Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
KISA KISA...KISA KISA...KISA KISA...KISA KISA... Ara Beni Sesini Duyayım ? Yetkin ARÖZ C afer Hergünsel, yazınımızın yenilerinden değil. 80’li yıllardan bu yana öykülerini dergilerde okuduğumuz bir yazar. Bu öykülerden düzenlenen iki de kitabı var: Kalfa (1980), Yaşam Sürgünlerini Verirken (1989). Ara Beni Sesini Duyayım üçüncü kitabı oluyor. Bir yazarın ilk kitapları, ilk öyküleri kendi sesini bulma devinimleri sayılır. Kendini bulma kitapları kimi zaman içerdiği yalınlıkla, sıcak duyarlıklarıyla okunurluğu yakalar. Yeni sürgünler, yeni tatlar bırakır. Hergünsel’in yapıtları da bunlardan. YAŞAM COŞKUSU Ara Beni Sesini Duyayım öyküleri de yazarının yaşam coşkusunu, insan sıcaklığını, kucaklamaya hazır sevecenliğini yansıtır. Her şeyden önce bir Emirgân Çınaraltı âşığıdır. Kaynaştığı doğasını, suyunu, çiçeğini, ağacını, yo lunu, evini, sokak adlarını, komşularını, Çınaraltı kahvelerini, çevresinde akıp giden günlerini sever. Öğrencilerine çırpınır. Yaşamın önüne çıkardığı kimi kişilerin olumsuzluklarını da akan zamanın hüznüne katar. Derdi günü insan sıcağı. Dostluk eli, kucaklamaya hazır, gülümseyen bir sevecenlik. Öfkesi öfkedir ama, yakıcı değildir. Kızması kızmadır ama, yaz yağmurudur. Korkutmaz kimseyi. Güzelliklere dönük durur yüzü. Bunca acının, kaygının, bunca dağılmışlığın, sevgi yoksunluğunun çöle dönüştürdüğü dünyamızda bir solukluk gökyüzünü sevme durağı gibidir öyküleri. Bakarsın, hırsızına yemek yedirir. Onu anCafer Hergünsel latmaya çalışır. Ondan bir yana, yaratılan kentsel/yapısal oluşumun moderniteyle de, postmoderniteyle de ilgisi yok… Böyle bir kentsel oluşumda yer yer postmodern ve kolonyel görüntü veren yapılanmalar ise sanırız kaos yasalarıyla yakalanmış… Çünkü, bilinçsizlik de bağlantısızlığa ve bütünlükten yoksunluğa götürür... İşte bu, her gün değişen ve insanı şaşırtan Adana’yı hemşerim Behçet Çelik’in öncülüğünde, hepsi de bir yanıyla Adanalı yirmi beş yazar ortak ürün bir kitapta anlatmış... Yazarların biri dışında (Adnan Gümüş) hepsinin Adana dışında yaşıyor olmaları bir başka ortak yanları. Ali Özgentürk Yılmaz Güney ve Adana’yı; Behçet Çelik editoryal göreviyle önsözün dışında Orhan Kemal ve Adana’yı, Adnan Gümüş Eriyik ve Tortu: Adana’daki Karışma ve Karışmama Hallerini; Suavi Aydın Çukurova Tarihinde Yörükler ve Türkmenleri; İnan Keser Adana’daki Süryanileri;Hakan Mertcan Adana Araplarını ve Eşkıya Cerzun’u /Adana’nın Kenar Çocukları: “Kayıp Giden Zamanlar’ı/Adana YerelAdana Yerel Gazozculuğuna Bir Bakış; Nihat Ziyalan Adana’nın Beş Harfi AAAAA’yı; Salih Bolat, Güneş Fiilinin Bütün Zamanlarını; Hayri Kozanoğlu Başka Bir Adana’dan Anıları, E. Taçlı Yazıcıoğlu Portakal Çiçeği Kokusu, Yaşar Kemal Haseti, Nafile Adana Erkektir konusunu; Feridun Düzağaç Gözümde Hüzün Dolu Bir Tebessümdür Adana’yı; Nurhan Tekerek Adana’nın Eğlence Dünyasından, Seyhan Saz’dan, CafeBarlara konusunu; Musa Dağdeviren Adana Mutfağını; Bilge Çelik 1945’lerde Adana Kız Lisesi’ni; Simten Coşar Hükümsüz Bir Adanaİstanbul Hikâyesi’ni; Neslihan Cangöz Adana Erkeğe ve Küfre Kesmiştir konusunu; Ş. Mine Kılıç 950 Kilometre’yi; Coşkun Ongun Bizim Oralar Bizim Yaylalar konusunu; Yavuz Yıldırım’la Mustafa Uçar Memleket Futbolunun iki (paralel) Aynası: Adanademirspor ve Adanaspor’u yazdılar. Yazıların ortak yanı şimdiki zamandaki Adana’ya farklı zamanlardan bakılması. Hep değişen Adana’nın algılara göre farklılıklar gösterse de belleklere ortak imgelerle yerleşmiş, değişme bir gülümseme, bir hoşluk çıkarır. Unutulmuş komşuluk dönemlerini bulur. Kentin görünmez bir duvar arasındaki tavuk besleyicisinin yumurtalarını tutkuyla över. Semtini kucaklar. Müezzinini, imamını bilir. Ev sahipleriyle yaşanan acıklı güldürüleri anlatır. Öğretmenliği, okul yapma coşkusunu, olup bitenleri açıkça dillendirir. Halasının bir adım gerisinde gider, incinmemesini ister, amcaya çocukluğunun anılarıyla bağlanır. Hepsini de öykülerinin içinde yoğurur. Bütün anlattıkları böylesi bir yaşamak olur. Okurlarını yanıltmayan bir öykücü... ? Ara Beni Sesini Duyayım/ Cafer Hergünsel/ Broy Yayınları/ 96 s. Adana’ya Kar Yağmış kimlik olarak irdelenmesi gereken deryadeniz bir konudur bu... Taşların hiçbir zaman yerine oturmadığı, hep yerinden oynadığı, oynatıldığı bir dünya, tam da biraz tanımladım herhalde dediğinizde insanıyla, doğasıyla, çevresiyle karşınıza hep yeni yüzüyle çıkan... Adana, yine bir geçiş toplumu sürecini yaşıyor çünkü; yine yeni bir kentleşme ve kentlileşme eşiğinde. Ekonomik ve toplumsal değişim ve dönüşümü de içeren bu süreç, en yetkililerin bile bilincinde demografik devinime (doğurganlıktan çok ‘göç’) indirgenmiş durumda. Sınai yapılanmada, toplumsal ve ticari ilişkilerde işbölümü yaparak sinerji Behçet Çelik yaratabilen bir kentlilik bilinci arayışından çok uzak... Buna karşın, çöken eski görkemli yapının yerine kendiliğinden oluşan yapılar, dinamikleri farklı ve yadırgı egemenlikler kurdular. Gücünü varoşlardan alan, aşiret, tarikat bağlamında oluşmuş bu kriminal güç odakları, pek çok alanda kamu otoritesini bile etkiler duruma geldi. Aslında, bu olgunun hiç de rastlantısal yanı yok... Her şey yaşadığımız siya? Çetin YİĞENOĞLU sal sürecin eseri; yeni küresel yapılanmada hedef tahtasına kentleri oturtan dana’da doğmuş, Adana’da emperyalizmin... Kent yönetimlerini doymuş, ömrünü geçirmiş, ele geçirmek, bir ülkeyi kılcal damarlakent sorunlarını dile getirmerına dek sömürü çarkına bağlamanın yi, çözümler üretmeyi yaşazorunlu koşulu ne de olsa... mının baş uğraşı haline getirmiş biri SONSUZ BİR KARMAŞA olarak bazen bir Adana yazısı istendiGelinen noktada, sonsuz bir karmağinde tıkanır kalırım nedense; Adana şanın egemen olduğu, farklı bir ölüme nasıl yazılır ya da neyini yazmalı Adayatmış bugünün Adanası insanın içini na’nın, türünden uçuşmaya başlayan sızlatıyor... Böyle bir kentsel yapıda ne sorularla karışır aklım... Belki bu, Adamodernitenin andaki sonsuzluğu yakana’nın sıradan bir kent ve yöre, Adanalama, ne postmodernitenin gelip geçilılığın da bir kimlik olarak farklı anciliğini bilinçle vurgulama söz konulamlar yüklü olmasından kaynaklanır su... Geçmişin, geleneğin ıskalanması bende, bilemem... Benim için kültürel yen yönlerinin öne çıkarılmasından söz edildiğini söylemekte sakınca olmasa gerek... ‘NOSTALJİK’ YAZILAR Çelik de kitabın önsözünde bir yanıyla buna işaret ediyor: “Bu kitap bir yanıyla ‘nostaljik’ yazılardan oluşuyor. ‘Bir zamanlar Adana...’ Yazıların çoğunda bu izleği görmek mümkün. Yitip giden bir şehre ya da şehrin yitmekte olan özelliklerine duyulan özlem yazarların çoğunun yazısına sinmiş durumda. Bununla birlikte, düpedüz ‘ahlanıp vahlanma’ yazıları değil bunlar. ‘Nerde o eski Adana!’ serzenişinden çok Adana’nın barındırdıklarını anımsama çabası.....” Kuşkusuz, Hayri Kozanoğlu’nun yorumunu da dikkatten uzak tutmamak gerekiyor: “Başka Bir Adana’dan Anılar, aynı zamanda gelecekte var olabilecek bir Adana’ya da işaret ediyor olamaz mı; bu nedenle ‘Başka Bir Adana mümkün!’ diyebiliriz.” Behçet Çelik’in önsözdeki alçakgönüllü sunusunun dışında kitabın arka kapağındaki yazılarda da Adana’yı anlatmanın zorluğu vurgulanıyor daha çok: “Adana, hiçbir zaman herhangi bir vilâyet olmadı. Kendine mahsus ve ‘dik’ti. ‘Esprisi’ olan bir yerdi. Tantanası olan bir yerdi........ Adana’yı çağrıştıran öyle çok imge var ki: sıcak, pamuk, portakal, pamuk işçileri, tekstil, kebap, şalgam, kabadayılık, küfür, edebiyat.... “Son yirmi yılda Türkiye’nin geçirdiği büyük dönüşüm, Adana’yı göreli bir önemsizleşmeye’ itti. Adana’nın özlenir hale gelmiş eski zamanları, eski çehreleri nasıldı? Adana sanayii nasıl gelişti? Endüstrinin ‘patladığı’ şaşaalı zamanlar nasıl yaşandı? ‘70’lerin siyasal kutuplaşma ortamı Adana’yı nasıl başka birçok yerdekinden fazla ayağa kaldırdı?” “Adana’ya Kar Yağmış” yarınlara önemli belge olarak kalacak bir kitap. Okuyunca, sarı sıcağın şimdiki zaman kipinde bir goruk suyu içmiş gibi oluyor insan... Bir Adanalı olarak başta Behçelik hemşerime, katkı koyan herkese elinize sağlık diyorum. ? Adana’ya Kar Yağmış/ Behçet Çelik/ İletişim Yayınları/ 463 sayfa KİTAP SAYI A ? SAYFA 18 CUMHURİYET 862