28 Nisan 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Prof. Dr. Şükrü Ersoy'la 'Tsunamide Sörf Olmaz'ı ve deprem'i konuştuk “Afet kültürümüz yok” Güneş tutulmasının depremleri tetiklediğine ilişin sunulan veriler bilimsellikten uzak. İstatistikler bile tesadüflerden öteye geçmiyor. Bu korkunun yersiz olduğunu anlatmak için, Niksar Belediye Başkanı İdris Şahin’in daveti üzerine TÜBİTAK önceki MAM Başkanı Prof.Dr. Naci Görür, Deprem Konseyi Başkanı Prof. Dr. Haluk Eyidoğan, Avrasya Yerbilimleri Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Okan Tüysüz, Niksar’ı yurtdışında yaptığı doktora tez sahası olarak seçen Prof.Dr.Orhan Tatar ile Niksarlı Jeoloji Profesörü Baki Canik’ten oluşan bir ekiple 28 Mart akşamı Niksar kapalı spor salonunda konuşmalar yaptık. Özetle Niksar’ın zaten aktif bir deprem bölgesi olduğunu, böyle bir bölgede bir depremin her an olabileceğini, Güneş tutulması sırasında büyük depremlerin oluştuğu varsayımının bilimsel verilerle açıklanmaktan henüz çok uzak olduğunu ifade ettik. Maalesef bu bölgede bir deprem beklendiği saçma sapan bir raporla uzman olmayan farklı bir bilim dalındaki Elazığlı bir profesör tarafından ileri sürüldü. Bu yanlışlığı düzeltmek gerçekten çok zor oldu. deneyim oldu. Tsunamiyi iyi tanıyan biri olarak bu önemsememezlik beni çok korkutuyor. Hafife alınacak bir durum değil. Buna dikkati çekmek için ‘tsunamiyle şaka olmaz’ anlamında kitabıma Tsunamide Sörf Olmaz adını koydum. Uzakdoğu’daki büyük depremin ve sonrasında oluşan tsunaminin sonuçlarını yerinde incelediniz. Bu geziden neler aktarabilirsiniz? Yıllarca eski tsunamilerin izlerini araştırdık. Bu denli büyük bir tsunaminin izleri araştırmak tsunamiye daha geniş açıdan bakmamız açısında çok işe yaradı. Tarihinin en büyük canlı tsunamisine şahit olduk. Bilimsel olarak çok şanslıyız. Gelecekteki büyük tsunamileri öngörmek ve bilgileri Türkiye kıyılarına uygulamak için yeterince deneyim bu bizim için; ama gördüğümüz yerlerde büyük bir trajedi vardı. Can kayıpları çok fazlaydı. Biliyorsunuz üç yüz bine yakın insan öldü. Milyonlarca insan etkilendi. Bu olayın travmatolojik sonuçları uzun yıllar devam edecek. Bu olay tarih içinde olsaydı büyük bir mitolojik söylence yaratılırdı. Ekonomik kayıplar da çok büyük. Tsunaminin etkilediği ülkeler çok yoksul. Kıyı tarımcılığı ve balıkçılığı çok etkilendi. Dünyanın en güzel mercan resifleri yok oldu. Ekoloji çok bozuldu. Tuzlu sular nedeniyle kıyıda uzun süre tarım yapılamayacak. Yerli halk çok isyankâr değil; ama yardımlar konusunda idari makamlarda büyük bir kokuşma olduğunu söylüyorlar. Nüfus çok fazla. Sözgelimi Endonezya’da iki yüz elli milyon. Eğitim yok. Kırsal kesimde hijyen yok. Hiçbir yer temiz değil; ama insanlar çok iyi kalpli. Bu gezi sırasında bizi en şaşırtan olay depremin merkez üssüne en yakın adada (Simuelue) seksen bin kişinin yaşamasına rağmen sekiz kişi hayatını kaybetmişti. Biz bu sayının yüzde elliye yakın olmasını beklerdik. Sonradan öğrendik ki bu ada halkı 1907 yılında meydana gelen deprem ve tsunamide büyük bir can kaybı yaşanmış. Bu deneyimlerini nesilden nesile aktarmışlar. Dolayısıyla 2004 depreminde meydana gelen tsunamiden fazla etkilenmemiş ve can kayıpları az olmuş. Kitapta özellikle üzerinde durduğunuz konulardan biriside, afet kültürümüzün olmayışı. Bu bilinci halkımıza nasıl aşılayacağız? Gerçekten bizim ne afet bilgimiz ne de kültürümüz var. Türk halkının dayanışma ruhu var; bunu afet kültürüyle karıştırmamak gerek. Afetlerde görülebilecek zararları azaltmanın en önemli yollarından biri de halkın afetler karşısında bilinçlendirilmesidir. Bu bilinç olmazsa teknolojik bir gelişme de olmaz, olsa da koordinasyon olamayacağı için önemli bir iş birliği sağlanamaz. Afetlerde en önemli strateji afet öncesi yapılan çalışmalardır. Afet kültürü de bu bağlamda ele alınmalıdır… 1999 yılında yaşadığımız depremler sonrası çok şey söylendi, çizildi. O günden bugüne yapılması gerekenler konusunda somut bir adım atıldı mı? 1999 depremlerinden sonra ülkemizde çok şey yapıldığı söylenebilir; ama bu yapılanlar ne kadar efektiftir, tartışılabilir. Ortalık toz duman. Sağlıklı bir tablo görmek olanaklı değil. Büyük bir karmaşa var. Bunun en büyük nedeni rahmetli Ugur Mumcu’nun söylediği gibi "Yetkililer sorumsuz, sorumlular ise yetkisiz."… Yapılanların yeterli olması için farklı yerlerde yaşayanların insanların depremler ya da afetler karşısındaki riski aynı olmalıdır. Sözgelimi, Bağcılar’da devlet okulunda okuyan bir çocuk, Levent’te bir kolejde okuyan bir öğrenciyle aynı deprem riskine sahipse; ya da İstanbul’da yaşayan bir çocuk Kaliforniya’da yaşayan bir çocuğa göre aynı deprem riskine sahipse depremler için yapılanlar yeterlidir, diyebiliriz. Bunu söyleyebilir miyiz? Kesinlikle söyleyemeyiz. O halde yapılanlar yeterli değildir; çünkü İstanbul’da yaşayan bir çocuk Amerika’da yaşayan bir çocuğa oranla otuz kat daha fazla depremden zarar görme riskine sahiptir. DEPREM ÖNCESİ... Görebildiğim kadarıyla alınan bütün tedbirler hep deprem sonrası için… Öncesi için neler yapılmalı? Aslında asıl sorun bu. Deprem öncesi çalışmalara yapılan harcamalar fazla olursa deprem sonrasında fazla harcama yapmaya gerek olmaz. Yaklaşım bu yönde olmalıdır; ama ne yazık ki Birleşmiş Milletler dahi popülist olması dolayısıyla deprem sonrası yardımlara öncelik veriyor. Bunun değişmesi gerek. Zaten sınırlı olan küresel bütçenin yanlış yardım politikalarıyla heba edilmesi afet zararlarının daha fazla olmasına yol açıyor. Ülkemiz deprem kuşağı üzerinde olmasına rağmen sadece gündemde İstanbul var. Ülkemizin diğer bölgelerinin deprem riski açısından durumu nedir? İstanbul ve çevresinde büyük sanayi yatırımlarının olması ve ülke nüfusunun önemli bir çoğunluğunun burada yaşıyor olması doğal olarak dikkatin Marmara’ya çekilmesine yol açıyor; ama bu durum Anadolu’daki depremleri önemsiz kılmaz. Potansiyel olarak Anadolu’da da büyük depremler bekliyoruz. Tarihte çok büyük ve ölümcül depremler var. Yaşadığımız sürede büyük depremler yaşayacağız. Bunu biliyoruz, bu kesin. Bu yüzden akıllı politikalar gereksinimimiz var. Halkı ikilemde bırakan konulardan birisi de, uzmanların aynı verilerle farklı öngörülerde bulunmaları... Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz? Bir özeleştiri yapmak gerekirse bu konuda bilimsel konuları halka açıklamada ciddi eksikliler var. Bilimsel platformlarda konuşulması gereken konular halkın önünde tartışılıyor. İnsanların aklı daha da karışıyor. Bilimsel konuların daha popüler hale getirilmesi gerek, yani bilimsel dilin sadeleştirilmesi gerek. Tartışma bilimin doğasında var. Doğruya yaklaşmanın yolu tartışmaktır. Tartışma kültürümüzde yok. Bu tartışmaların içinde bilimsel kaygıların dışında başka kişisel kaygıların da olduğunu görüyoruz. Bu konuda yazılı ve görsel basının da kendine çekidüzen vermesi gerek. Basın bu tür tartışmaları körükleyerek tartışma eksenini başka yönlere kaydırıyor. Tartışılması gerekli asıl konular gölgede kalıyor. Bilimsel habercilik paparazzi programlarına benzemez; belli bir kalite gerektir. ? www.cinaryayincilik.com.tr KİTAP SAYI 844 Son günlerin gündem konusu, deprem... Geçen günlerde Prof.Dr. Şükrü Ersoy’un bilimsel yazılarından oluşan kitabı Tsunamide Sörf Olmaz, Çınar Yayınları tarafından yayımlandı. Prof.Dr. Şükrü Ersoy ile hem kitabını hem de kâbusumuz depremi konuştuk. ? Kadir İNCESU ayın Ersoy, son günlerin en çok konuşulan konularından birisiyle başlayalım isterseniz. Güneş tutulması ile depremler arasında bir bağ var mı? Güneş sistemi içinde tüm gezegenlerin arasında bir bağ vardır. Sözgelimi Dünya ile Ay arasında olduğu gibi. Ay’ın dünya üzerindeki etkisini gelgitlerden dolayı açık bir biçimde görüyoruz. Bu etki sadece suküreyle sınırlı değil, aynı zamanda karalar üzerinde de vardır. Karalar bu çekim kuvvetiyle özellikle ekvatoral kesimde her gün iki defa elli santimetre kadar kabarır. Yeniay ve dolunay zamanlarında bu maksimumdur. Yılda iki ya da en fazla beş defa Güneş, Ay ve Dünya aynı çizgiye gelir ve bu çekim kuvveti yaklaşık yüzde elli kadar artar. Güneş tutulması değimiz olay Ay’ın Dünya ile Güneş arasına girmesiyle olur. En etkili tutulma Güneş’in daha yakın olduğu tam tutulma durumudur. Bu tutulma 29 Mart’taki gibi Dünya’nın bazı bölgelerinden tam olarak izlenebilir. Türkiye de bu konuda çok şanslıydı. Antalya ile Tokat arasında kalan bir çizgide herkes tutulmaya şahit olarak önemli bir tarihi yaşadı. Bu güzel doğa olayını deprem söylentileri nedeniyle ne yazık ki korkuyla yaşadı halkımız. Bir savdan öteye geçmeyen bu iddialar karşısında halkımız özellikle Tokat, Niksar’da tutulmayı çadırlarda bekledi. KIYILARIMIZDA TSUNAMİ Olası bir İstanbul depremi sonrası tsunami riski var mı? Bu tehlike sadece İstanbul için geçerli olmasa gerek... Kıyılarımız tsunaminin oluşturacağı tehlike ve zararlara hazırlıklı mı? Ne gibi tedbirler alınmalı? Dünya’da en fazla tsunaminin meydana geldiği yer Pasifik Okyanusu çevresindeki ülkelerdir. İkinci sırada Hint Okaynusu ya da Atlantik Okyanusu değil, Akdeniz ülkeleri gelir. Dolayısıyla, Türkiye kıyılarının tümü için tsunami riski var. Türkiye kıyılarında son üç bin yılda 100’e yakın tsunami kaydı var. Bunların otuz tanesi Marmara kıyılarında meydana gelmiş. Özellikle 7’den büyük depremlerde deniz içinde meydana gelen düşey faylanmalarda tsunami oluşabilir. Marmara’yı bekleyen en büyük risklerden biri de denizaltı heyelanlarıdır. Denizaltı heyelanları meydana gelebilecek tsunami dalga yüksekliğini arttırır. Kıyılarımızdaki tsunami tehlikeleri konusunda hemen hemen hiçbir şey yapılmıyor. Bu davranış, tsunamiyi önemsemediğimizi gösteriyor. Geçmişimize baksak tehlikenin büyüklüğünü anlardık. Bu konuda hiçbir tedbir alınmamış. Kitabınızın adı "Tsunamide Sörf Olmaz". Kitabınıza neden bu adı koyma gereği duydunuz? Tsunami konusu ülkemizde gerçekten önemsenmiyor. Endonezya gezisi benim için büyük bir S Tsunamide Sörf Olmaz/ Prof. Dr. Şükrü Ersoy/ Çınar Yayınları/ 312 s. SAYFA 10 CUMHURİYET
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle