29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

? sinde eğitimine devam eden bir kızdır (Sibel K. Türker’in de Ankaralı olduğunu, hukuk fakültesi mezunu olduğunu belirtelim). Hayattan neredeyse tamamen soyutlanmış, var oluş problemi çeken, kendi kabuğunda bir yaşamı tercih etmiştir. Kabuğuna çekilmek bile tam ifade etmiyor Ersin’i! Kendisinden dinlemeli: "Hayatım dediğim şey de tıpkı bu meyve suları gibiydi. Ortada hayat yoktu. Sulandırılmayı ve tüketilmeyi bekleyen yoğun, kokulu, kıvamlı ve korkutucu bir zaman vardı. Ve ben iyi karışımlar yapamazdım. Miktarlar ve oranlara yabancıydım. Sonuç mutlaka kötü olurdu. Genelde cıvık, suyu fazla kaçmış. Aklım gibi. Yitirip tekrar bulduğum, bulduğuma sevinmediğim aklım gibi. Karışık…" İyi karışımlar yapamazdı, evet, ne bir sıkı dostu, ne de ablasıyla samimiyeti!.. Hayatın yoksunluğunda, o sandık odasının bahşedildiği mekânda, eskimiş bir eşya gibiydi. Ya da yıllanmış şarap misali, gün gelince, mantarını aşıp, kadehine akmayı bekliyordu, sanmıyorum! Boşuna yakınmıyordu, "gülümseyişler etime batardı" diye… Babasını (öğretmen emeklisidir) belirtilmese de Alzehimer ilerlemesi sonrası kaybeden Ersin, annesi ve lise mezunu ablasıyla kısır bir döngüde ömür tüketmektedir. Doğru tabiri buldum galiba; hayat, Ersin adına bir ömür törpüsüydü. Tam bir aile faciasıydı kimilerine göre, babanın pavyondan Şengül’ü çıkartıp, evinin kadını yapması! Ama aşktı belki de fark edilmeyen ya da bunu göz ardı edenler… Çekirdek aile olarak kalma, tüm eşdostun ilişkilerini kesme sebeplerinin başat nedeni işte buydu, fahişe bir anne… Babanın erken yaşta hastalığı ve annenin yaşamdaki yerinin durumu, enikonu sağlıksız evlatlar yetişmesine sebep olmuştu. Abla Yeşim’in liseden sonra okumaması, sürekli zenginlik hayalleri ve buna bağlı jinekoloğun muhayenanesinin müdavimi olması, buna keza, Ersin’in asosyal olarak yetişmesi, ilgisizlik vs. Yakınlaşırlar birbirlerine. Haliyle, Elif’le arkadaşlığı dikkatleri üzerine çeker sol grup tarafından. Öyle ki, Ersin aşk mertebesine varacak şekilde Elif’le ilişkidedir. Elbette burada iki hemcins arasındaki cinsel ilişkiden söz edilmez, daha çok ruhani boyutlarda bir aşktır dile gelen! Gözlerindeki ışık, sesindeki ahenk kendine arkadaş bellemiştir onu!. Elif’in ailesi muhafazakârlığın uç noktasındadır, dolayısıyla Elf’in Ersin’le görüşmesi olumsuz karşılanmaktadır. Bir taraftan da, zaman içinde Elif’in hissettirmeden düşüncelerini Ersin’e aşılamaya çalışması gözlerden kaçmaz! Fazla sert olmasa da tartışmalarında, Ersin ödün vermez düşüncelerinden! Ne olursa olsun, her şeye rağmen aradaki o duygusal bağsa kalıcı olacaktır, şaşırtıcı olarak… İNANMAK TEK RENK MİDİR? Kısaca toparlamak gerekirse Sibel K. Türker’in, kapalı bir aileye mensup insanlarla, arafta kalmış izlenimi veren bir kızın çatışmalarını başarılı bir teknikle verdiğini söyleyebiliriz. Dile olan hakimiyet roman türünde de süregelmiş bulunmakta Türker’in. Peki, tüm bunlardan ziyade "Şair niye öldü?" İşte orası da okur açısından, bu yazı dahilinde muamma olmalıdır! Belki soruya soruyla yanıt verilmeli böyle durumlarda: "Rengin ve birbirine dönüşebilen eğlencenin, tadın ve sevincin uzağındasın? İnanmak tek renk midir? Sen neden siyahsın?" Bağlantısız gelebilir ama bu kitabı okuyan her insan, kendine has bir bağ kurabilir, diye düşünüyorum. "Maceraya yüz çevrildiğinde hikâye biter" diye boşuna denmemiş elbet, yazı bitti… *** Son anektod: Kitap üzerine yazmaya başlamadan, değerli bir yazar ağabeyimle yaptığımız olağan sohbetlerimizin birinde, bana laf arasında, uzun boylu kadınların yürürken sırtlarını hafif kamburlaştırdıklarını imlediği aklıma geldi bir an. Sibel K. Türker’in kitabına ilişkin verilen tanıtım ilanında ise şöyle bir cümle geçer: "Üzüldüğümüzde zaman bizi incitmemek için yavaşlatır adımlarını: Bizim hızımızla yürüyen incelikli bir arkadaş gibi bu sıkıntıya katlanır. Kısa boylu arkadaşların yanında çok da bilmeyerek sırtımızı hafifçe kamburlaştırdığımız gibi. Yavaş yürümekse bir rüyaya götürür bizi. Sadece kendimiz olduğumuz o uzun rüyaya..." Sebebi halini vesileyle öğrenmiş oldum.? Şair Öldü/ Sibel K. Türker/ Doğan Kitap/ 254 s. EDEBİYAT TUTKUNU Hukuk Fakültesinde öğrencidir Ersin; kendisini çirkin olarak atfeten bir kız olarak okulda da soyut bir varlıktır. Sınırlı arkadaşı vardır, sohbetleri sığdır, onun tüm muhabbeti iç dünyasındadır çünkü. Hayatın tek bir getirisinden söz etmemiz istenirse Ersin için, o da bir edebiyat tutkunu olmasıdır. Şiirler yazmaktadır. Ama yine de beğeniye layık görmediği dizelerdir yazdıkları!.. "Kim söyleyebilirdi bize kim, yanılmış olduğumuzu Sonra bir yılan oynatıcısı gibi azlettiğimizi tehlikeyi Ve bir karnavaldaymış gibi Cam kırığı yemekten çekinmediğimizi? El sallamadığımızı kimseye, gülüşler bırakmadığımızı? Renklerin, parıltıların, tüylerin içinde öpmediğimizi dünyayı?" Beklemektedir: "Bir gün beni, tamamıyla beni anlatan bir sayfa, bir paragraf, bir cümle, bir kelime bulacağım günü bekliyorum ümitsizce. Belki o zaman bir kusur gibi düşündüğüm varlığım kendi kendinin sebebi olacak." *** Düşünsel olarak sol gruba yakın duran Ersin günün birinde sınıftan arkadaşı Elif’le tanışır. Elif’in o güne kadar ayırdına bile varamıştır oysa ki.. Çünkü türbanlıdır Elif. İşte bu andan itibaren romanda türban konusu gündeme gelir. Elif’in varlığı çıkış kapısıdır onun için, hayata açılan kapı! CUMHURİYET KİTAP SAYI Sibel K. Türker, yazmayı iyiki bırakmamış. Şimdi de karşımıza bir romanla çıkıyor; ‘Şair Öldü’. 838 SAYFA 13
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle