Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Vişne, küçük bir Anadolu şehrinde babası, halası ve erkek kardeşleriyle yaşayan yoksul ve güzel bir kızdır. Şehir çirkindir. Sevilebilecek bir yanı yoktur. Bol bol sıkılmaktan başka yapacak bir şey de… işne, ülkemizin hemen her genç kızı gibi yetişir, televizyonda dizileri izler, pop müzik şarkıları dinler. Vişne'nin hayatı bir gün ağabeyinin arkadaşı Toplak Surat’ın evlerine misafir gelmesi ile değişir. Toplak Surat zengin bir ailenin çocuğudur, bakımlı ve kiloludur. Vişne'nin ilgisini çeker. Zaten doğru dürüst gördüğü ilk erkektir. Her şey bir anda gelişir ve Toplak Surat o gece Vişne'ye tecavüz eder. O şehirde böyle bir şeyin bir genç kızın başına gelmesi ölüm demektir. Töreler böyle emretmektedir. "İntihar edeceğim başka çaresi yok!" diye düşünür Vişne. İntihar etmek için demiryoluna gider. Kendini trenin altına atacaktır. Tarlaların ortasında trenin gelmesini beklerken bir tesadüf sonucu uyuşturucu bağımlısı bir piyanistşantör tarafından hayatı kurtarılır. Zaten tren gelemeyecektir, çünkü teröristler bir köprüyü havaya uçurmuşlardır. Vişne, Şantör'ün yanına, otele sığınır ama yine şansı yaver gitmez. Şantör o gece, satın aldığı eroinin kötü çıkması nedeniyle ölür. Vişne, gizlice kaçar ve İstanbul'a giden ilk otobüse biner. Arzu Çağlan, tanınmış radyo programcılarından, bu romandan önce, "İnleyen Nağmeler" (Alfa) adında ve müzik ve gezi yazılarından oluşan bir kitabı yayınlanmış. Seksi Şey (Alfa) ilk romanı. Akıcı, mizahi, hoş bir dili var. Çok kısa, hatta minimal diyebileceğimiz bölümlerle anlatıyor. Tempoyu düşürmüyor. Kısaca özetlediğim ilk 50 sayfada da Vişne'nin başına gelenleri anlatırken çarpıcı bir küçük şehir panoroması çiziyor. Anadolu'da bir küçük şehirde sıradan sandığımız görüntülerin ardında ve arka sokaklarda neler yaşandığını anlatıyor. Gerçekçi, gerçekçiliğini üslubuyla renklendiriyor. Karakterleri sahici, inandırıcı. Bu sahiciliğe kattığı tesadüfler ve kahramanı Vişne'yi tüm tersliklere rağmen hayatta tutması ile biraz da fantastik. Ama gerçekçiliğe sıkı sıkıya bağlı kalsa herhalde roman tecavüz olayından sonra törelerin uygulanması ve ağabeyin ya da babanın Vişne'yi öldürmesi ile biterdi. Ama Arzu Çağlan'ın esas amacı, kitabın arka kapağında belirtildiği gibi, bir şehir romanı yazmak. O nedenle Vişne'yi tüm badireleri atlatıp denizli şehire (İstanbul'a) götürmeyi başarıyor. Vişne, İstanbul’a gelir gelmez televizyondaki intihar haberlerinden tanıdığı köprüden atlayarak hayatına son vermeye karar veriyor ve köprüye doğru yürümeye başlıyor. Bir radyoda DJ'lik yapan Rahat Abla'nın Vişne'ye rastlaması ile bir kez daha hayatı kurtuluyor. Rahat Abla, Vişne'yi sahipleniyor ve dostu terzi Madam'ın yanına yerleştiriyor. Rahat Abla'nın romana girmesi ile Metin CELAL Okuduğum Kitaplar V Seksi Şey ve 3.5 milyon nereye harcandı? Arzu Çağlan birlikte birden romandaki karakter sayısı da artıyor. Arzu Çağlan, romana yeni ve önemli bir karakter kattı mı, hemen onun hikâyesini, geçmişini de anlatıyor. Anlatılanların bir yerinde Vişne'nin macerasına bağlanacağını umuyorsunuz. Genellikle de öyle oluyor. Ama Vişne'nin ekseninde gelişen roman denizli şehirde aşırı dallanıp budaklandığı için bir kopma yaşıyorsunuz. Romana katılan yeni karakterleri tanıyıp anlamaya çalışmaktan romanın ve dolayısıyla o tatlı dilli anlatımın ucunu kaçırıyorsunuz. Vişne, Madam'ın evine yerleşip, Madam'ın arkadaşlarını, akrabalarını, müşterilerini, sonra mahalleyi ve ardından bir parkta rasladığı siyahlı çocuğu, Zincir'i tanıdıktan sonra iş iyice karmaşıklaşıyor. Madam'ın arkadaşları ve müşterilerinin her biri bir macera, bir roman… Vişne'nin hem çekindiği hem ilgi duyduğu Zincir'se, tipik bir sorunlu çocuk. Anne baba ayrılmış. Anne işine ve yeni sevgilisine çok fazla kapıldığı için çocuğuyla yeterince ilgilenmiyor ve çocuk da gönlünce yaşıyor. Alkol, uyuşturucu, rock müzik, korku filmleri, satanizm ilgi alanlarında. Zincir aracılığıyla bu âlemin gençlerini de tanıyoruz ve romandaki karakterlerin sayısını artık aklımızda tutamıyoruz. Bir yanda satanist gençlerin bir ayine ve dolayısıyla kanlı olaylara varacağını hissettiğimiz maceraları, diğer yanda Rahat abla ve Madam'ın müşterilerinin yaşadığı aşk ilişkilerinin doğurduğu Televole'lik olaylar romanın ritmini iyice artırıyor. Bu kadar karmaşa da yetmiyor yazara ve Vişne'nin halası ve ağabeyini de töreyi uygulamak, yani Vişne'yi öldürmek üzere denizli şehire getirip kenar mahallede bir gecekonduya yerleştiriyor. Tabii bu arada gecekondunun sahibini ve onun hikâyesini de öğrenmeyi ihmal etmiyoruz. Daha doğrusu Arzu Çağlan hiç kimseyi ihmal etmiyor. Satanist dolunay partisi gecesi patlayacak mazot yüklü geminin kaptanı ve tayfasını bile anlatıyor. Doğal olarak olaylar bu kadar karmaşıklaşınca toparlayacak bir şeyler gerekiyor; şüpheli bir ölüm ve olayı soruşturacak bir polis, polis memuru Boğaç. Benzer bir işlev taşıyan bir büyücü; Ketum. Ama büyüler ve genç kızların gizli günlükleri de olayları çözmeye yetmiyor. Yazar tek tek hikâyelerini anlatarak romana kattığı karakterleri hızlı ve kolay çözümlerle romandan çıkartıyor. Çünkü başka türlü kitap bitmeyecek. Arzu Çağlan, ilk romanlarda sık görülen bir eğilimle elindeki tüm malzemeyi ilk hamlede kullanmak istemiş. Oysa Vişne'nin ve Rahat Abla'nın hikâyelerinden rahatlıkla iki ayrı roman yazabilirdi. O zaman ilk elli sayfanın tadını ilerleyen sayfalarda da çıkartabilirdik. Arzu Çağlan'da bir yazar, bir romancı hamuru var. Anlatımı kendine has ve akıcı, konuları ilginç ve ülkemiz gerçeklerini yansıtıyor, olayları, karakterleri ince ayrıntılarından yakalayıp, okura aksettirmeyi başarıyor, kısacası okutuyor. Tek sorun teknikte, yapıda, sanırım gelecek romanlarda onun da üstesinden gelecektir. 3,5 MİLYON YTL NEREYE HARCANDI? Geçen hafta, Bilgi Edin(eme)me Yasası ile ilgili yaşadığım maceralardan söz ederken Kültür Bakanlığı’nca Halk Kütüphanelerine kitap alımı ile ilgili olarak ayrılan bütçe konusunda nasıl bilgilendirildiğimden (!) söz etmiştim. Bana gelen cevaptaki 670 bin YTL rakamının Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü Ahmet Arı tarafından düzeltildiğini, 670 bin YTL değil de 3,5 milyon YTL (3,5 trilyon) olduğunu belirttiğini yazmış ve "Bilgiyi veren memur, 3 milyon YTL’lik kısmı yazmadığı gibi, doğal olarak bu paranın hangi kitapları satın almakta kullanıldığını da bildirmemiş" demiştim. Kütüphaneci bir okurumuz aradı, 3 milyon YTL’lik harcamanın belgelenemeyeceğini, kütüphanelere hangi kitapların alındığının bildirilemeyeceğini söyledi. Çünkü 3 milyon YTL nakit para olarak kütüphanelere dağıtılıyormuş. Bu işlem sadece 2005’te değil, daha önceki yılda da uygulanmış. Kütüphaneciler bu parayla kendi ihtiyaçlarına göre kitap satın alıyormuş. Bakanlık kitap alımı işlemine karışmadığı gibi daha sonra da "size gönderilen para ile hangi kitapları aldınız, listesini ve faturalarının örneğini gönderin!" demiyormuş. Merkezi karar almak yerine, gereksinimi yerinde görerek karar verip kitap satın almak, kütüphanesinin ihtiyaçlarını en iyi bilen kişi olan kütüphanecinin bizzat karar vermesi doğru gibi görünüyor. Ama bu harcamanın belgesinin sorulmamasını anlayamadım. Benim bildiğim devlet, memuruna her kuruşunun hesabını sorar. Hesabı sorulmayan paranın nereye harcanacağı belli olmaz. Okurumuza göre bu paralarla makam odası döşetenlere, makam arabası alanlara rastlanıyormuş. Tabii birçok kütüphaneci, olması gerektiği gibi, bu parayı kitap almak için harcıyormuş. Halk kütüphanelerine en çok kitap satan kuruluş, yayınladığı dini dergilerle tanınan bir vakıfmış. Okurumuz belge göstermiyor, ama "araştırın göreceksiniz" diyor. Doğrusu bana inandırıcı gelmiyor. Yine de 3 Milyon YTL’nin nereye harcandığını, bu para ile hangi kitapların, nereden satın alındığını merak ediyorum. Çünkü gazetelerde çıkan haberler "Kütüphaneler en kötü dönemini yaşıyor" diyor ve ekliyor, "Son 15 yılda en az kitap satın alan hükümet ise AKP" (01/04/2006 Radikal). Habere göre, satın alınan kitaplara bakıldığında 1989'dan beri en kötü rakamlar AKP hükümeti döneminden. 1990'da 224 bin 28, 1992'de 471 bin 955, 1999'da 201 bin 263 kitap satın alınırken bu rakamlar 2000'de 103 bin 194'e, 2001'de 107 bin 797'ye, 2002'de 87 bin 791'e, 2003'te 67 bin 624'e 2004'te ise 71 bin 21'e düşmüş. Yıllardır 400500 bin YTL civarında gerçekleşen kitap alım bütçesinin son yıllarda 3 milyon 500 bin YTL’ye ulaşmasına rağmen satın alınan kitap sayısının böylesine düşmesi okurumuzun iddialarında gerçeklik payı olduğunu düşündürüyor. Ortalama kitap fiyatının 10 YTL olduğunu düşünürseniz, üst fiyatından bile alsanız (ki bakanlık %40 indirimle kitap satın alıyor) 350 bin adet kitap satın almış olmanız gerek. Oysa satın alınan kitap sayısı 71 bin 21. 279 bin adetlik farkın bir açıklaması olmalı!... ? KİTAP SAYI 862 SAYFA 12 CUMHURİYET