24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Vecdi Çıracıoğlu'nun yeni romanı 'Sarıkasnak' Kara göründü! dağ köylerindeki öğretmenlerin halkı eğitme çabasının yanında solda sıfırdır. Oysa denizde malzeme boldur. Karadeniz’in çetin dalgaları insanların kişiliklerine, dahası, yüzlerine yansır. Takalar dolusu balıkçı, ekmeğini taştan değil, yosunların arasından, kayalıklardan, köpüklenen iri dalgaların arasından çıkarır. İster ağla olsun, ister oltayla; birer birer çıkarır. Tuzuna alın teri karışmayan insanı arasına almaz deniz. Akdeniz, Ege, başlı başıyanıngözü’ndeki insanları anlatıyor. Şimdi burada durmak ve "Denize Dair Hikâyat"ı baştan almak lazım; Dünyanıngözü, pek de alışık olmadığımız bir kasaba ismi. Hoyratdeniz ise, Karadeniz. Novellanın kahramanlarıysa basbayağı kanlı canlı, alışık olduğumuz kişiler. Vecdi Çıracıoğlu gerçek hayatlardan, gerçek denizlerden, gerçek acılardan, sevinçlerden, umutlardan, hüzünlerden ve gerçek dalgalardan yola çıkıyor. Laf aramızda, balıklar bile gerçek! Ama Çıracıoğlu’nun dili, destanlarla masallar arasındaki o ince çizgide dolaşıyor ve gerçeküstü, hatta buğulu bir tat bırakıyor okuyanda. Zaten Çıracıoğlu tüm romanlarıyla, Cimri Kirpi, Kara Büyülü Uyku ve Serseri Standartları Sempozyumu’yla, Nehirler Denize Kavuştuğunda adlı öykü kitabıyla gerçek ya da gerçek olması kuvvetle muhtemel öyküleri destansı bir dille, yer yer fantastiğin öğelerini de kullanarak anlatmasıyla dikkat çekiyordu. Bir yanıyla İhsan Oktay Anar’ın uçtuğu mevzilerde dolaşıp, onun dilinin ayakları yere basan halini kurdu Çıracıoğlu. Bu açıdan, başka bir yazarla karşılaştıramayacağımız özgün bir dille, özgün bir anlatımla karşı karşıya olduğumuzu rahatlıkla söyleyebiliriz. Diğer yandan, insanların gündelik sıkıntılarını, yaşam mücadelelerini ve yoksullukla, acıyla bilenen bu insanların bir nevi sokak filozofu olma süreçlerini de yoğun bir içtenlikle, içtenlik de ne demek; içe işleyen bir dille anlatıyor Çıracıoğlu. Yani küçük insanın büyük dünyasına eğiliyor. Akla hayale gelmez öyküler anlatmıyor. Gözümüzün önünde, ama görmek için çaba harcamadığımız hayatların içerdiği azgın fırtınalardan söz ediyor. Hem de ağırdan ağırdan, acele etmeden, aksiyonun şatafatına kapılmadan… Ruhumuzu allak bul Denizin dilinden anlayan, o dili edebiyatla kaynaştıran nadir yazarlarımızdan biri Vecdi Çıracıoğlu. Romanlarıyla, öyküleriyle, yalnızca açık denizleri değil, kıyıdaki hayatları ve hep kıyıda kalmaya yazgılı insanları en ince ayrıntılarına kadar gözlerimizin önüne serdi bugüne dek. Çıracıoğlu’nun son novellası Sarıkasnak, Hoyratdeniz’in kıyısında, dünyadan uzak bir kasaba olan Dünyanıngözü’ndeki insanları anlatıyor. ? Altay ÖKTEM ç yanı denizlerle çevrili şu cennet vatan" sözünü orta ikideki coğrafya dersinden sonra bir daha duymadım. Müfredat deyimleri diye bir şey var işte; kıvrıldıktan sonra mektebe en yakın kırtasiyeden alınmış kırmızı kurdeleyle bağlanan diplomayı cebine koyarsın ve bazı deyimlerin sonu gelir. Deniz biter yani. Kara görünür. Eğer biraz olsun "okuduğunu anlayan" biriysen, hamaset dolu metinleri hemen unutur, Sait Faik’in ada insanlarını, Halikarnas Balıkçısı’nın bizim için şans olan sürgün sırasında keşfettiği Bodrum’u ders kitaplarından tırtıklamayı bırakır, tüm eserleri serisine dalarsın. Yutarcasına okursun… Okursun okumasına da, deniz yine biter! Çünkü üç yanı denizlerle çevrili şu cennet vatanın deniz edebiyatı sığdır. Ne kadar açılırsan açıl, dizi geçmez. Edebiyatımızda, enginlerde kulaç atma ihtimali, lak etmiyor, ruhumuzda onarılmaz küçük yaralar açıyor sadece. Gerçekçi edebiyata ve altmışlarda yoğun olarak karşılaştığımız sıradan insanın çalkantılı dünyasına farklı bir üslupla, hatta yukarıda da söz ettiğim gibi yer yer fantastik tatlar katarak eğiliyor. Sürekli denizden söz etmem yanıltmasın; zaman zaman karaya da çıkıyor Çıracıoğlu. Kıyıda dolaşıyor, içerilere doğru yol alıyor, ama ne yalan söyleyeyim, denizden çok fazla uzaklaşmıyor. İki çeşit insanı ele alıyor; deniz insanlarını ve denize yakın yaşayan bilge serserileri… Bilge serseri; kitabın değil, hayatın bilgeleştirdiği, sokağın ruhunu bilen, sokak tarafından bilenmiş insandır. Hayatın gizini çözmüştür. Daha doğrusu; yaşamak zorunda kaldığı hayat, kendi gizini zorla, cebirle çözdürtmüştür ona. Kısacası, deli gibi yaşayan, dahi gibi konuşandır bilge serseri. BİNLERCE İNSANIN ÖYKÜSÜ “Ü na birer kültürel zenginliktir. Eski, esrik tanrılar, antik kentler yalnızca karaya değil, denizin ortasına da yerleşmiştir. Hatta suların altı yalnızca amforalarla değil, basbayağı, koskoca şehirlerle doludur. Ve yüzünde dalga izleri taşıyan denizciler, sabah daha gün doğmadan ağlara sarılır. Sünger avcılarının işini değil, hayatını tanımlar "dip" sözcüğü. Vurgun gündelik dilin bir parçasıdır. Ölüm ıslaktır oralarda. Kıyılar yalnızca coşkulu değil; hüzünlüdür aynı zamanda. DENİZİN DİLİ Denizin dilinden anlayan, o dili edebiyatla kaynaştıran nadir yazarlarımızdan biri Vecdi Çıracıoğlu. Romanlarıyla, öyküleriyle, yalnızca açık denizleri değil, kıyıdaki hayatları ve hep kıyıda kalmaya yazgılı insanları en ince ayrıntılarına kadar gözlerimizin önüne serdi bugüne dek. Çıracıoğlu’nun son novellası Sarıkasnak, Hoyratdeniz’in kıyısında, dünyadan uzak bir kasaba olan Dün Çıracıoğlu’nun bu iki insan tiplemesi üzerinde durması elbette tesadüf değil. Hayattaki en büyük iki öğretmenden biri deniz, diğeri de sokak değil midir zaten? Şimdi gönül rahatlığıyla Çıracıoğlu’nun son novellasına, Sarıkasnak’a eğilebiliriz… Novellanın başrol oyuncusu kiralık bir sarıkasnaktır. Cumhuriyetin onuncu yıl kutlamaları çerçevesinde tüm ülke 23 Nisan şenliklerine hazırlanırken, savaştan tek gözünü kaybederek dönmüş olan Camgöz Reis ve arkadaşları da deniz mevsiminin hazırlıklarına başlamışlardır. Sarıkasnak, aslında bir günahın sembolüdür. Günah dediğimiz şey, bir dalgıcın başlığını elbisesine bağlayan, boyundaki basit bir metal kasnak kadar cazip, göz alıcı ve parlaktır. O parlaklığın altındaysa bir posa, ödenmek zorunda olan bir bedel ve insanı pişman eden bir azap vardır. Ve Karadeniz, sadece hoyrat, bol dalgalı bir deniz değil, içinde binlerce insanın öyküsünü taşıyan bir deryadır aynı zamanda. Hiç durulmaz mı peki? Denizler de insanlar gibidir aslında. En dalgalısı bile, an gelir, durulur… "Sular yorulup durulduğunda, konuksevmez deniz, hırçınlıklarından bıkmış Denizler Ecesi’ne şirin görünebilmek için konuksever olmuş, derin karanlıklarında dinlenmeye çoktan çekilmişti," diyor novellanın bir yerinde Vecdi Çıracıoğlu. Hırçınlıktan bıkıp da suların durulduğu bir an yakaladığımızda… Yani kendi hayatımızda… Elimize bir Sarıkasnak alma zamanı geldi demektir. ? Sarıkasnak/Vecdi Çıracıoğlu/ Everest Yayınları/ 126 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI 862 SAYFA 13
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle