06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Behçet Aysan'ın 'Deniz Feneri', bir daha... Yiten yaşam, bitmeyen ‘Düello’ yapıyor ve bir genç kız Sıvas’ta öğrenci olduğunu belirttikten sonra ekliyor: "Sıvas artık Madımak’la anılmamalı, burası güzel bir şehir." Kimse Sıvas halkının bütününü ve bir şehri sorumlu tutmadı bu olaydan. Ancak bu şekildeki bir istek, beraberinde bir tehlikeyi de getiriyor: Sıvas’ı unutmak, unutturmak. Sıvas’a ilişkin her şey söylendi mi? Elbette hayır. Çünkü her şeyi söylemek (ya da söylediğini / söylendiğini sanmak) bir anlamda nokta koymak demek. Deniz Feneri ise bir nokta değil, bir noktalı virgül; hatta belki de bir emekleme. DENİZ FENERİ 1987’de Behçet Aysan’ın, Abdi İpekçi Barış ve Dostluk Ödülü’nü kazandığı yapıtının adı Deniz Feneri. Hani sabaha karşı böyle bir ağaç hışırtısı dizeleriyle başlayan ve uçmaya hazırlanan külrengi bir kuş ile Girit’i, Selanik’i, taştan yolları, Barba Hristos’u, İşçi Mihali’yi anlattığı kitap. Kırık Bir Kurşunkalemin Şiiri’nde “yollar uzak ay bedir / sırtımda gümüş hançer / yürürüm de ölmem / kan damlatır karanfil / usulca mavi bir kar / kara geceye düşer / tutuşur fundalıklar / gelir kalbimi yakar” diye seslendiği kitap. Eren Aysan ve Salih Bolat’ın hazırladığı Deniz Feneri (Behçet Aysan Kitabı) adlı çalışmayı kapağından okumaya başlıyorsunuz. Elinize aldığınızda ilk olarak gelincikler karşılıyor sizi: Hem bir yaban çiçeği hem de çok narin. Behçet Aysan’ı dostlarından önce, gelincikler anlatıyor. Salih Bolat önsözde, neden bu kitabı hazırlamaya giriştiklerini "Toplumsal belleğimize güvenmemek gerektiğini, yakın tarihimizdeki birçok olaydan anlamak mümkün" diyerek anlatıyor (s. 9). Behçet Aysan’ın 1979’da yazdığı “yağmur dindi sevgilim, bak dinle / her şey dindi, acıysa dinmemiş halde” dizeleri, Salih Bolat’ın belirlemesine katkıda bulunuyor. Deniz Feneri’nin ilk bölümü "Anılarda" adını taşıyor. Dostlarının ve yakınlarının kaleminden Behçet Aysan’la yaşanmışlıklar ve onunla ilgili düşünceler dökülüyor. Ortak görüş bir şair, bir hekim, bir baba veya bir kültür insanından önce; bir insan ama çok iyi bir insan olduğu. Haydar Ergülen, "Behçet öldürüldüğü gün dünyadaki çok iyi şeylerin yetim kaldığını" ifade ediyor ve "Behçet’i yitirince kimsenin çok iyi olmasını istemedim (…) korktum çok iyilerin yazgısından, çok iyinin çok kötü düşmanı olur diye korktum (…) çok iyi şair bulunur bulunmasına da, çok iyi adam nereden bulunur?" diye ekliyor (s. 42). Yukarıda sayılan tüm kimliklerinin ötesinde, bir insanla karşılaşıyoruz kitapta. Örneğin bir yolculuk sırasında, muavinin "Ne iş yaparsınız?" sorusuna, "Ben doktorum" diye yanıt veren Behçet Aysan’ın; muavinin "Bi baksana, dizlerim çok ağrıyor" yakınışına, ben psikiyatrım anlamam gibisinden bir cevap vermek yerine, onun bu isteğini geri çevirmeyişiyle de yüz yüze geliyoruz (s. 77). Ataol Behramoğlu’nun da dediği gibi, adının önüne "sevgi sözcüğünün konulması gereken" bir insandır ve şairdir Behçet Aysan: sevmeyi unutmuşsunuz kardeşler / yalan her şey gibi / aşklarınız da / yaşamı ölüm / diye anlatıyorlar size / yalanı gerçek diye. (Düello, s. 96) İnsanın ruhunu anlamaya yönelenler – sadece bir uzman veya hekim olarak değil; bunu öncelikle insan olarak yapmaya kalkışanlariçin, herkes en başta insandır. Hiçbir ayrım yoktur. İnsanlara küsmek için değil, onları anlamak için çabalamaktır bu yolun ilk adı ? CUMHURİYET KİTAP SAYI 862 1987’de Behçet Aysan’ın, Abdi İpekçi Barış ve Dostluk Ödülü’nü kazandığı yapıtının adı 'Deniz Feneri'. Hani 'sabaha karşı böyle bir ağaç hışırtısı' dizeleriyle başlayan ve 'uçmaya hazırlanan külrengi bir kuş' ile Girit’i, Selanik’i, taştan yolları, Barba Hristos’u, İşçi Mihali’yi anlattığı kitap. 'Kırık Bir Kurşunkalemin Şiiri’nde “yollar uzak ay bedir / sırtımda gümüş hançer / yürürüm de ölmem / kan damlatır karanfil / usulca mavi bir kar / kara geceye düşer / tutuşur fundalıklar / gelir kalbimi yakar” diye seslendiği kitap. ? Ali BULUNMAZ * Heybesinde yılan işaretleri / baldıran zehiri yüzüğünün içinde / Ve yanında kav taşıyan ben / tekinsizim size göre / İbret için yakılması gereken. (Metin Altıok) Y ıl 1998 veya 1999 olacak, bir cuma namazı sonrası Beyazıt Meydanı’nda toplanan cemaat, gösteriye hazırlanıyor. Ellerinde çeşitli pankartlar, ancak bir tanesi ilginç: Yok başka bir cehennem, yaşıyorsun işte. Yanlarına gidip sormaya imkân yok, kimin bu sözler, biliyor musunuz diye. Biliyorlar mıdır acaba? Bilseler yazarlar mıydı? Ve kimi, neyi protesto edeceklerdi, hatırlamak güç. Sıvas katliamında yitirilenlerin 13. kez anıldığı bu yıl, dinci bir televizyon kanalı, sokaklarda röportajlar SAYFA 10
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle