06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

? Yakınlık ? Aydoğan YAVAŞLI ünyayı oluşturan hayal gücümüzdür; gözlerimiz canlandırır, ellerimiz biçimlendirir. İstekler dünyayı geliştirir; anlamları almazsınız, verirsiniz. Görmeye meyilli olduğunuz şeyleri görebilirsiniz, o kadar, daha fazlasını değil. Yeniyi yaratmak zorundayızdır.” Böyle düşünüyorsanız evliliğinizin gelip dayanacağı yer bellidir: “Susan’la ilişkimiz ne zaman bozulmaya başladı? Gözlerimi açtığımda; görmek istediğime karar verdiğimde.” Evet, bir düşünürün dediği gibi, “Erkeğin yemini kırılgandır”. Kureishi’nin yazar kahramanı da yıllar önce Susan’la evlenmiş, ona bir ömür boyu bağlı kalacağına dair yeminler etmiş fakat gene yıllar sonra gözlerini açtığında yeminini genç bir kızda buldukları için kırmıştır. Kendini artık Susan’a, ona iki erkek çocuk veren kadına bağlı hissetmemektedir. Çünkü, “evlilik pek zevkli sayılmaz; epey tahammül gerektirir, nefret ettiğiniz bir işi yapmak gibi. Ne bırakabilirsiniz, ne de tadını çıkarabilirsiniz.” “D “ÇILGINCA BİR İDEALİZM” Ne kadar kırmış olabilir sizce? “Karımla yıllarca kısır ve zor geceler geçirdiğimizi düşününce, bunu neden yaptığımızı aklım almıyor. Belki de bir tür çılgınca idealizmdi. Her koşulda tutmam gereken bir söz vermiştim. Ama neden? Dünya, evliliğimin bitmesini kaldıramazdı. Her şeye olan inancım sarsılırdı. Evliliğe inanırken, ne kadar inandığımı bilmiyordum. Körce, salakça bir itaatkârlık ve boyun eğişti. Sahip olduğum tek dinsel iman türü buydu herhalde. Kendimi az çok radikal sanırdım, ama beni en çok esir eden şeyi kıramıyordum. Kırmak ne kelime, göremiyordum bile!” Bu kadar mı!? Susan “müzayedeleri seviyor. Tuhaf resimler, gravürler ve genellikle bir yerlerine yıpranmış kadife kumaşlar tutturulmuş olan mobilyalar satın alıyor. Bir sürü lambamız, minderimiz ve perdemiz var.(…) Her odada büyük koltuklar, televizyonlar, telefonlar, piyanolar, müzik sistemleri, son dergiler ve en yeni kitaplar var. Bu kadar konfora, bolluğa ve rahatlığa çoğu insan sahip değil.” Romanın kahramanı yazar, Susan’la sınırlı bu yaşam biçiminden sıkılmıştır. Nina’ya kaçışı bundandır: “Nina’yla restoranlarda ve partilerde, açılışlarda ve sergilerde konuşmayı severdim. Oturup onun tablolara bakmasını izlerdim. Onu Londra’da gezdirirken, hazzından haz alırdım. O olmazsa dışarı çıkmazdım. Hep el ele olurduk. Nerede olursak olalım sığınağım, ışığımdı o. Ama bu yeni hazlar onu tanıdık bir dünyadan koparıp ürkütücü bir başka dünyanın içine itmişti. Bazen onu sıkboğaz ediyordum. Yanında fazla zaman geçiriyordum, bunun farkındaydım. Hepimiz sevgi isteriz, ama kendimizi kaybetmek istemeyiz.” Yakınlık’ta Kureishi, orta yaş bunalımına girmiş, yıllardır sevmeden yürüttüğü evlilikten bıkmış, gönlünü genç bir kadına CUMHURİYET KİTAP SAYI kaptırmış bir yazarın evini, yani karısı Susan’la iki çocuğunu terk etmeden önceki gecede kendini, yaptıklarını, yaşadıklarını sorgulamasını anlatıyor. Neden terk ediyor ya da terk etmek istiyor? “Bu mutsuz cenneti sırf hoşlanmadığımdan değil, başka biri olmak için terk ediyorum.” Oysa Susan, yani entelektüel bayımızın ona iki erkek çocuk vermiş sevgili karısı Susan, daha dün, “Burayı güzelleştirmeye çalıştım!” diye bağırdı. Sonra ekledi: “Her gün buranın senin için güzel bir yer olmasını sağlamaya çalıştım!” Kahraman Yazar ne diyebilir ki bu durumda? “Karşısında utanıyorum. Ama gerçek şu ki, onu ne eğlendirebiliyorum, ne de tahrik edebiliyorum. Yine de dünyadaki onca insanın arasından birbirimizi seçtik. Ne için? İç karartıcı ve zor olan bir iş için: Birbirimizin canını sıkmak ve cezalandırmak için. Ama neden?” Çünkü (Yazar’a göre) insanlar, en umutsuz zamanlarında evlenirler. Belgeleme ihtiyacı ise sevgi azalmasının kesin belirtisidir. 14 Mayıs tarihli Cumhuriyet gazetesinin Pazar ekindeki bir yazıya (Aşkın Ömrü Üç Yıl, Psychologies’ten çeviren Emre Çağatay) gönderme yaparak söyleyecek olursak, beyin tekrar normal etkinliğine döndü mü, öykünün bundan sonrası önem kazanır. İlişkiyi sürdürebilen çiftler, öykünün bundan sonrasında birbirlerine neden harika olduklarını anlatabilenlerdir. “Bu bilgi kesinliği, devam için uğur getiriyor” diyor yazı. HEM AKILLI, HEM ÂŞIK OLUNABİLİR Mİ? Belki Yakınlık’taki Yazar’ın hatası, kendi başına âşık olmayı kararlaştırması, başlangıç aşamalarında keyif kaçıran uyuşmazlık noktalarını göz ardı edip her şeyi harika bulması, o zamanki Susan’ı (şimdi de Nina’da sürüp gidiyor aynı hata ya, neyse!) sorgulamayı bilememesi. Bu, böyle olmasına böyledir ya, gene aynı yazıya gönderme yaparak söylenebilir ki, aşk, tümüyle programlanmış bir şey değildir; tüm bireysel yaşantımızı kapsayan garip, melez bir şeydir. Fakat hem akıllı (mantıklı, ölçüp biçen, sorgulayan vs.), hem âşık olunabilir mi? “Aşk bugünlerde serbest bir pazar; göz gezdirin ve satın alın, alın ve seçin, kiralayın ve reddedin, canınız nasıl isterse. Cinsel ve sosyal güvenlik yok; herkes kendi başının çaresine bakmak zorunda ya da değil.” (sf. 46) Yakınlık, gerçekten de “kendini altmışlı yıllarda bulmuş, seksenlerde yitirmiş erkek kuşağının doksanlı yıllardaki sosyal ve duygusal haritası”nı bazen çok zalim betimler veya karşılıklı konuşmalarla veriyor. “…evlilikte de kısa sürede bir işbölümü ve kurallar benimseniyor. Ama çiftler oyunu ortak kurallara göre mi oynuyorlar, yoksa bir gecede diğerine haber vermeden değişiveriyorlar mı?” Yakınlık, belki birçok sorunun yakıcı yanıtlarını bulabileceğiniz bir roman. ? Yakınlık/ Hanif Kureishi/ Everest Yayınları/ 106 s. 862 SAYFA 19
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle