Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
KISA KISA... KISA KISA... KISA KISA... KISA KISA... İstanbul ve Pierre Loti sergi. 19851986 yıllarında gezici bir etkinlik olarak Ankara’ya da getirilmiş ve Loti’nin anısı bir kez daha canlandırılmıştı. Nihayet 2003’te İstanbul’da Yapı Kredi Kültür Merkezi Sermet Çiftler Sergi Salonu’nda düzenlenen ‘‘Pierre Loti’nin İstanbul’u, İstanbul’un Pierre Loti’si’’ adlı sergide, yazarın özel eşyası, günlük ve eserleri eşliğinde fotoğrafları da yeniden gündeme getirilmişti. Poitiers Müzesi’nin sorumlusu Bruno Gaudichon ve Pierre Loti dergisi direktörü Alain QuellaVilleger’nin gözetimi altında düzenlenen Ankara’daki sergi, özellikle Loti’nin vizörden bakan doğu kültürü tutkunu yanını ayrıntılı biçimde açığa vurması bakımından ilginçti. Gerçek adı Julien Viaud olan yazarın, ilk ziyaretini, Voutour gemisinin kaptanı olarak 2023 Şubat 1870’te İzmir’e gerçekleştirdiği, daha sonra birkaç kez İstanbul’a yaptığı birkaç seyahatiyle kalıcı hale getirdiği, ‘‘bir kadına, bir şehre, bir halka âşık’’ kimliğiyle ebedileştirdiği bu tutkusu, Loti’nin fotoğraflarında daha başka bir anlam bulmaktaydı. Burada tutku sözcüğünün altını çizmek gerekiyor. Çünkü başka seyyahlardan ve yazarlardan farklı olarak, 1900’lü yılların başında, uzunca bir süre ikâmet ettiği İstanbul’da, onun aradığı şeyler, biraz da kendi döneminden ve mensubu olduğu kültürden bunalmış bir aydının, kendini gönüllü olarak Asya’nın sıcak sularında bulduklarıydı. A. Ş. Hisar, kitabında bunlara açıklıkla yer veriyor, yazarın ‘‘şark sevgisini ve Türkiye muhabbetini’’, bulduğu bu şeylere bağlıyor. Gemisindeki Fransız denizci tayfasının, ondan ‘‘paşa’’ diye söz etmeleri ve Loti’nin İstanbul’da gezinmeye karar verdiğinde, Sirkeci’de bir kalıpçı dükkânına bıraktığı fesini kafasına geçirmeyi ihmal etmemesi, bu ‘‘muhabbet’’in köklü nedenlere bağlı olduğu hakkında yeterli bilgi veriyor. Hizmetkârının getirdiği nargileyi içerken ya da Rochefort’daki evinde şark usulüne göre döşediği köşesinde, Doğulu giysiler içinde kameraya poz verirken gösteren fotoğraflar, kuşkusuz onun yer aldığı başka fotoğraf kareleri, önümüze pek de sıradan olmayan bir Batılı yazar imgesi getiriyor. ÂZİYADE KİM? Asıl adı Hatice olan, peşine düştüğü ve onun ilhamıyla kitaplar yazdığı ‘‘Aziyade’’ kimdi? Böyle bir kadın yaşamış mıydı gerçekten? Onu Aziyade’nin mezarı başında gösteren 1905 tarihli fotoğraf, uzaklarda gezinen bakışlarıyla, umutsuz bir arayışı karşımıza getirse de, memnundu bu tür bir arayışa kendini adamaktan Loti; Anadolu’nun ermişleri gibi, kendini mutlu sayıyordu Loti, böylesine bir aşkın peşine düşmekten. Orhan Koloğlu’nun da değinmiş olduğu gibi, ‘‘bir sürü kadınla değil, tek bir kadınla yaşanan ve ölümle bile sona ermeyen bir aşk’’ı anlatıyordu Aziyade’de. Doğu kültüründe yaşanan sonsuz sükunet duygusu, onu böyle bir aşkla bağlamıştı kendine. Loti’yi elinde kamera, tanık olduğu gerçekleri saptamaya iten şey de böyle bir duyguyla ilgili olmalıydı. İlk girişimleri, umutsuz sonuçlar vermiş olsa da, fotoğrafla, zamanın akıp giden atmosferinden bir şeyler koparıp almanın peşindeydi Loti. Günün son ışıklarının, evin cephesinden yavaş yavaş kalkarak son yansımalarını kafesli küçük bir salona bıraktıktan sonra ağır ağır çatıya yükseldiği bir sırada, zamandan koparmaya çalıştığı görüntülerin arkasını kovalarken, tek kaygusu buydu herhalde. Genç kızların peçesiz ve yaşmaksız fotoğraflarını almak ister Loti. Ancak bu mümkün değildir; o da Canan’ın o giysilere bürünmüş görüntüsü yanında yer alacaktır. Loti’nin evinin 1969’da bağımsız bir müze halinde düzenlenmesinden sonra, yazarın başka ülkelerden, ama büyük bir çoğunlukla İstanbul’da çektiği 400’den fazla cam klişe muhafaza altına almıştı. Teknik açıdan bu fotoğraflar iki bölüme ayrılıyor. Başlıcaları cam üzerine pozitif teknikle oluşturulan ve iki özdeş fotoğrafı bir arada yansıtan stereoskopik görüntülerin yer aldığı bu fotoğraflar, gösterici bir aygıtla izlemeyi sağlayacak biçimde yönlendiriliyordu. Kare biçimindeki bu klişeler, bütünüyle İstanbul’a ait izlenimlerdir. Öteki koleksiyon ise, Loti’nin başka seyahatlerini konu alır; dikdörtgen kâğıtlar üzerine küçük boyutlu fotoğraflar halinde yerleştirilmiştir. TÜRK KÜLTÜRÜNE YAKIN İLGİ Türkiye’yi kapsayan izlenimlerin, Loti fotoğraflarında özel bir yeri bulunması, yazarın Türk kültürüne ve yaşamına duyduğu yakın ilginin doğal bir sonucudur. Bunların büyük bir çoğunluğu, 19031905 arasını kapsar. Klişeler, İstanbul’daki yaşamı sadık bir gözlemci tavrıyla yansıtır. Boğaz’dan, Eyüp sırtlarından ve Voutour gemisinden alınan görüntüler ağırlıktadır. Haliç’te demir atan gemideki denizcilerin deniz sefaları, gündelik yaşamın ilginç saptamaları olarak dikkat çeker. İstanbul’un eski sokakları, yalıları ve Loti’nin yakından ilgilendiği Eyüp Mezarlığı, fotoğraflara belge niteliği kazandırır. Kentin pitoresk bir panoraması, bu fotoğraf dizisinde izleyicinin meraklı bakışlarını çeker. Abdülhak Şinasi Hisar, Loti’yi ‘‘deruni ve hissi’’ bulmakta haklıdır. Yazdıklarından dışarı taşan bu duygunluk, Loti’nin kimliğinden kaynaklanır. Örneğin Loti gibi bahriye subayı olan Farrére’in ‘‘egzotizm’’i Lo ? Kaya ÖZSEZGİN D eğişik dönemlerde İstanbul’u ziyaret eden Batılı yazar ve seyyahlar arasında özel bir yeri bulunduğu kuşku götürmeyen Pierre Loti, bu nedenle bizde ‘‘Türk dostu’’ olarak bilinir. Onun üzerine anı ve görüşlerini dile getirdiği kitabında (*) Abdülhak Şinasi Hisar, yazarın farklı cephelerini konu alırken sanata olan ilgisine de değiniyor. Örneğin Loti’nin yakın dostu ve aynı zamanda İstanbul hayranlarından biri olan Claude Farrere’in ‘‘Cent dessins de Pierre Loti’’ adlı kitabında değinmiş olduğu çizim tutkusu, sonradan fotoğraf merakına dönüşecek olan bu yöndeki eğilimini açığa vuruyordu. Kendisinin bizzat çekmiş olduğu fotoğraflar yanında, kendi görüntüsünün de yer aldığı örneklerden oluşan büyükçe bir ? SAYFA 24 CUMHURİYET KİTAP SAYI 838