Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
? şe sahne olacaktı." cümleleriyle başlayarak, Küba’da köleliğin ancak 19. yüzyıl sonuna doğru, 1868’de, Manuel de Cespades’in köleleri özgür bırakıp Küba’nın bağımsızlığını ilan etmesiyle kaldırılabildiğini, İspanyol egemenliğe karşı mücadele edilen yıllarda İspanyolların büyük terörünün yaşandığını, José Marti’nin de 16 yaşındayken tutuklandığını, çalışma kamplarında tutulup İspanya’ya sürgüne gönderildiğini ve oradan ülke ülke gezerek siyasal çalışmalarını sürdürdüğünü, 1895’te Küba’ya gelerek General Gomez’le birlikte ayaklanma başlattığını ve İspanyol askerlerince vurulup öldürüldüğünde 42 yaşında olduğunu anlatıyor Tüleylioğlu. YAŞAM ÖYKÜSÜ Yaşamını ülkesinin bağımsızlık savaşımına adamış olan José Marti’nin, yapıtlarında "bütün despot yönetim düzenlerini ve insan haklarına karşı uygulamalarını" kınamakla kalmadığını, "zulme, eşitsizliğe, sömürüye de karşı çıktığını"; onun, "Yazıları ve şiirleriyle ateşlediği ve başlattığı bağımsızlık mücadelesinin ülke tarihinde önemli bir yer tuttuğunu" söyleyen Tüleylioğlu, "Onu öldüren zorbaların onun yapıtlarından taşan direniş türkülerini asla yok edemediğini", onun ışığının ve direnişinin "Castro’ların, Che’lerin ve Küba halkının elinde meşale olduğunu", "bugün devrimci Küba’da ulusal kahraman olarak yaşadığını, yaşatıldığını; ölümünün üzerinden 110 yıl geçmiş olmasına karşın bugün sadece Küba’nın değil, tüm dünyanın kahramanları arasında olduğunu" söylüyor. Küba’nın "eşit ve özgür bir toplumun ne kadar mümkün ve gerekli olduğunu" göstererek her şeye rağmen ayakta olduğunu ve onun şiirlerinin bugün diğer adalılarca da tamamlandığını söylüyor. Bugün Havana’nın José Marti ile aralarında Atatürk’ün de olduğu sömürgeciliğe karşı mücadele vermiş devlet adamlarının heykelleriyle, büstleriyle süslü olduğunu söylüyor. Savaşçı ve Şair’de, Tüleylioğlu’nun sunuşundan sonra Marti’nin kısa yaşamöyküsünü okuyoruz. Fidel Castro’nun, José Marti’nin 150. doğum yıldönümünde yaptığı, "Ondan devrimin olmazsa olmaz koşulu olan etik prensipleri öğrendik. Aynı zamanda onun ilham veren yurtseverliğini ve tarihte herhangi bir insanın bize öğretebileceğinden daha yüksek bir onur ve insan haysiyeti kavramını öğrendik… Biz ondan fikirlerin sonsuz değerini ve gücünü öğrendik" dediği konuşmasına geliyor sıra. Castro, Küba’nın bugünkü durumu ve mücadelesiyle ilgili gerçekleri de öğrendiğimiz konuşmasında, Marti’nin, "İnsanlar arasında barışın, birliğin ve uyumun ateşli bir âşığı" ve "olağanüstü bir insan" olduğunu; "kolonileşme, kölelik ve adaletsizliğe karşı meşru ve gerekli savaşı düzenlemekte ve başlatmakta tereddüt etmediğini", ilk önce onun kanının aktığını, söylüyor. "Uzun bir süre baCUMHURİYET KİTAP SAYI ğımsızlıkları için savaştığı halkının büyük bir kısmı tarafından" unutulduğunu, "ancak, küllerinden efsanevi Phoenix kuşu gibi ölümsüz fikirlerinin yeniden canlandığını", ölümünden yaklaşık yarım yüzyıl sonra bütün bir halkın herhangi küçük ya da büyük ülkenin karşılaştığı en güçlü düşmana karşı muazzam bir savaşa girdiğini söyleyen Castro, Marti’nin Küba’nın ötesinde, tüm dünyaya, "Aynı dünyayı kurtarma sevdası ve umuduyla mücadele verenlere ve yarın mücadele edeceklere… yüzyıllarca anılmaya değer bir yaratıcı ve hümanistin olağanüstü bir örneğini" verdiğini söylüyor. Kitapta Che Guevara’nın, José Marti için, "Devrimimizin doğrudan rehberi, yaşadığımız tarihsel fenomenlerin doğru yorumunun yapılması için her zaman başvurulması gereken adam ve sözlerinin ve örneğinin bu ülkede çok önemli bir şey söylemek veya yapılmak istendiği her sefer hatırlanmasının gerekli olduğu bir adamdı" dediği José Marti’ye Saygı Eylemi’nde yaptığı konuşması da yer alıyor. mi var. José Marti, yaşamını ülkesinin bağımsızlığına adamış bir antiemperyalist savaşçı, sanatsal yaratmada ve var olmada halksal kaynağa varmanın zorunluluğunu tanıtlamış bir sanatçı; ‘insansal olan, insanda acı ve coşku uyandıran her şeyi’ şiirleştirebilmiş, mekanik kafaya karşı ‘doğal güzelliği’, ‘yaşamın bilge içgüdüsünü’ savunmuş, ‘eylemi ve rüyayı, ülküyü ve yaşamı’ birleştirebilmiş bir şairdir" diyor. Öner Yağcı’nın "José Marti; Ulusal Kahraman Bir Devrimci ve Yurtsever Bir Şair" başlıklı yazısında, "Özgür olmanın yolu eğitilmiş olmaktır" diyen José Marti’nin yaşamını, mücadelesini ve şairliğini, Latin Amerika tarihinden kesitlerle okuduktan sonra, Müslim Çelik’in, "…Kurutulmuşum gövdesinde Latin Amerika’nın/ Erirdi sıradağlarca şekerkamışı/ Açılan yaralarımsa hâlâ saklardı zamanı/ Gitmedim yollarda izim kalırdı… Ölsem de güneş toplardım/ Üşüten sessizlik emzirdiği" dizeleri de olan "José Marti" şiirini ve Ahmet Özer’in "Devrimci bilinçle donanmış bir söylem derinliği" olan ve "Halkı adına başlattığı toplumsal savaşımda şiiri bir lokomotif olmuştur" dediği "Devrimci Şiirin Küba’dan Yükselen Bayrağı: José Marti" başlıklı yazısını okuyoruz. Yıldırım B. Doğan, "Göklerde Duran Sen Değil misin?" başlıklı yazısında José Marti’yi tarihsel koşulları içinde ele alıp onun duyarlılığının günümüzde insanı ve insanlığı kuşatan tehlikelere karşı duyarlılık olduğunu; onun çağrısının "Yüz yılı aşkın bir zaman sonra tarihsel diriliği ile her insanı, her ülkeyi ilgilendirdiğini… onun göklerde eriyip gitmediğini, göklerde hâlâ durduğunu" söylüyor. Adnan Özer, "Kurtarıcı, Şair, Devrimci" başlıklı yazısında, "Bir zamanlar Küba’da savaşçı bir şair yaşadı ve savaşarak öldü. Ardından şiirleriyle birlikte insanlığın büyük örneklerinden birini bıraktı" derken; José Marti’nin yaşamını ve şiirini önder ve önderlik açısından değerlendiren Günay Güner "Palmiyeler Ülkesinin Yiğit Kalemi José Marti" başlıklı yazısında, "Büyük insanların düşüncelerinde geleceğe bildiriler vardır. Hâlâ geçerli, eskimemiş sorulardır Marti’nin sözleriyle günümüze ulaşan." diyor. Yapıtın "Şiirlerinden Seçmeler" bölümünde Ataol Behramoğlu’nun çevirisiyle "Her şiirsel esinin kendi dili vardır" diyen Marti’nin şiirlerinden örnekler okuyoruz. Örneğin "İki Yurt" adlı şiiri şu dizelerle başlıyor: "İki yurdum var benim: Küba ve gece./ İkisi de bir sayılır aslında. Yitirirken/ Güneşin görkemi Küba/ Üzgün bir dul gibidir/ Uzun örtüleri içinde suskun, elinde karanfil..." Bir şiiri şu dörtlükle bitiyor: "Ben aydınlık ve özgürlük delisiyim/ Varsın hainler gizlensinler soğuk bir taş altında/ Dürüstçe yaşadım ben; karşılığında/ Yüzüm doğan güneşe dönük öleceğim." MEKTUPLARDAN SEÇMELER "Mektuplarından Seçmeler", Marti’nin 11 yıl sonra savaşırken birlikte öldüğü General Gomez’e, kaygılarını ve özgürlük tutkusunu aktardığı, "Yüce bir ülkü uğruna canını veren kişi ne kadar saygıya layıksa, hayatını bu uğurda tehlikeye de atsa ülküsünü şan ve egemenlik etmek için kullanan kişi de aynı ölçüde lanetlidir. Üstün yararlılık kendini bir karşılık beklemeden feda edebilmektedir." dediği bir mektubuyla (çeviri A. Behramoğlu) başlıyor. Daha sonra Yıldırım B. Doğan’ın çevirdiği mektuplar yer alıyor: Babasının ölümünden sonra bir arkadaşına yazdığı yurtseverlik ve erdemle dolu bir mektup; annesine yazdığı, "Doğru adam için iş sona erene dek dur durak yok." dediği mektup; yine bir arkadaşına yazdığı, "Önce kendisini düşünen bu ülkeyi sevmiyor demekti." dediği mektup; annesine ölümünden iki ay kadar önce yazdığı, "İnsan nerede işe yarıyorsa görevi orada olmalı" dediği mektup; oğluna yazdığı veda mektubunu andırır mektup ve bir arkadaşına ölümünden bir gün önce kamptan yazdığı ve şu cümlelerle biten son mektup: "Sadece devrimin zaferi güvenceleyen ve ona hizmet eden şeyi savunacağım. Ülkümün canlı olduğunu bildikçe bir sıra neferi olarak kalabilirim ve hiçbir onur kırıklığı duymam bundan." Yıldırım B. Doğan’ın çevirdiği José Marti’nin "Amerika İzlenimleri" başlıklı yazıları da yapıtın sonunda yer alıyor. "İşte bütün kıtada egemenliği elde etmek isteyen yırtıcı canavar, düşünü gerçekleştirmeye başlıyor... Bir an önce gemlemek gerek bu canavarı. Gerçeği cesaretle söyleyerek ve ortak düşmana karşı bir an önce örgütlenerek..." diyen José Marti’yi tanımalıyız. ? Savaşçı ve Şair José Marti, Hazırlayan Orhan Tüleylioğlu, Edebiyatçılar Derneği Yayınları, 2006 (Sakarya Caddesi, 32/15 YenişehirAnkara, 03124344665, edebiyat@edebiyatcılardernegi.org.tr) SAYFA 17 José Marti’nin, New York Central Park’taki heykeli, yanda ise Attila Jozsef... José Marti’nin ülkemizde tanınmasında en çok katkısı olan, onu ilk kez tanıtan ve birçok şiirini çeviren Ataol Behramoğlu’nun yapıta ad olan "Savaşçı ve Şair" başlıklı yazısında, Marti’nin yaşamını, siyasal mücadelesini ve şiirinin özünü ayrıntılarıyla okuyoruz. Behramoğlu bu yazısında, "İspanyol dili şiirin büyük, insancıl evrenini; yalın türkü tadını ve aynı zamanda görüntü zenginliğini kavramada Marti şiirinin tartışılmaz öne862