur. Yahudi soykırımının ana çizgileri Nazi Almanya’sının uygulamalarından sonra saptandı. Dinsel inanışa bağlanan bir ırkın dizgeli bir biçimde yok edilişinde, insanlar üzerinde yapılan deneysel girişimlerin de yeri vardı. Soykırım bilimcisi olarak bilinen Vahakn N. Dadrian 1915 olaylarını yorumlarken; “Başta Erzincan hastanelerinde olmak üzere, Ermenilerin kobay olarak kullanılması konusu geliyor. Yüzlerce Ermeni bu tıbbi deneylerle bilerek öldürülüyor” demek gereğini duyuyor (ERMENİ SOYKIRIMINDA KURUMSAL ROLLER: Toplu Makaleler Kitap I, Çev.: Attila Tuygan, Belge Yayınları, 2004). Dadrian’ın kitabını inceleyen Taner Akçam; “Kitap bir makaleler derlemesi olduğu için, Dadrian, Ermeni soykırımı konusundaki görüşlerini sistemli olarak sunmuyor” demekle yetiniyor (VİRGÜL, Soykırım Tartışmalarında İki Temel Soru; Ne Oldu? Niçin?, Eylül 2004). O hastanelerde Yahudi, Rum hekimlerin yanında “tebaayı sadıka”dan Ermeni SAYFA 22 CUMHURİYET
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle